Fehmi Koru*
Dün günlük yazı okuma maratonumda sıra Ertuğrul Özkök’e gelmişti ki.. daha en başlarda.. ‘zınk’ diye durakladım.
Sizler de okuyun şu satırları:
“O Meclis ki, bundan 14 yıl önce, 1 Mart 2003 günü, iktidarı ve muhalefeti ile Amerikan askerine geçiş iznini reddederek bütün dünyanın gözünde bir itibar abidesi haline gelmişti…
2003’lerden sonra Türkiye’yi “yükselen yıldız” yapan direklerden biriydi o karar…”
‘1 Mart tezkeresi’ adıyla siyasi tarihimize geçmiş 14 yıl öncesine ait olay için ‘itibar abidesi’ ve ‘Türkiye’yi yükselen yıldız yapan direklerden biri’diyor…
Kim diyor?
Bundan tam 14 yıl önce, Amerikan askerlerini ülkemize konuşlandırmayı ve yalan-yanlış gerekçelerle Irak’ın işgaline Türkiye’yi de bulaştırmayı öngören tezkere Meclis’ten geçsin diye olağanüstü çaba göstermiş olan Hürriyet’in o zamanki yayın yönetmeni diyor…
Ertuğrul Özkök diyor…
Manşetleriyle tezkereye karşı çıkılmasını önleyecek ne kadar argüman varsa hepsini birbiri ardında sergilediği yetmezmiş gibi, yazarlarıyla da “Tezkere geçmezse halimiz harap” diye özetlenebilecek bir çizgi tutturmuştu Hürriyet.
Geçmediği taktirde ölmüş bitmiştik Hürriyet’e ve aynı çizgideki yazarlara göre…
Tezkere reddedildiğinde de, “İki danışman yüzünden oldu” demeye başlamıştı ısrarla Ertuğrul Özkök…
Abdullah Gül başbakandı ya, beni de kendisi gibi sanıp ek iş olarak başbakanlara danışmanlık yaptığımı düşünüyordu.
Uzun yıllar boyunca o görüşünü de muhafaza ettiğini biliyorum.
Şimdi geldiği nokta geçmiş ayıbını görmezden gelmem için yeterli.
Meclis: 2003 ve 2015’te
Bu günah çıkarmanın sebebi ne?
Sebep, 1 Mart (2003) günü ABD’ye “Hayır” demiş olan Meclis’in, 20 Ocak 2015 tarihinde, Rıza Sarraf’ın odağında bulunduğu yolsuzluk iddiaları zinciri içerisinde yer alan bakanların Yüce Divan’a sevkini engellemiş olması…
2003’te kendisine dayatılan iradeye “Hayır” diyebilmiş Meclis 2015’te de aynı tavrı sergileyebilseydi, bugünlerin farklı yaşanabileceğini düşünüyor besbelli.
Ben de öyle düşünüyorum.
Ancak bir farkla: 14 yıl önce “Hayır” diyen Meclis üzerine yağdırılan hakaretler ve uzun yıllar sürdürülen “1 Mart tezkeresi yanlıştı” türü yayınların bugünleri hazırladığını da görmek lâzım.
O dönemde hiç çekinmeden tezkerenin yanlışlığını savunan bir avuç gazeteci-yazardık. Unuttuklarım darılmasın, aklımda kalanlar şunlar: Umur Talu.. Derya Sazak.. Ruşen Çakır.. Ali Bayramoğlu.. Kürşat Bumin.. Ahmet Taşgetiren..
Yeni Şafak’taydım ve ülkenin o sıcak gündeminde aykırı yayınlar yapan bizleri kabul edip görüştüğünde, AK Parti’nin o günlerde henüz siyasi yasağı kalkmamış lideri Tayyip Erdoğan’a, hemen hepimiz, tezkerenin çıkmasının yanlışlığını, çıkmazsa kazançları açık bir dille ifade etmiştik.
Daha önce her gece bir kanalda görünmeme kararım vardı; o günlerde kesin kararıma rağmen, “Gel, görüş açıkla” diyen her televizyona çıkıyor ve dilim döndüğünce Amerika’nın doğru olmayan gerekçelerle bölgeye yerleşmek üzere geldiğini, Türkiye’yi de günahına alet etmek niyetinde olduğunu anlatıyordum.
Medyamızın hali
Herhalde dikkat etmişsinizdir: Yukarıda isimlerini verdiğim yazarların hiçbiri bugün gazetelerde yazamıyor; yazan da siyaset yazamıyor.
‘Medeni ölü’ denilen bir haldeyiz hepimiz.
Bugün günlerden Cumartesi, ben de biraz tebessüm etmenizi istiyorum.
“Zilli bebek” nedir bilir misiniz?
Amerikalılar “Yes-man” diyorlar.
Washington’a ilk gittiğimde, bir hediye dükkanından, tepesine vuruldukça, “Yes, yes, yes” diye bağıran plastikten bir adam kuklası satın almıştım; 1 Mart tezkeresi günlerinde, beni kızdıran yazılar okuduğumda, masamın üzerindeki o adamın tepesine vurup “Yes, yes, yes” diye bağırtıyordum.
Bugünküne benzer ortamlarda medyanın geldiği halin payı büyük.
İleride 2010-sonrasını yazacaklar mutlaka bu duruma işaret edeceklerdir. Şu dönemde ön planda görünenlerden bir-ikisi de, yansız tarihçilerle birlikte, şimdilerde savunduklarının yanlışlığını itiraf ederlerse şaşırmayın.
Edecekler, sizler de göreceksiniz. İtiraflarını okuyunca benim bu yazımı hatırlayın emi…
* Bu makale, Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır