Frankfurter Allgemeine Zeitung'da yer alan yorumda Merkel'in Türkiye karşısındaki yumuşak politikasının seçimlerde oy kaybına yol açacağı belirtiliyor:
"Merkel'in sadık yardımcıları yaptırım niyetine Erdoğan'ın imparatorluğunda artık tatil yapmayacakları türünden açıklamalarda bulunuyor. Eğer o, buna rağmen daha haftalarca söylenmez olanları söylemeye devam eder ve elindeki rehineleri serbest bırakmazsa, Merkel üzerinde Nazi benzetmelerini "yersiz” olarak tanımlamaktan daha fazlasını yapma yönünde baskı da artacaktır. Sığınmacı anlaşması nedeniyle şantaja açık olduğu şüphesinden Başbakan bu durumda kendini kurtaramaz. Merkel Erdoğan'ın Nisan ayında kazanmasına katkı sağlamak istemiyor. Bu, Federal Meclis'teki tartışmaların da gösterdiği üzere partiler üstü bir tutum. Hrıstiyan Birlik Partileri nazarında Merkel'in yavaş yavaş kendi seçimini kaybetmemek için ne yapmak zorunda olduğunu düşünmeye de başlaması gerek.”
Mitteldeutsche Zeitung'da yer alan yorumda Merkel'in Türkiye krizinde yeterince eleştirel olmadığı vurgulanıyor:
"Merkel Türkiye ile ‘ciddi fikir ayrılıkları' olduğunu tespit etti. Eğer ifade özgürlüğü gibi temel demokratik haklar uzun süredir geçerliliğini kaybetmişse, eğer muhalefet ve eleştirel gazeteciler cezaevini boyluyorsa ve ek olarak gelecekte parlamento da kadir-i mutlak bir cumhurbaşkanının yanında figüran düzeyine getiriliyorsa, herhalde böyle tanımlanabilir. Siyasette biraz dikkatli olmayı anlamakla birlikte biraz daha (Federal Meclis Başkanı) Lammert gibi davranmak Merkel'e iyi gelir.”
Leipziger Volkszeitung ise Başbakan Angela Merkel'in Türkiye ile krizi tırmandırmamakla doğru bir çizgi izlediği yorumunu yapıyor:
"Birçok Alman kendisine şu soruyu soruyor: Başbakan Angela Merkel bu türlü tuhaf hükümetlere yaklaşımında peygamber sabrını nereden buluyor? Şu sıralar dört bir yandan, Polonya'dan ABD'den, Türkiye’den hatta İngiltere'den duyulan milliyetçi gürültü patırtılara dayanmayı nasıl başarıyor? Dış siyasette, bunu Bismarck öğretmişti, belirleyici olan halkların kaderidir. O nedenle dış politika, anın ruh halinden kendini kurtarmalıdır. Nesiller kategorisi içinde düşünmek zorundadır. Berlin'in Erdoğan’ın Almanlarla mahsus arzu ettiği çatışmayı tırmandırması, dünyaya açık ve modern Türklere ne tür bir yarar sağlar? Yumuşatma, doğru çizgi olmayı sürdürüyor.”
Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk aynı göreve yeniden seçildi. Tusk Brüksel'deki Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları zirvesinde 28 üyeden 27'sinin oyunu aldı, kendi ülkesi Polonya ise Tusk aleyhine oy kullandı. Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi oylamanın Avrupa Birliği tarihi açısından önemli olduğu değerlendirmesini yapıyor:
"9 Mart Avrupa tarihine bir kilometre taşı olarak geçecek. Avrupa Birliği'nin hareket etme kapasitesini hatırladığı gün olarak... Jaroslaw Kaczynski sağ olsun! Donald Trump sağ olsun! Polonya'nın güçlü adamı da ABD Başkanı da Avrupa Birliği'ne değer vermiyor. Ama her ikisi de kendi tarzında Avrupa'nın ileriye doğru dev bir adım atmasına katkı sağladı. Avrupa Birliği başarı reçetesini değiştirdi. Kızılca kıyamet kopsa bile bu, çoğunluk kararı almaya dayanıyor. Donald Trump, Avrupa Birliği'nin Vladimir Putin gibi düşmanı değil. Ama onun uluslararası sahnedeki ortaya çıkışı da Avrupa'ya daha fazla hareket kabiliyetine sahip olmak ve daha fazla sorumluluk üstlenmek zorunda olduğunu gösterdi. Trump yüzünden Avrupa Birliği ataletten silkinmek ve karar alma becerisini iyileştirmek zorunda.”
©Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Ercan Coşkun