Gündem
Deutsche Welle

FAZ: 'Hoşgeldin' kültürü yerini 'sınır dışı' kültürüne bırakıyor

Calais mülteci kampının tahliyesi ve CETA anlaşmasında gelinen son nokta bugünkü Alman gazetelerinin yorumlarından seçtiğimiz konuları oluşturuyor.

25 Ekim 2016 00:19

Fransa’da Manş Denizi kıyısındaki Calais mülteci kampının boşaltılmasına başlandı. Kampta yasadışı yollardan oluşturulan derme çatma kulübelerde normal kapasitenin çok üzerinde mülteci son derece kötü şartlarda yaşıyordu. Kölner Stadt-Anzeiger adlı gazetenin bu konudaki yorumunda şu satırları okuyoruz:

"Tahliyenin büyük bir olay çıkmadan başlaması bunun böyle devam edeceğini garanti etmiyor. Ama her şeye rağmen devletin mültecileri insan onuruna yaraşır bir biçimde barındırmaya çalışması, savaştan, siyasi takibattan ve yoksulluktan kaçanlara bir perspektif sunması yine de bir ilerlemedir. Fransa’nın sevilmeyen Cumhurbaşkanı François Hollande nihayet iyi bir haber ile puan toplayacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ön aşamasında ülkenin en büyük sorularından biri olan mülteci sorununu yumuşatması dolayısıyla avantaj kazanmış olacaktır. Yumuşatmak tabii ki sorunu çözmek demek değil! Sadece en büyük mülteci kamplarından birini yerle bir ederek İngiltere’ye geçmek isterken Fransa’nın kuzey kıyılarında kalan mültecilerin memleketlerine döneceklerine inanmak saflıktan başka bir şey olamaz.”

Aynı konudaki yorumunda Frankfurter Allgemeine Zeitung ise şu görüşlere yer veriyor:

"Yunanistan ve İtalya’da güç bir biçimde uygulamaya konulan şey, yani mültecilerin kayıt altına alınması, onlara kurallara uygun barınma imkanı sağlanması ve mültecinin oturma izni alıp alamayacağına dair inceleme süreci nihayet şimdi geç de olsa hayata geçiriliyor. Sadece bu yoldan kaçak mültecilerin kendilerini sığınmacı olarak deklare etmek zorunda kalmalarının önüne geçmek mümkün olacaktır. Calais kampı Schengen bölgesindeki sığınmacı politikalarının başarısızlığa uğramasının ilk göstergelerinden biriydi. Bu nedenle buradaki barınağın tahliyesi gibi Avrupa’nın doğusundaki ülkeler yaptığında pek onay bulmayan yaklaşımlar artık yabancımız sayılmayacak. Nitekim Almanya bile hoş geldin kültüründen sınır dışı kültürüne doğru yön değiştiriyor.”

AB ile Kanada arasında kararlaştırılan, Belçika'nın Valon Bölge Parlamentosu'nun karşı çıktığı Kapsamlı Ekonomi ve Ticaret Anlaşması'nın (CETA) geleceği tehlikeye girdi. Ancak AB Konseyi Başkanı Donald Tusk anlaşmanın perşembe günü imzalanmasının hâlâ mümkün olduğuna dikkat çekti. Der Tagesspiegel gazetesi konuyu yorum sütunlarına taşımış:

"CETA’nın bloke edilmesinin temel nedeni sadece Belçika değil. CETA’nın AB ülkelerinin parlamentolarından onay alması gerektiği geçen ya aylarında Birlik ülkelerinin bir dizi başkentinde talep edilmişti. Almanya Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel de bu talebi epeyce yüksek sesle dile getirenlerden. Başbakan Merkel ise CETA’yı ‘üzerinde detaylı tartışılmak zorunda olan, son derece siyasi bir anlaşma’ olarak niteledi. Görünen o ki Belçika’da CETA yüzünden baş gösteren iç tartışma ve bunun Avrupa politikalarına vereceği zarar konusu ile şimdi Gabriel ile Merkel da karşı karşıya.”

Aynı konuda Leipziger Volkszeitung'un yorumu:

"AB'nin seçmenden aldığı bir yükümlülüğü kalmış mıdır? CETA tartışmasının arka planında asıl yöneltilmesi gereken soru budur. CETA sorunu sadece çok daha büyük bir krizin belirtisidir. Çevremizde temsili demokrasi sistemine güven kaybolmakta.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Çelik Akpınar

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle