Fehmi Koru*
Hadi bakalım, bir tane de buradan yakın.
“Dere geçilirken at değiştirilmez” özdeyişinin bütün spekülasyonların önünü kesmeye yaradığı güzel ülkemde, sürünün en sadık, en muti, en gözü pek atı, hem de derenin öteki kenarına yakın bir yerde, değiştiriliyor…
Efkan Ala İçişleri Bakanlığı’ndan istifa ediyor ve yerine Süleyman Soylu getiriliyor…
Neden?
Zihnimde yeşeren benzeri onlarca soruya cevap bulurum diye, –tatsız tuzsuz milli maçı izlemekten vazgeçip– gece boyu TV ekranlarında sörf yaptım, sabahın köründe gazetelerde ‘o bilmezse kim bilecek’durumdaki yazar ve muhabirlerin ‘eserleri’ne göz attım; ııh, spekülasyondan bir milim öte açıklama göremedim.
Böyle ortamlarda fısıltı gazetesi devreye girer.
İster inanın ister inanmayın, fısıltı gazetecileri bile donup kalmıştı Efkan Ala konusunda…
Görürsünüz, yakında, bu da ‘Adil Öksüz’ konusuna döner…
Üste 3 gece 2 gün
Süleyman Özışık, internethaber.com sitesinde, “Yoksa Adil Öksüz…” diye kuşku belirten bir yazı yazmıştı. Bir yerlerden aldığı, Öksüz’ün Akıncılar Üssü’nden çıkışı ile Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın rehin tutulduğu aynı üsten serbest bırakılmasının neredeyse aynı dakikalarda gerçekleştiği bilgisinden hareketle,“Yoksa bir takas mı söz konusuydu; ‘Bizim adamımızı bırakırsanız, biz de sizinkini…’ takası…” diye soruyordu.
Öyle ya; tavan aralarında, samanlıklarda, yaylalarda gizlenmiş bir tek ‘FETÖ’cü’ bırakılmayan bir ülkede, fotoğrafları hepimizin hafızasına kazınmış birinin bulunamaması, yer yarılmış da içine girmiş manzarası, hayli tuhaf kaçıyor.
Her tuhaflık spekülasyon davet eder.
Nitekim Özışık’ın merak gıdıklayıcı sorusuna burada dikkat çektim ve ertesi gün Abdülkadir Selvi (Hürriyet) devreye girdi; o sayede serbest bırakılmanın aynı dakikalarda olmadığını öğrendik.
Bir şeyi daha…
En iyisi, Selvi’nin “Yoksa korunuyor mu?” diye sormasına yol açan bilgiyi kendisinin sözcükleriyle aktarayım:“Hulusi Akar, 16 Temmuz günü saat 10.45’te kurtuldu; Adil Öksüz ise 18 Temmuz sabah 05.40-06.00 arasında adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.”
Fark etmişsinizdir herhalde: Adil Öksüz savcı tarafından hemen sorgulanmış, ardından hâkim karşısına çıkarılıp 21 dakikada serbest bırakılmış değil… Gazeteler “Akıncılar Üssü’nde bir de ilâhiyatçı profesör yakalandı”haberini verdiği ve hepimiz “Vay canına” heyecanına kapıldığımız iki gün boyunca adam gözaltındaymış…
Öyle hemencecik değil, 3 gece 2 gün üste tutulduktan sonra serbest bırakılmış…
Garip, garip, garip…
Ali Kaya da ellerinizden öper
Sadece Adil Öksüz’ün durumu mu garip?
Öksüz’ün kaybolmasıyla irtibatlı bir kişi vardı: Ali Kaya… Kaçak Öksüz’ü Atatürk Havaalanı’na kadar götürüp yurtdışına uğurladığı söylenen o kişi, sonunda birilerinin ihbarıyla, İzmir’de yakalandı.
Aaaa o da ne, meğer Öksüz’ün yurtdışına kaçtığını düşünmemize yol açan o hikâye de yanlışmış… Ali Kayadenilen şahıs, cebinden 15 Temmuz günü ve gecesi Almanya’da olduğuna dair bir ‘belge’ çıkarıvermiş ve serbest bırakılmış…
Omuzumdan bakıp gazetedeki haberi benimle birlikte okuyan biri, öylesine sıradan bir adam, “İyi de, madem öyle bir belgesi vardı, fotoğrafı gazeteler ve televizyonlarda yayımlanır yayımlanmaz Emniyet’e gidip ‘belge’ ile kendini aklattırmak yerine, neden yakalanmayı beklemiş?” diye sormasın mı?
Sahi neden?
Peki ya fotoğraf, hani havaalanında ikisini yanyana gösteren fotoğraf?
