Fehmi Koru*
Acaba AK Parti’nin yerel seçim öncesinde yaşadığı ufaktan da olsa fark edilen sıkıntının ve daha önce kolayca kazanılan belediyelerin hiç değilse bazılarını kaybetme endişesinin ardında ‘Cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ olabilir mi?
İlk bakışta garip gelse de özellikle iktidar partisi yönetim kadrosunun üzerinde düşünmesini istediğim bir soru bu.
Başkan istediğini yapabilir, sorumluluk da onda
Bizdeki yeni sistemin esin kaynağı ABD’de, Donald Trump, kendisinden önceki başkanların uzak durduğu, sistemden kaynaklanan bütün yetkileri tepe tepe kullanıyor.
“Ben yaptım oldu” anlayışıyla yönetilmeye başlandı ABD. Bir ‘duvar’ hikayesi tutturdu Trump, ülkesinin güney sınırına içeriye tek bir Meksikalı sızdırmayacak yükselikte bir duvar diktirmeden rahat etmeyeceğini belli ediyor.
Önceleri duvarın bedelini Meksika devletine ödetmekten söz ediyordu; Meksikalılar bu beklentiye gülüp geçince, devletin bütçesini bu amaçla kullanmaya kalkıştı ve kendi partisinden bazı politikacılar bile bunu rahatsızlık verici bulunca da bir aydan fazla süreyle devlet sistemini çalışamaz hale getirebildi Trump.
İş başına geldiği iki yıl içerisinde, ilk gün atadığı onlarca bakan ve üst düzey yönetici içerisinden halen birlikte çalıştığı kişilerin sayısı birkaçı geçmiyor. İradesine boyun eğmeyeni, dediklerini harfiyen yerine getirmeyeni gözünün yaşına bakmadan gönderip tam anlamıyla söz dinleyeceğinden emin olduğu yenileri onların yerine getiriyor.
Kimselere danışmadan “Suriye’den askerleri çekiyorum” dedi ve ABD devleti başkandan gelen bu talimatı doğruluğunu sorgulamadan uygulama yolunda.
Başkanlık sisteminde başkanın bütün bunları yapma yetkisi var.
Ancak başkanlık sisteminin bir başka özelliği daha var: Başkan iyi-kötü bütün sorumluluğun da sahibi. Başarı da ona ait, yanlışlıkların faturası da ona çıkartılıyor. Trump, herhangi bir yanlış uygulama için, tahmin edeceğiniz gibi, “Ben yapmadım, o yaptı” diyebilecek ve sorumluluğu bir başkasına atabilecek durumda değil.
Başbakanı yok o sistemin, bakanları da aslında müsteşar konumunda.
“Keşke eski sistemde kalsaydık” denilebilir
Parlamenter sistemlerde ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesi ciddiyetle uygulandığı için durum hayli farklı. Cumhurbaşkanı var, başbakan var, hükümet ve bakanlar var, devletin değişik alanlardan sorumlu kurumları ve onların yöneticileri de var.
Yerelde de durum böyle. Başkanlık sistemine sahip olmayan ülkelerde, yerel yönetimlerde seçimle iş başına gelenler bir sonraki seçimde başarılarının mükafatını yeniden seçilerek gördükleri gibi, yanlış yapanlar veya beklenen performansı gösteremeyenler de bir daha seçilmeyerek seçmenleri tarafından cezalandırılıyorlar.
Ortak sorumluluk olsa bile, bu, eleştirilerin tek bir kişiye yönlendirilmesini gerektirmiyor.
Ak Parti, MHP’nin de yardımıyla, ülkemize ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ni getirdiğinden beri, seçmenlerle arasındaki anlayıştan uzaklaşmış görüntüsü veriyor. İki aydan az bir süre kalmış yerel seçim öncesinde bu durum kendisini fena halde belli etmeye başladı.
İşaretleri, hem partililerden hem de yakın medyadan alınıyor.
Fatura kişilere kesilebilecekken, sistemin işleyişi yüzünden, toptan bir bedel ödetme kapıda gibi görünüyor.
Ekonomik sıkıntı ile ildeki veya kasabadaki yerel yöneticinin herhangi bir ilişkisi yok. Ancak ekonomide yaşanan sıkıntılardan çevresinde sevilen ve üstelik olağanüstü başarılı da olan yerel yöneticiler bile yara alabilir. Ya da, bir kasabanın işe yaramayan belediye başkanı ilin belediye başkan adayına yönelik toplu bir tepkinin tetikleyicisi haline dönüşebilir.
Sonuçta başarısızlığın adı ‘metal yorgunluğu’ konulup bazı başkanlara süreleri dolmadan işten el çektirilebildi ve yerine atamayla yenileri atanabildi, yine tepede belirlenmiş aday isimleriyle halkın önüne çıkılabildi.
İtibarlı medyadan endişe işaretleri alınıyor
Cumhurbaşkanı hükümet sisteminin sağladığı rahatlık sayesinde olabildi bütün bunlar. Cumhurbaşkanı sadece Cumhurbaşkanı değil bu sistemde, aynı zamanda içinden çıktığı partinin de genel başkanı. Yani her yapılanda etkisi hissedilen biri o.
Seçimde iktidarı etkileyecek çapta bir olumsuz sonuç beklemediğimi birkaç kez yazdım. Hala bu düşüncedeyim. Ne olursa olsun, iktidarın sonunu getirecek gelişmelere yol açacak bir sonuçla karşılaşılabileceğini sanmıyorum. Ancak yine de her kayıbın maliyete olumsuz yansıması bulunur. Yenilgiler baş ağrıtır.
AK Parti yönetiminden dışarıya işlerin planlandığı gibi gitmediği, özellikle büyük şehirlerde seçimin kaybedilebileceği yolunda endişeler dışarıya da sızmaya, iktidarın itibar ettiği köşelerde dert edilmeye başlandı. ‘Beka sorunu’ kavramının ortaya çıkış sebebi de bu.
Bana öyle geliyor da, sizler de aynı noktanın farkına vardınız mı, bilemiyorum: Kimsenin yaşadığı çevrede ve ilde aday olarak önüne sürülmüş kişileri merak ettiği, “Yapabilir mi, yoksa yapamaz mı?” değerlendirmesi eşliğinde bir karara varma eğilimi yok gibi.
İlk defa böyle oluyor.
Daha önce, iktidar partisi “Arkasında biz varız” güç gösterisini eksik etmese bile, çıkardığı yerel adaylarla da göz doldurur ve bununla övünürdü.
Bu defa en ücra köşedeki yerleşim biriminin yönetimine gelmek isteyen iktidar partisi adayı bile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın karizması sayesinde kazanmayı umuyor.
Tayyip Erdoğan‘ın karizması ve ülke çapında büyük bir taraftar kitlesi bulunuyor, buna şek ve şüphe yok; ancak yerel seçimlerde adaylar da seçmenin nihai kararında etkili olmuştur ve bu defa da olacaktır.
Korkulan başa gelirse “Bu neden böyle oldu?” arayışına gireceklere bir ilk sebep takdimi olsun diye bu yazı yazıldı: Seçim sonucu beklediğimden farklı çıkarsa, bunun önemli bir sebebi, ülkenin yeni tanıştığı sistem olabilir.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.