Gazeteci- yazar Fehim Taştekin, Zeytin Dalı Harekâtı'nın 58. gününde kent merkezinin YPG'nin denetiminden çıkıp TSK ve ÖSO mesuplarının kontrolüne geçmesinin ardından Afrin kent merkezinde yaşananları yorumladı. Afrin'de yaşananların 2012'de Halep'te yaşanlarının tekerrürü olduğunu ifade eden Taştekin, ilçe merkezinin kontrolünün sağlanmasının ardından resmi kurumlara bayrak dikilmesiyle ilgili de 'fetih!' değerlendirmesinde bulundu. Taştekin, "Suriye krizinin başında “Şam’ı kurtardığımızda ‘Birinci Tayyip Dönemi’ni ilan ederiz” diyenler vardı. Fetih havası öylesine kesif ki bunun için Afrin’i de kâfi görebilirler" yorumunda bulundu.
Fehim Taştekin'in Gazete Duvar'da "'Afrin’in Fethi' ve nasipse 'Birinci Tayyip Dönemi'" başlığla yayımlanan yazısı şöyle:
"Mesele koca bir devletin YPG’yi yenilgiye uğratma kapasitesi değil, ısrarla tartışmayı buraya çekmenin anlamı yok. Mesele Kürtlerle yeni düşmanlıklar üretme, bu bölgenin başına bela edilen cihatçılara yeni korunaklı alanlar açma, başıbozuk savaş ağalarını palazlandırma, insani krizlere yol açma ve bu şekilde Suriye’deki sorunu daha fazla çıkmaza sürükleme bakımından müdahalenin tehlikeli bir macera olmasıydı.
Uğruna İstiklal Marşı’nın ardılı bir marş yazılması uygun görüldüyse demek ki zafer büyüktür! Madem Çanakkale Savaşı’na denk bir zaferdir, o halde, yedi düveldir düşürülen! Çaldıran’da Safevilerin düştüğünü farz edin, Tuna’da Avusturya’nın, Kırım’da Rusların…
Dünyanın onuncu büyük ordusu, NATO’nun ikinci büyük ortağı, bir obüs atımlık Afrin’i zapt etti. İsterse 1 gecede girebilirdi, iki ay sürdü. 59 günlük avans!
Zeytin’ halkı Zeytin Dalı ile yerlerinden edildi. Dahası ‘fetihte bir gelenek’ diriltildi; ev ve işyerleri yağmalandı. “Şu vakte kadar ganimet olarak ne bulursanız” mottosuyla her şey yağmalandı. Otomobil, traktör, motosiklet ya da jeneratör bulanlar şanslıydı. Kiminin nasibine inek, keçi, koyun, mutfak tüpü, yatak, yorgan, kimininkine birkaç kutu ketçap, mayonez, salça, bisküvi düştü. Yağmanın fotoğrafı artık Zeytin Dalı’nın künyesine yazılmıştır. İster “Bu konuda çok hassasız” denilsin, ister mahkemeler kurulup birkaçı yargılansın, yağma dediğin bir vakte kadardır ve o vakit geçmiş vakittir. Gelenek yerini bulmuştur. Afrin’e taşınan cihatçılar ‘ganaim’ hükmünü ezberden okurlar, ganimeti hak bilirler ve inandıklarını harfiyen yerine getirirler.
Bu bir tekerrürdür. 2012’den sonra Halep’te yüzlerce fabrikayı yağmalayıp Kilis, Hatay ve Gaziantep’te satanların Afrin’de erdemli olacağını bekleyenler için o fotoğraf kuşkusuz bir detaydır. Ama düşen halkın hafızasına başka türlü kazınmıştır. Yaklaşık 200 bin insan şimdi Tel Rıfat’ta, Menbic’te ya da Halep’te sığınmacıdır; sevdikleri öldürülmüş, malları yağmalanmış, hayatları karartılmıştır. Merhameti, şefkati, insaniyeti, “Yaratılanı yaratandan dolayı severiz” sözünü diline pelesenk edenler için de bu sonuç bir detaydır. Fethe dair tarih kitapları, satırlarından düşürülmüş bu tür detaylarla doludur!
Bayrak diktiğine göre bu bir ‘fetih’tir! Çıkmak zorunda kalacağı güne kadar fethin sandıktaki ‘çarpan etkisi’ asıl ganimet sayılacaktır. Nevzuhur ‘fatihan’ için “Ya nasiptir” parola. Teferruat ise düşenin nasibi.
Dahası Halep gibi yerlerden atılan cihatçılara Afrin’le birlikte Azez’den İdlib’e gerilen bir hilal bahşedilmiştir. Bu onlar için Türk kalkanıdır; Doğu Guta’dan sonra kuzeye ağırlık vermesi beklenen Suriye ordusunun bombardımanından korunacakları yeni bir sığınaktır. Aynı zamanda hükmedip sömürecekleri yeni bir fırsat dünyasıdır. Birçoğu da işin başında ganimet paylaşımı için birbirine giren, yarın da kontrol kavgası için birbirine girecek olan savaş ağasıdır.
Suriye krizinin başında “Şam’ı kurtardığımızda ‘Birinci Tayyip Dönemi’ni ilan ederiz” diyenler vardı. Fetih havası öylesine kesif ki bunun için Afrin’i de kâfi görebilirler.
Yazının devamı için tıklayınız