Kendi sorularım üzerinde düşünürken aklıma yıllar önce bir polis şefinden dinlediklerim geldi.
Yeşil’in hikâyesi
Polis şefimiz o zamanlar henüz vali olmamış; Ankara’nın Emniyet Müdürü… Aylardan Ramazan ve o da çoğumuz gibi iftarı evinde ailesiyle yapmayı seviyor…
Ancak sofraya oturur oturmaz, iftar topu gibi, Ankara’nın bir yerlerinde bombalar patlıyor ve tabii Emniyet Müdürü, çoğu kez iftarını bile açmaya fırsat bulamadan, olay mahalline koşmak zorunda kalıyor.
Hani bir akşam olsa neyse; birkaç akşam üst üste…
Düşünüyor ve “Bu, Yeşil’in işi olabilir” düşüncesi hâkim geliyor. Astlarına, “Herif Ankara’ya geldiğinde Ulus’taki filânca pavyona takılır; bakın, oradaysa getirin” talimatını veriyor.
Yeşil o akşam pavyonda derdest edilip karakola getiriliyor…
Susurluk sonrasında ismi ‘fâili meçhuller’ ile özdeş hale gelen Yeşil kodadlı tetikçi, devletin arşivindeki en geniş ifadesini o gece Ankara Emniyeti’nde veriyor…
Tabii, pavyondan palas pandıras çıkartılması, Yeşil’in nâm-ı hesabına karanlık işleri yaptığı kurumun yöneticilerinin kulağına da geliyor. Gece boyu iki kurum arasında telefon trafiği yaşanıyor…
“Biz” demişti Emniyet Müdürü, “İfade alma işlemimizi tamamlar tamamlamaz, Yeşil denilen kişiyi, Yeni Mahalle’deki kurumun ana kapısının önüne bırakıverdik…”
Ülkemizde o gün bugündür çözülememiş muamma Yeşil’in nerede olduğudur… Bir zamanlar, gündem şimdiki gibi cevabı bir türlü alınamayan muammalarla dopdolu değil iken, muhabir arkadaşlarımız, önünü kesebildikleri istihbaratçılara, “Yeşil öldü mü, yoksa yaşıyor mu?” diye sorarlardı.
Öldü mü, ölmedi mi?
İster ölsün, ister yüzü-gözü değiştirildikten sonra bir yerlerde hayatını sürdürüyor olsun, gerçek değişmiyor: Yeşil artık ortada yok.
Ortadan kaybolduktan sonra da kendisine ihtiyaç duyulmuş ve birilerini daha ortadan kaldırmak üzere kısa süreli görevler üstlenmiş midir?
Nereden bilebilirim?
Efkan Ala neden istifa ettirildi? Yoksa sebep…?
Tıpkı gece boyu arayıp “Efkan Ala neden istifa ettirildi?” diye soran dostlarıma da söylediğim gibi…
Onlara şunu söyledim: “İstifa etti” dense de istifanın kendiliğinden olmadığı anlaşılıyor. İstifası açıklanana kadar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım onun yerine getirilecek Süleyman Soylu ileSoylu’nun boşaltacağı bakanlığa atanacak Mehmet Müezzinoğlu’nu arayıp görüşmüşler; Efkan Ala ile ise konuşulmamış…
Doğruysa bu, bir kızgınlık söz konusudur…
Zihnim şu sıralar en fazla Akıncılar Üssü’nden buharlaşan Adil Öksüz konusuyla meşgul olduğundan, Efkan Ala’nın istifa ettirildiği gün gazeteye yansıyan “Aslında üste 21 dakika kalmadı, 18 Temmuz sabahına kadar, yani 3 gece 2 gün boyunca orada tutuldu” bilgisinin istifasıyla ilişkisi olabilir diye düşündüm.
Boşboğazlık…
Efkan Ala’nın istifasını TV’de yorumlayanlar arasında Abdülkadir Selvi yoktu dün gece; bugünkü yazısı da istifa üzerine değildi, yine “Yoksa çift taraflı mı çalışıyor?” sorusu eşliğinde Adil Öksüz’ü yazmıştı.
Spekülasyon mu? Evet bu da benim spekülasyonum.
Konu üzerinde çene yarıştırırken, bir yakınım, “Süleyman Özışık yazdı, sen yazdın, Abdülkadir Selvi yazdı, ama medyanın diğer isimlerinin sütunlarında, gazetelerin bütününde en ufak bir haber veya yorum yok. Bu nasıl gazetecilik?” diye sordu.
Cevap veremedim.
NOT: Henüz okumayanlara ve bilgi tazelemek isteyenlere, konuya ilişkin bir önceki ‘Olaylar ve senaryolar… Kişiler ve ajanlar’ başlıklı yazıma göz gezdirmelerini tavsiye ederim.
* Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır