Fehmi Koru*
Dün gece bir yakınım anlattı:
Benzer düşünceye sahip insanların bulunduğu bir ortamda, buluşmalarının sonuna doğru, içlerinden birinin teklifi üzerine, aralarında referandum anketi düzenlemişler. Açık oyla yapılan anket 9-6 sonucunu vermiş…
Hayır: 9… Evet: 6…
AK Partililerden oluşan bir ortamda alınan sonuç bu.
Bir anketler var.. bir de nabız yoklamalar..
Herbirimiz, etrafımızda bulunan insanların, Meclis’teki oylamaya ve medyaya yansıyan heyecanı paylaşmadıklarını fark etmişizdir. Milletin önemli bir bölümü, bunların içinde gelenseksel AK Parti seçmeni hiç de az değil, yeni değişikliklerin gerekli olduğuna inanmakta zorlanıyor.
Kolay kolay da ikna olacakları görüntüsünü vermiyor insanlar…
Bazılarının sandığının tersine, politikacılar, bazısı bu alana dün girmiş bile olsa, toplumla bağlarını koparmamış insanlardır. Muhtemelen onlar da kendi çevrelerinde küçük çaplı sorgulamalarla aynı sonuca varmışlardır.
Peki ya anketler?
Her önemli olaydan önce olduğu gibi, AK Parti’nin bu defa da yaptırdığı anketlerde, anayasa değişikliği paketine halkın desteğinin yüzde 60’a vardığı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da bu bulgulara dayanarak, yanındakilerle “Ben meydanlara çıkarsam yüzde 70’i buluruz” görüşünü paylaştığı biliniyor.
Önceki gün, Muharrem Sarıkaya, Habertürk’te, AKP+MHP oylarının 7 Haziran’a göre yüzde 57.2, 1 Kasım’a göre yüzde 61.4 olmasından hareketle, referandum eşiğinin yüzde 55 ve beklenenin yüzde 60 üzeri olduğunu yazdı. “Referandumda yüzde 55’in altı cumhurbaşkanlığı seçimini zora sokar” uyarısıyla…
Muhtemelen anketlerde görüntü budur; buna karşılık halkın doğrudan tutulan nabzının farklı bir görüntü verme ihtimali büyük.
Bizim insanımız kritik kararlarını genellikle başkalarından saklamayı tercih eder.
Son iki seçimde (7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde) yaşanan anketlerdeki büyük yanılgıyı hatırlayalım.
TBMM kararının yayımı neden geciktiriliyor?
CHP sözcüleri, siyasi hayatımızın en deneyimli kişisi Deniz Baykal da dahil, iktidar partisinden böyle bir izlenim almış gibi.
TBMM Başkanlığı’nın Meclis kararını Cumhurbaşkanlığı’na göndermekte acele etmemesini, ayakların suya ermesi olarak yorumladıklarını belli ediyorlar.
Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Bu referanduma gerek yok, işi bu noktada bırak” mesajları veriyor.
Acaba geciktirme, gerçekten, halkın oyuyla değişikliğin âkıbetini tehlikeye sokacağını iktidarın görmesinden kaynaklanıyor olabilir mi?
Eğer öyleyse.. süreci dondurmak.. referandumdan vazgeçmek.. akıllıca olur.
Tabii geciktirmenin sebebi çok daha taktiksel düşüncelerle de irtibatlı olabilir. Kampanya için daha iyi hazırlanmak.. Referandum gününü daha etkin sonuç alınabileceği umulan bir güne (meselâ 23 Nisan’a) denk düşürmek.. Arada geçen sürede kitlelere tattırılan gerilimin daha iyi sonuç vereceği beklentisi…
Bunların herbiri geciktirmenin sebebi olabilir.
“Ya anketler değil de, bizlerin tuttuğumuz nabızlar doğruysa ve referandum halktan dönecekse..” tedirginliği yaşanıyorsa.. iktidar.. işi uzatmamanın yolunu arayacaktır.
Akıllıysa bulacaktır da.
Nedenini açıklayayım:
‘Tipping point’.. ya da ‘taşma noktası’..
Sosyoloji ve psikoloji alanında son zamanlarda tepe tepe kullanılan bir kavram var. İngilizcesi ‘tipping point’… Bunu ‘taşma noktası’ diye Türkçe’ye çevirebiliriz.
En kestirme biçimiyle şu anlama geliyor: O güne kadar hep beklendiği gibi davranan bir grup.. veya o grup içerisinden çok sayıda insan.. birdenbire ve hiç beklenmedik biçimde.. davranış tarzını değiştirebiliyor; işte o noktaya deniliyor ‘tipping point’…
Belirtmek herhalde gereksiz: Bu durum politikacılar için ciddi bir tehlike teşkil ediyor…
Fizik alanında yürütülen deneylerde farkına varılmış bu gerçeği, 1960’larda, Morton Grodzins adlı sosyolog kendi alanına taşımış; beyazların oturduğu semtlere birkaç siyahi ailenin taşınması herhangi bir tepkiye yol açmazken, taşınan siyahi aileler belli bir sayıya ulaştığında, bütün beyaz ailelerin o semtlerden taşınma telâşına düştüğünü görünce…
Ciddi konuları popülerleştiren Malcolm Gladwell adlı yazarın ilk kitabının adıdır ‘Tipping point’…
Lâfı uzatmayayım: Henüz 2 yaşını görmemiş bir partiyi 2002’de iktidara taşıyan.. siyasi yasaklı liderinin engelleri aşmasını sağlayan.. ardından yapılan bütün seçimler ve anayasa değişikliği referandumlarında fazla sorgulamadan kendisinden beklendiği gibi hareket eden bir kitle.. önüne getirilen son paketi.. “Benden bu kadar” tepkisiyle karşılamışsa…
Toplum çizgisini belli etmeden değiştirebiliyor
‘Taşma noktası’, veya ‘tipping point’ olabilir bu referandum…
Olabilir mi gerçekten?
Siyasiler olabileceğini düşünmek zorunda.
Zorunda, çünkü ‘taşma noktası’ aşıldığında dönüşü olmayan bir yola da girilmiş oluyor. O âna kadar siyahi yeni komşularının varlığından rahatsızmış gibi görünmeyen.. evlerine “Hoşgeldiniz” ziyaretine gitmekte tereddüt etmeyen.. beyazlar.. sadece bir yeni aile daha geldiğinde.. o semtten kaçmaya başlıyor.
Hiçbir ikna faaliyeti onları geri döndürmeye yetmiyor.
İşin ‘taşma noktası’na nasıl ve ne zaman geldiğini önceden kestiremediğiniz gibi, o noktaya gelip kaçma başlayana kadar fark da edemiyorsunuz…
Duralım ve soralım: Acaba ‘sistem değişikliği’ AK Parti açısından bir ‘taşma noktası’ mıdır?
Referandum olursa.. olana ve sonucu alınana kadar.. bu sorunun cevabını bilemeyeceğiz…
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır