Fehmi Koru*
Hani “At izi it izine karıştı” denir ya, öyle bir dönemden geçiyoruz.
Aklı başında olması gereken, sağduyulu bildiğimiz kalemler, kızgın olan ortamı daha da kızıştıracak yazılarla okur karşısına çıkarken, yatıştırma çabası bir dönemin ortamı bulandırmasıyla ünlü kalemlerinden geliyor…
“Ertuğrul Özkök ‘iyi niyet âbidesi’ haline dönüşüyor” diyeyim de, ne demek istediğimi anlayınız.
Ara sıra, gözüm, vaktiyle Cemaat denilen ve 15 Temmuz’dan bu yana artık herkesin ‘FETÖ’ diye anmaya başladığı yapının yayınlarına takılıyor. Türkiye’de medya alanında varlıklarını yitirdiler, ama başka ülkelerde gazete yayınlıyor, daha çok da dijital ortamda görünüyorlar…
Ben de merakımı yenemediğim zamanlar “Acaba ne diyorlar?” diye yazdıklarına göz atıyorum.
Sanırsınız ortalık sütliman
15 Temmuz öncesinde, cehennemi bir ortama doğru yol aldığımız feraset sahipleri tarafından görülürken, varlıklarını sürdürdükleri medya organlarında, bildik kalemleri, “Merak etmeyin, yarınlar bizimdir” diyen yüksek perdeden yazılarla okur karşısına çıkarlardı.
Şimdi onbinlerce insan memuriyetten ve emeklilik hakkından olmuş; borçlarını nasıl ödeyeceği, çoluk çocuğunun nafakasını nasıl sağlayacağı telâşında… Onbinlercesi gözaltında veya tutuklu… Binlerce işadamının işyerlerinin kapıları kilitli, kendileri hapiste… Yıllar boyu yetiştirmekle meşgul oldukları gençlere toplum ‘vatan düşmanı’ gözüyle bakıyor…
Kendilerine mal edilmiş ‘darbe’ girişimi sırasında 240 kişi hayatını kaybetmiş…
En azından yüreklerinin yandığını, bu gelişmelerin utancı içerisinde muhasebe yapıp daha fazla insanın zarar görmeyeceğini sağlamaya çalışan bir üslubun hakim hale gelmesini, “Bizim yüzümüzden günahsız insanlar yanmasın” anlayışıyla ortamı yatıştırma gayreti içerisine girmelerini… Değil mi?
Hayır. Sanki 15 Temmuz yaşanmamış… Kendilerine bakış bütünüyle değişmemiş… İnsanlar onlar yüzünden varlıklarını kaybetmemiş…
Sanki hâlâ tepeden bakabilecekleri bir ortam varmış gibi davranıyor, konuşuyor ve yazıyorlar…
Hep başkalarını suçluyor, hep “Yaşananlar bizi daha güçlü hale getirdi, biz her şeye hâkimiz, yarın çok daha iyi olacak” görüşünü pompalıyorlar…
Yazık.
Nafile bekleyiş… Sağduyu yok olmuş…
Onlar bu tavrı benimsedikleri için, ‘FETÖ ile mücadele’ yürüten kadrolar da, bir sınıra kavuşturulması vakti çoktan gelmiş olan, gözaltı, tutuklama, görevden alma, el koyma, müsadere işlemlerini kesintisiz sürdürüyorlar.
Sadece ben değilim ya “Ne söylüyor, ne yazıyorlar?” merakında olan; mücadele yürüten kadrolar da, muhtemelen benim bilmediğim yayınlarından da haberdar ve onları da yakın takip altında tutarak, mücadelelerine daha büyük bir heyecanla devam ediyorlar.
Geçmişte yaptıklarının zararı yetmezmiş gibi, 15 Temmuz’un zararını da çoğu isimsiz Anadolu insanı çekiyor.
Akıl alır gibi değil.
Bir süre, içlerinde var olması gereken sağduyu sahiplerinin, “Arkadaşlar bu yaptığımız iş değil, bize güvenerek büyük fedakârlıklara katlanmış olan insanlar, hiç öngörmedikleri farklı bir kavganın içine şimdilerde çekilmiş durumda. Bizim yüzümüzden. O insanlara daha fazla zarar verdirmeyecek bir yol bulmalı, şu ana kadar sürdürdüğümüz yanlışlardan vazgeçmeliyiz” diye ortaya atılmalarını bekledim.
Nafile bir bekleyiş olduğu anlaşılıyor bekleyişimin…
ABD’de ‘darbe’ olmadı ama…
Günümüzde yaşananlara benzer deneyimlerden geçmiş başka ülkeler var.
Bizde bir darbe girişimi oldu ve çok sayıda insanımızı o hengâmede şehit verdik. 1950’li yıllarda, Amerika’da‘darbe’ olmadı, ama ‘Soğuk Savaş’ın dünyayı titrettiği ortamda, ABD’de ‘darbe’ beklentisi vardı.
Sovyetler Birliği’nin, ideolojisi olan ‘komünizmi’, dünyanın işçisi en kalabalık ülkesi olan ABD’ye de taşıma tehdidi altında…
Senatör sıfatını taşıyan biri ortaya atılıp, “Devlet mekanizması içerisine, bürokrasiye, siyasi hayata sızmış komünistler var” iddiasını güçlü bir sesle ifade edince, o sözlerin ABD’deki etkisi ‘darbe yemiş gibi’ oldu.
Ardından gelen 10 yılı, ABD, bizim şimdilerde yaşadığımıza benzer bir tehdit algılamasıyla geçirdi.
Tasfiyeler… Görevden uzaklaştırmalar… Tutuklamalar…
O dönemi anlatan sayısız kitap, film ve dizi bulunuyor literatürde…
İlki 1991 yapımı, baş rolünde Robert de Niro ile Annette Bening’in oynadığı ‘Guilty by Suspicion’ (‘Kuşku duyuyorum, o halde suçlusun’)… İkincisi de geçen yıl (2015) gösterime girmiş, Bryan Cranston’un Dalton Trumbo adlı bir senaristi canlandığı film: ‘Trumbo’…
Olağanüstü durumlar kalıcı değil
Okumalarım ve izlemelerimden çıkardığım sonuç şu: İster vehme dayansın, ister gerçek bir tehdit algılamasına, ‘OHAL’ gerektirecek vahamette olayların yaşandığı dönemler kalıcı olmuyor.
Toplumlar tehdit altında kaldıkları dönemleri geride bırakmanın yollarını mutlaka buluyor.
Her dönemde olduğu gibi ‘olağanüstülük’ yaşanan dönemler de geride izler bırakıyor. Toplumun üzerinde izler kalıyor… Kurumlar üzerinde de, tek tek kişiler üzerinde de…
Bir gün olağanüstülüğü biz de geride bırakacağız; acaba bizim üzerimizde hangi izler kalacak?
Düşünen var mı bunu?
Suçlamalar… Nereye kadar?
Günümüzde yaşanan gelişmelerle ilgili önemli bir zorluk var: Suçlananlar ile suçlayanlar yakın zamana kadar ve çok uzun bir süre, yan yana, hatta iç içe yaşadılar, geçişlilikler var; 15 Temmuz sonrası hesap sorma çok geniş kitlelere yaygınlaştırıldığı için, suçlananların önemli bir bölümü, kendilerini suçlayanlara bakıp, “Bizim için bu iddiaları nasıl seslendirebilirler?” diye düşünüyor…
Vefat etmiş kayınpeder ile hayatını insanlara hizmete adadığı anlaşılan kayınvalide yüzünden suçlanan ve kendisini savunmak zorunda bırakılan insanlar var yazarlar arasında.
“Yok artık” dedirtecek suçlamalar…
Şimdilik “Eski cumhurbaşkanı ile AK Parti’nin 2. adamı yargılansın” sesleri duyuluyor; suçlayanlar yüz bulurlarsa, daha ileri suçlamalarla da karşılaşılabilir.
İki aşırılık arasında sallanıp duruyor ortam.
Yaptıkları ve yazdıklarıyla sebep oldukları ‘anarşi’ yüzünden, aile fertleriyle birlikte 1 milyondan fazla insanın hayatını olumsuz biçimde derinden etkilemiş bir grup, sığındıkları yabancı ülkelerden, “Sineye çekin, hiçbir şey olmamış gibi davranın, biz kazanacağız” çok bilmişliği sergiliyor…
Öte yandan, karmaşık ve bulanık bir ortamı daha da karıştırmak için ileri geri konuşan, yazan, birbirini suçlayan tipler…
Hiç değilse Ertuğrul Özkök iyi niyetini koruyor ya…
ΩΩΩΩ
NOT:
Bugün sitemin 3. aydönümü. Hepinize teşekkür ediyorum.
Bir teşekkürüm de, sitenin reklâm gelirinin artması için özel gayret sarf eden okurlara.
Yola duraklamadan devam ediyoruz.
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır