Fehmi Koru*
Ben hepsini takip edememişim; o sebeple, devletimizin büyüklerinin ve muhalefet partileri liderlerinin Kayseri’de meydana gelen ve 14 erimizin şehit olmasına yol açan terör olayı sonrasında verdikleri tepkiyi Akif Beki‘nin özetinden naklediyorum:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi; terör bizi birbirimize düşürmek, kardeş kavgası çıkarmak ister. / Biliyoruz ki gün kısır çekişmeleri, iç kavgaları bir kenara bırakıp toplumsal barışımızı güçlendirme günüdür. / Başbakan Yıldırım söyledi; terör bizi yıldırmak, hayatımızı korkuyla esir almak ister. / Biliyoruz ki gün teröristi sevindirmeme, korkuya teslim olmama, istedikleri tepkiyi vermeme günüdür. / CHP lideri Kılıçdaroğlu, MHP lideri Bahçeli söyledi; terör bizi birbirimize düşman etmek, içsavaş çıkarmak ister.”
Sıcağı sıcağına tepki vermem istenseydi herhalde ben de benzer cümleler sarf ederdim.
İyi de benimle onlar arasında önemli sayılması gereken bir fark var: Onlar ülkemizi rahat ve huzura kavuşturmak, onu terörsüz istikrarlı bir ülke yapmakla görevliler; ben ise istikrarlı ve terörün kapısına uğramadığı bir ülkede rahat ve huzur içerisinde yaşamak isteyen bir vatandaşım…
Sadece iktidar partisi sorumlu değildir olan-bitenlerden, Meclis’teki varlıklarını rahat ve huzurumuzu kaçıracak eylemlerin yapılabilmesini engellemek için yararlı kullanamayan muhalefet de, hadi onlara biraz daha müsamahalı davranalım, bir dereceye kadar sorumludur.
Verilen tepkilerden benim çıkardığım sonuç şu: Ülkede ona-bitenlerden birinci ve ikinci derecede sorumluluk taşıyanlar.. terörün sebebini, teröristin neden kan döktüğünü biliyorlar… Terör eylemi sonrasında nasıl davranmamız gerektiği konusunda da hepsi uzman; bizlere akıl verebiliyorlar…
Ancak terörü önleme.. ülkemizi terörün uğramadığı bir ülke haline getirme.. hepimizi rahat ve huzur içerisinde bir hayata kavuşturma.. konularında ise.. herhangi bir görüşleri yok…
Olsaydı herhalde o konuda da bir şeyler söylerlerdi.
Bütün söyledikleri 1984’ten beri işittiğimiz şu nakarattır: “Kanları yerde kalmayacak…”
Kan nasıl yerde kalmaz?
Ateş düşen evlerde yaşayanlara bu soruyu sorduğumuzda alacağımız cevap az buçuk belli. Eylemden kimler sorumluysa onların da aynı âkıbete uğramasını isteyeceklerini düşünebiliriz, intikamcı hislerle dolu olacakları varsayımıyla…
Oysa, şehit cenazelerinin artık gelmediği bir dönemde, bir Anadolu ilinde, evini ziyarete gittiğimiz şehit ailesi, gözümüze hiç de intikam ister görünmemişti. Yüreği hâlâ yanık annenin verdiği cevabı zihin arşivimdeki atlasla sarmalanmış yerinden her gün yeniden çıkarıp üstünü temizliyorum.
“Başka annelerin evlâtları ölmesin de..” demişti yaşlı ve yaslı kadın…
Evlâtlar, evlâtlarımız yine ölüyor…
Şu haberi okuyalım:
“MHP kaynaklı bir araştırma, Haziran 2015’ten 13 Aralık 2016’ya kadarki ‘terör olayları’nda 538 asker, 301 polis ve 63 korucunun hayatını kaybettiğini ortaya koymuştu. / Bugünkü (16 Aralık) saldırıyla birlikte hayatını kaybeden asker sayısı 551’e, toplam sayı ise 1470’e çıktı. / Bu rakamlara darbe girişiminde hayatını kaybeden beş asker, 62 polis ve 173 sivil dahil değil.”
551 asker…
Rakamı yazarken bile inanın tüylerim diken diken oluyor…
Bu rakamlara bir de sivil kayıplarımızı.. IŞİD eylemlerinde hayatını kaybedenleri eklersek.. karşımıza kapkara bir tablo çıkıyor: 1470 kayıp…
Vatandaş olarak neden böyle bir tabloya muhatap edildiğimizi öğrenmek herhalde hakkımızdır.
2015 yılı Haziran ayından önceki üç yıl boyunca şehit cenazesi kalkmamış bir ülke olmanın rahat ve huzurunu yaşadıktan sonra özellikle…
Yabancı parmaklar? Vardır herhalde…
Sadece PKK damgalı terör eylemlerinin değil, IŞİD denilen ve Suriye ile Irak’taki varlığını korumada zorlanmaya başladığı için eylemlerini ihraç etme yoluna başvuracağının bütün işaretleri alınan örgütün eylemlerinin de muhatabı ülkemiz…
Yabancı parmaklar var mıdır ülkemizi kana bulayan eylemleri yapanların arkasında?
Ülkemizi yönetenler güçlü bir biçimde “Var” dediklerine göre bu soruya bizim de “Herhalde vardır” cevabını vermemiz gerekiyor..
Varsa, onları terör destekçiliğinden vazgeçirmek.. Hadi bu mümkün olamıyorsa, teröre karşı uluslararası işbirliği kanallarını zorlamak.. Diyelim bunda da başarı sağlanamıyorsa.. yine de bir şeyler yapmak..
Gerekmez mi?
Ne yapılması gerekiyorsa yapmak ve terörü sona erdirmek…
İlk görev bu olmalı.
O ülkelerin bazısında da terör vardı; ne yapıp ettiler ve onların üstesinden geldiler. Biz de öyle yapmalı ve ülkemizi hedef alan terörün üstesinden gelmeliyiz.
Teröre sadece gencecik fidanları kurban vermiyoruz, geleceğe dair umutlarımızı da onun yüzünden yitiriyoruz.
Bir türlü demokratikleşemiyor, arzu ettiğimiz türden bir hayatı yaşayamıyoruz.
Kazandığımız her somun ekmeğin bir tanesini de terörün yağmalamasına izin veriyoruz.
Daha zengin ve müreffeh olmamıza yarayacak kaynaklarımızı silâh fabrikası sahiplerine yediriyoruz.
Üstelik bir de şehitlerimizin kanı yerde kalıyor.
Teröre ve teröriste lânet
Yönetici konumunda olanlar ile görevi onları denetlemek olan diğer siyasiler.. terörün ne yapmak istediğine ve terör eylemleri sonrası nasıl davranmamız gerektiğine dair görüşlerini yine bizlerle paylaşsınlar, bunun bir mahzuru yok.. Ancak, biraz da terörü gündemden kaldırmanın yollarını arayıp bulmaya çalışsınlar..
Kendilerinden bunu bekliyoruz.
“Biraz da terör örgütüne bir şeyler söylesene” mi dediniz?
Teröre bulaşan gözü, yüzü, gönlü ve eli kanlı insanların.. sağduyusu, aklı ve mantığı kalır mı?
Onlara lânet okuyoruz.
Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır