T24 - Fehmi Koru, Zaman gazetesinde "Taha Kıvanç" adıyla kaleme aldığı yazısında "kafa karıştırmaya yarayabilecek hayli münasebetsiz olay" nedeniyle AKP'nin seçimde oy kaybedebileceğini yazdı.
AKP tabanını en iyi analiz eden yorumcular arasında bulunan Fehmi Koru'nun "Özal'ı da uyarmıştım kusuruma bakmayın" başlığıyla yayımlanan (8 Nisan 2011) yazısı şöyle:
Bir ayağı sürekli yurtdışında olan akademisyen dostum, Fransa ziyareti ardından, "ABD'den sonra Avrupa da çöküş halinde" raporunu verdi. Paris'in eski tadı kalmamış. "Katıldığım ortamda hemen herkes 'Siz nasıl oldu da yırttınız?' sorusunu yöneltip durdu" dedi bana...
Öyle batıl inançlarım olsaydı elimle tahtaya vurabilirdim.
Geçen hafta, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Bir bize bakın, bir de komşumuz Yunanistan'a; ülke iflâs etti, adamlar dilenecek haldeler" gibi bir şey söylemiş; Yunanlılar ayaklandı... Yunanistan'da etkin biri, kısa süre önce, "12 adaları satışa çıkaralım, hiç değilse Türkler ilgi duyar, parayla alırlar" bile demişti.
Enflasyonun 41 yıldır görülmemiş bir orana (yüzde 4) düşmesini, ekonomik büyümenin dünya rekorlarını zorlamasını (yüzde 8,9) da eklerseniz tabloyu tamamlamış olursunuz. İktidar partisi bu tabloya bakıp "Ekonominin şahlandığı bir dönemde gidilen seçimde sırtınız yere değmez" diyen uzmanlardan etkileniyor olmalı.
Hiç değilse benim baktığım pencereden görüntü bu: Ak Parti seçime önceki sonuçların fevkinde bir oy alacağını umarak gidiyor...
Sonucun beklenenden farklı olabileceğini düşünenler galiba hep benim etrafımda. Ne zaman "Çantada keklik" anlamına gelecek bir şeyler söylesem, biri lâfımı ağzıma tıkayıveriyor. Dostum bu insanlar, ama yine de yüzlerine karşı "Şom ağızlı" diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum...
Geçen gün, bir dostum, "Şu yakınlarda, kulağına, 'Önümüzdeki iki ay içinde bunları seçime gittiklerine döve döve pişman edecekler' beklentisini fısıldayan bir 'hanımefendi'den söz etmiştin. Kimdi o? Öyle düşünmesinin sebebi neymiş?" diye sordu.
Hemen her çevreyle irtibatı bulunan, asker-sivil her kesimde tanıdığı bol bir iş kadınıydı kulağıma fısıldayan sofra arkadaşım; kanaatini işittiklerinden etkilenerek söylediğini biliyorum.
Önceki iki seçimi büyük başarıyla kazanmış, iki yıl öncesinde yapılan siyasi haklar referandumunda istese 12 Eylül (1980) öncesinin politikacılarını toptan emekli edebileceği halde frene basmış, kendisini Çankaya Köşkü'ne atmayı becermiş özgüveni yüksek Turgut Özal, 1991 seçimine giderken, ANAP için hâlâ "Alternatifi yok ki..." diyordu yakınlarına...
ANAP Türkiye'ye çağ atlatmış, politikanın kurallarını değiştirdiği gibi ülkeyi dünyaya açmıştı... Ne yani, seçmen, iki kazı güdemeyenlere mi, yoksa ülkeyi 70 sente muhtaç edip dilendirenlere mi oy verecekti?
Seçmen o seçimde ülkeyi 70 sente muhtaç edenin partisini birinci yaptı; o da iki kazı güdemeyenle hükümet kurdu ve Çankaya'yı Özal için hapishaneye çevirdi. Ölmeden kısa süre önce cumhurbaşkanlığından istifayı düşünüyordu Turgut Bey, yeniden parti kurup eski politikacıların karşısına dikilmek üzere...
Zayıflatmak, iktidardan düşüremese bile işlevsiz bırakmak için Ak Parti karşısında kurulmuş olan tezvirat cephesi, 1991'de ANAP karşısında oluşturulmuş cepheden çok daha kalabalık bugün...
Turgut Bey, o seçimin öncesinde, kendisine olağanüstü güvendiği için, birçok büyük yanlışlıklara imza atmıştı. 20 Ekim'de (1991) yapılacak seçimden birkaç ay önce (21 Nisan 1991'de) Semra Özal'ın ANAP İstanbul il başkanı olmasına göz yummuştu sözün gelişi... O yüzden en yakınlarını küstürdüğü gibi, ANAP genel başkanlığı ve başbakanlık yolunda Mesut Yılmaz'ın da önünü açmış oldu.
Daha önce endişelerini benimle paylaşmayan dostlarım dahi son zamanlarda kulaklarımı çok çınlatıyorlar. Seçime iki ay kaldı ve her yeni tartışma konusu Ak Parti'den bir miktar oyu çalabilecek bir dalgalanma meydana getiriyor. Yurtiçinde Ak Parti'ye ve Ak Partili politikacılara zaten diş bileyenler 'düşman' haline dönüşüyor; yurtdışında 'reformcu' politikalarına hayranlık duyanlar bile "Bunların kafasında başka tür bir rejim mi var yoksa?" kuşkusunu daha sık dillendiriyorlar...
Yakında başlayacak kampanyalarda muhalefetin muhtemel politik saldırıları için "Hiçbir etkisi olmaz" diyenler hâlâ var aranızda, biliyorum.
1991 seçimi öncesinde Süleyman Demirel'in "Beş lira fazla" ve "Koskotas dosyaları" kampanyaları, Erdal İnönü'nün SHP'sinin "ANAP'ın halkı limon gibi sıktığı" reklâmları bayağı etkili olmuştu oysa...
Şimdilerde kafa karıştırmaya yarıyabilecek hayli münasebetsiz olay birikti. Bazı dostlarla oturup 'seçmenin tercihini olumsuz etkileyebilecek olaylar listesi' üzerinde çalıştık; o listede yer alan olayları yalnızca başlık olarak bile buraya taşısam, korkarım, sizlerin de kafası karışabilir.
Paris'ten yeni dönen dostum, yemeğimizin sonunda, "İştahımı kaçırdın" dedi bana.
Ondan özür diledim; sizlerden de özür dilerim.