Fehmi Koru*
Donald Trump bugüne kadar gelmiş ABD başkanlarından çok farklı; döneminin de farklı geçeceğinin sinyallerini seçildikten sonra verdiği mesajlardan çıkarmak mümkün.
Benim çıkardığım mesaj şu: Kalıcı iz/ler bırakmak isteyecek ‘Başkan Trump’ ve sistem değişikliğine gidilmesini bile talep edebilir…
Sistem değişikliği için güçlü bir desteği de var: Kongre’nin her iki tarafında da (Senato ve Temsilciler Meclisi’nde) Cumhuriyetçi Parti çoğunluğu var…
İsterse çok radikal değişikliğe gitmesi mümkün yeni başkanın…
Onun yerinde hangi eski başkan olsa (Obama’dan Reagan’a kadar bütün başkanlar), o güç ve desteği başkanlık sisteminin yerine daha iyi işleyebilecek bir başka sistemle –Parlamenter Sistem?– değiştirmek için kullanmak isteyebilirlerdi.
Dönemlerinde karşılaştıkları sistem sorunlarından çıkardıkları dersler onları böyle bir yola kendiliğinden sevk ederdi.
Nereden mi çıktı bu?
Hiç şaşırmayın derim: Karşılaştırmalı sistem münakaşaları ABD’de de belli ortamlarda hiç kesilmeksizin yapılıyor; aklı başında bilinen isimler, siyasiler, akademisyenler “Başkanlık sistemi değişse iyi olur” aklını verip duruyorlar…
Münakaşalar bize kadar erişmiyorsa, bunun en önemli sebebi, orada bu talebi dile getirecek güçte ve cesarette bir başkanın henüz çıkmamış olmasıdır.
Neredeyse bütün başkanlar, dönemleri boyunca ya Temsilciler Meclisi’nde ya da Senato’da rakip partinin çoğunluğuna karşı mücadele vermek zorunda kaldılar…
Bir de, ABD’de, artık ‘çağdışı’ kalsalar bile siyasi gelenekleri değiştirmeye yanaşılmayacak denli bir geleneklere bağlılık var.
200 yıl önce o günün şartlarına göre belirlenmiş, seçimin Kasım ayının ilk salısı (ama ilk salı ayın ilk gününe rastlıyorsa bu yıl olduğu gibi, ikinci salı) yapılması, başkanın seçildikten sonra Ocak ayının 20’sine kadar göreve başlamaması gibi kuralları bile değiştirmiyorlar…
Seçimin Kasım ayında yapılması tarım toplumunun harman zamanı gereği ile, salı günü yapılması çeşitli eyaletlerde pazar kurulan günün salı olmasıyla ilişkili tercihlerdir; seçimiyle başkanın göreve başlaması arasındaki zaman farkı da, oyların sayılması ve ülkenin bir ucundan başkente taşınmasının o dönemdeki zorlukları ile ilişkilidir…
AVM’ler ve bilgisayar çağında bile o geleneği değiştirmeyen türden kalın kafalı bir gelenekçilik hüküm sürüyor ABD’de…
“Kalın kafalı” demem bize göre; 150 yıllık parlamenter geleneği olan bir ülkeyiz, ama seçimlerin 4 yılda bir mi yoksa 5 yılda bir mi, yerel ile genel aynı zamanda mı yoksa farklı zamanlarda mı yapılacağına dair kuralları kimbilir kaç kez değiştirmiş bulunuyoruz.
Bizdeki ‘çağa ayak uydurma’ özelliği ABD’de de olsaydı, emin olun, çoktan başkanlık sistemini elden geçirme yoluna girerlerdi.
Özellikle de son 25-30 yıl içerisinde…
“Değişsin” diyenlerin kulak verdikleri bilim adamı
Juan Linz (1926-2013) Almanya (Bonn) doğumlu, İspanyol asıllı, ABD’nin ünlü Yale Üniversitesi’nde dersler veren, eserleri Harvard University Press tarafından yayınlanan bir sosyolog ve siyaset bilimciydi.
Onun karşılaştırmalı yönetim çeşitleri üzerine yaptığı araştırmaların sonucuna göre, başkanlık sisteminin şöyle böyle çalışır göründüğü tek bir ülke var: ABD… Diğer ülkelerde başkanlık sistemi hep sorunlara yol açıyor.
Parlamenter sistemde hükümet krizleri pek az yaşanıyor, yaşandığında da sorunların üstesinden gelinmesini sağlayan mekanizmalara sahip sistem; yasama organından destek bulamayan başbakanlar seçime gidebiliyor…
Başkanlık sisteminde ise sorunlar tarafların uzlaşma arayışıyla çözülmeye çalışılıyor ve genellikle çözülemiyor.
Reagan’dan Obama’ya uzanan yıllar boyunca, her başkan, politikaya atıldığı ilk günden itibaren kafasında taşıdığı önemli birkaç reformu gerçekleştirme çabasına girdi, ama hiçbiri o reformların birini bile Linz’in dile getirdiği sorun yüzünden gerçekleştiremedi.
Obama’nın gerçekleşen tek reformu ‘sağlık’ sigortasının her vatandaşa yaygınlaştırılmasıdır (‘ObamaCare’ diye anılıyor); kampanya sırasında verdiği ve “Mutlaka tutacağım” dediği için Trump’ın o reformu rafa kaldırması işten değil.
Amerikan sistemi kalıcı reformlara müsait değil.
Latin Amerika’daki başkanlık sistemleri, bu yüzden, ya otoriterliğe kaydılar, ya da işlevsiz kaldılar…
Güçlü başkan olacağa benzeyen Trump işlevsiz kalmayı göze alamayacağına göre…
ABD’ye Latin Amerika türü bir otoriterliği dayatamayacağı (belki önce bunu deneyebilir), dayatsa da sistemin çarkları ve ülkenin tarihi şartları buna izin vermeyeceği için başka bir yol arayacaktır.
Linz’in görüşlerine ilk kulak veren başkan olabilir ve sistem değişikliğine gidilmesini talep edebilir Trump…
Her iki yasama organında partisinin çoğunluğu elde tutuyor olması böyle bir denemeye müsait kılıyor Trump dönemi Amerika’sını…
Bir kaynak Linz ve görüşleri konusunda şu notu düşüyor:
“İlk bulgularını yayımladığı yıldan (1985’ten) bugüne kadar geçen 30 yıl içerisinde, Linz’in görüşleri siyaset bilimciler ile kanaat önderleri arasında yaygın kabul gördü; ancak politikacılarla halk o görüşlere pek kulak asmadı. Sonuçta Amerika çıkıp batan siyasi partileriyle, yaşanan bunalımları ve girdiği savaşlarla zorluklara göğüs gerebilmişti. Neden sistem değişikliğine gidilsin ki?” (Yoni Appelbaum; ‘America’s Fragile Constitution’, The Atlantic dergisi, Ekim 2015).
[Linz’in ünlü ‘The Perils of Presidentialism’ (Başkanlık sisteminin tehlikeleri) makalesine kolayca erişilebilir. Linki]
‘Amerika’nın Kırılgan Anayasası’ makalesinin yazarı Applebaum şunu da yazıyor:
“Linz’i eleştirenler, bir avuç Latin Amerika ülkesine bakarak, onlardan karşı durulamayacak siyasi kurallar çıkarmaya çalışmayı işe yarayacak bir çaba gibi görmediler.”
Doğru. Birisi veya birileri çıkıp da Amerikan halkına,
“250 küsur yıldır sürdürdüğümüz ‘başkanlık sistemi’ sorun üretip duruyor, bu sebeple hiçbir başkan Beyaz Saray’a sepetinde getirdiği ülke için elzem reformları gerçekleştiremiyor; bu sistemde tıkanıklıkları aşmak ancak otoriterliğe kaymakla mümkün, bu da bize yakışmaz; o sebeple, gelin, daha demokratik olan ve sorun çözmede mekanizmaları bulunan ‘parlamenter sisteme’ geçelim” dese…
Linz ve başka siyaset bilimciler demiş işte; Linz 30 yıl hiç bıkmadan da tekrarlamış, ama bilgili kişiler dışında dinleyici bulamamış…
Ne dersiniz, kendisinin solak olduğunu bilmeyen ve dolayısıyla hazırlığını ona göre yapmayan rakibini ilk raundta yere seren ‘solak boksör’ gibi ringe çıkıp başkan seçilmeyi başaran Trump…
Her fırsatta, “Ben Amerika’yı dönüştüreceğim” demiş olan Trump…
İşi ABD’de sistem değişikliğini zorlamaya kadar vardırır mı?
Ben “Vardırır, hiç değilse tartışmaya açar” diyorum, var mı itiraz eden?
Bu yazı ilk olarak fehmikoru.com'da yayımlanmıştır