Fehmi Koru*
Herhangi bir başka ülkede, devletin başındaki kişi, “Yastık altında tuttuğunuz dolarlarınızı bozdurun” dese..
a) Herhalde o ülke insanlarının ‘yastık altı’tanımına uyan bir yerde, zulada, birikimlerini saklama âdetleri bulunmadığı.. b) Diyelim böyle bir alışkanlıkları var; devletin başındaki kişilerin “Bozdur” demesine kulak asmayacakları.. c) Diyelim kulak astılar, bunu bir kampanyaya dönüştürmekte zorlanacakları için..
Bir günde Dolar değerinde 7-8 kuruşluk bir indirimle karşılaşılması mümkün olmazdı.
Milletimiz böyle bir millet: 1. ‘Ulûlemre itaat etmeye’ alışık.. 2. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın telkinlerini önemsiyor ve gereğini yerine getiriyor…
Dün herkes bu gerçeği bir kez daha görmüş oldu.
Ekonominin gerçekleri
Gerçek ülkemizin gerçeği; ancak bir de ekonominin gerçekleri var..
Ekonomistler tarafından hayli zamandır uyarıldığımız, şimdi de uyarılmaya devam edildiğimiz gerçekler…
Türkiye finansman açısından kendine yeten bir ülke değil.
Çare?
Küreselleşmeyle birlikte kapılarını sonuna kadar yabancı sermayeye açtı ülkemiz..
Borsaİstanbul’da hisse senetlerinden para kazanmaya çalışanların bir bölümünün ‘bıyıklı-bıyıksız’ yabancılar olduğu biliniyor..
Avrupa Birliği’yle gümrük birliği içerisinde bulunmamız da doğrudan yabancı sermayeyi çekti ülkemize.
Turizme yapılan yatırımlar meyvelerini verdi ve ülkemize her yıl gelen milyonlarca yabancı sayesinde döviz girdimiz arttı.
İhracatımızda müthiş bir sıçrama yakalandı.
Bütün bunlara rağmen, her şey yolunda gittiği zaman bile, giren-çıkan döviz miktarında aleyhimize bir durum var ve buna da ‘câri açık’ deniyor.
Yukarıdaki tabloda en çok geçenin ‘yabancı’ sözcüğü olduğu dikkatinizi çekmiştir. Çoğu ülkemizin vatandaşı olmayan birileri, kaşımızı gözümüzü beğendikleri için değil başka yerlerden daha fazla kâr getireceği beklentisiyle, ekonomimize katkıda bulunuyorlar.
Dünyada paranın bolca bulunduğu bir döneme denk düştüğü.. ülkemiz de kendisini o paraları elinde tutanların gözünden kaçmayacak biçimde dünya sisteminin standartlarına yaklaştırıp ‘riski az’ bir ülkeye dönüştürdüğü için.. son 15 yılın büyük bir bölümünde.. Türkiye yabancı sermayenin ilgisini çekebildi.
O sayede, bir dönem, en fazla büyüyen ekonomilerden biri olabildi ülkemiz ekonomisi… ‘Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri’ olma hayallerini o sayede kurabildik…
2000 yılı dolayımında yaşanan kriz yüzünden pula dönmüş TL de, aynı dönemde, kendine geldi… O kadar ki, paramızdan altı sıfırı birden atabildik; 1 TL neredeyse 1 Dolara eşit hale gelebildi.
“Yastık altındaki Dolarlarınızı çıkarın, bozdurun” denmesi gerekmeden…
Nasıl oldu bu?
Yeniden hatırlatayım: Dünyada yüksek kâr peşinde fazla miktarda serseri para vardı ve Türkiye yabancıya “Bende başka ülkelerden daha fazla kâr etme imkânın var” görüntüsünü verebiliyor, sisteminde yaptığı değişikliklerle yatırımcıya güven aşılıyabiliyordu.
Şimdi durum farklı.
Farklılıkların neler olduğunu uzun uzun anlatmam gerekmiyor. Bilinmesi gereken, dış ve iç şartların Türkiye’ye parasını emanet eden ‘yabancı’ açısından durumunu yeniden gözden geçirmeye kendisini zorlayacak kadar değiştiğidir.
Artık yeni gelen yabancı yok.. Var olan yabancılar da kendilerini dışarıya atma çabasında..
Bir ara yıllık 21 milyar Dolara kadar çıkmış olan doğrudan yabancı sermaye azala azala eksi noktasına kadar geldi.
Doların TL karşısında değer kazanmasının sebebi yukarıda çizdiğim tabloda yatıyor: Yabancı daha önce ülkemize getirdiği parayı artık getirmiyor; buna karşılık o paranın gelmesine alışmış bir ekonomimiz var ve yabancının parasına fena halde bağımlı; ‘nâdir olan değerlidir’ kuralı hükmünü para konusunda da sürdürdüğü için..
Yabancının parası (Dolar) değer kazanıyor.
Zaten ülke içinde olan yabancı paranın yastık altından çıkarılarak veya bankalardaki döviz hesapları TL’ye çevrilerek ekonomiye dahil edilmesi geçici bir süre TL’nin yüzüne renk kazandırsa bile..
Maalesef kalıcı bir etki yapması mümkün değildir.
Yabancıların ülkeden kaçışını durdurmak ve yeni yabancıların gelmesini sağlamak dışında ekonomiyi şahlandırabilecek âcil bir formül bulunmamaktadır.
Şimdi olan, yabancının TL’de durmakta olan parasını ekonomimizden çekip götürmek istemesi, bunun işlemini TL’yi Dolara çevirerek yaptığı için, Doların âniden değer kazanmasına yol açmasıdır.
2001 krizi sonrasında belirlenmiş ve bugüne kadar yararlı olmuş ‘serbest kur’ sistemi, ülkeden yabancı para çıkışını zorlaştırma, eğer mutlaka çıkacaksa bunun ceremesini çekmeye hazır olma esasına dayanıyor; yabancı bugün ceremesini çekerek parasını çıkarma telâşında…
Yastık altı dövizlerin vatandaşlar tarafından bozdurularak TL’nin değerinin yapay olarak yüksekte tutulmaya çalışılması.. Zaten kaçacak ve bunun için de elindeki TL’leri en düşük değerden satmaya hazır yabancılara.. o 7-8 kuruşu hediye etmekten başka bir anlam taşımayabilir.
Evet, maalesef, TL’nin değerini zorla yüksek tutarak, ne pahasına olursa olsun parasını alıp kaçma telâşında olan yabancıların ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz.
Tabii paradan para kazanmaya alışmış spekülatörlerin de…
Düşününce doğru formülü bulabiliriz
Oturup düşünmemiz ve sorunun çözümüne dönük akıllıca formüller üretmemiz gereken bir noktada bulunuyoruz.
Kalıcı çözüm üretim ekonomisine geçmektir; ama bugünün formulü bu değil.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) bu ayın 14’ünde yapacağı toplantıda alacağı karar bankalardaki döviz hesaplarının tümünü bozdurmanın getireceği rahatlama kadar, belki daha da fazla önemlidir ülkemiz için…
Sadece bizim değil, hatırı sayılır ekonomik canlılığa sahip bütün ülkeler için de geçerlidir burada yazdıklarım.
Bütün ülkeler birbirleriyle irtibatlı olarak alıyorlar ekonomik kararlarını; bir yanlışlık, hedeften sapma, birini diğerlerinden ayırabiliyor.
FED’in kararı önemli de, bizim kendimizle ilgili değerlendirmemiz de en az o kadar önemli…
Meselâ şu soruların cevapları:
Yanlışlık yaptı mı ekonomik alanda ülkemiz? Yabancı parayı kendisine çekmeyi becerirken hangi özelliklere sahipse, bugün de aynı özellikleri koruyor mu, yoksa hedeften saptı mı?
Cevap ‘Evet’ ise, yanlışlıklardan dönmeye, daha önce var olan özellikleri teker teker yeniden kazanmaya çalışarak bugünkü sorunlarımızın üstesinden belki daha kolay gelebiliriz.
‘Belki’ dememin sebebi şu: Türkiye başka yerlere de gidebilecek paraları kendisine çekebilecek hale gelmişti ve tabiat olarak ‘pinpirik’ para sahipleri, bunun süreklilik taşıdığına inanarak ülkemize yatırım yapmıştı; o güveni sarstık galiba.. Yıkılan güveni yeniden inşa ilk elde onu kazanmaktan daha zordur…
Yine de umutlu olalım: Ülkemiz insanının ‘ulûlemre itaat’ alışkanlığı ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderlik ve ikna gücü, gidişi tersine çevirmek için de gerekli…
Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır