T24 - Wikileaks'te yer alan Türkiye konulu belgeleri yayımlayan Taraf gazetesi, 1 ekim 2009 tarihli, ABD Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Douglas Silliman'ın Washington'a geçtiği kriptoyu yayımladı. Kriptoda, Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın eski patronu Aydın Doğan'ı hırsızlık yapmakla suçlayarak, "Türkiye'de kimse Doğan için ağlamayacaktır" sözleri yer aldı.
Habertürk Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, eski patronunu hırsızlık yapmakla suçlamış: Türkiye’de kimse Doğan için ağlamayacaktır.
“WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasında, Türkiye’nin önemli medya patronlarını konu alan raporlar olduğu gibi, ABD’li diplomatların, önde gelen gazetecilerle, medyanın yapısı ve sorunları üzerine yaptığı sohbetlere dayanarak yazılmış kriptolar da geniş yer tutuyor. Bunlardan biri, 1 Ekim 2009 tarihinde, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Douglas Silliman’ın Washington’a gönderdiği “KİŞİYE ÖZEL” telgraf.
Doğan Grubu’na kesilen yüklü vergi cezasını konu alan ve “ABD’nin Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu’nun ortak ürünü” olduğu özellikle belirtilen telgraf, iki kentte görevli Amerikalı diplomatların gazetecilerle temaslarında işittikleri değerlendirmelere yer vermenin yanı sıra, vergi cezasının diplomatlarda yarattığı kaygı ve soru işaretlerini de yansıtıyor.
NTV hükümete mesafeli duracak
Doğan Grubu’na Eylül 2009’da verilen 3 milyar 755 milyon dolarlık (bu miktar, Silliman’ın telgrafında 3 milyar 200 milyon dolar olarak veriliyor) cezanın, Türk medyasının genelinde nasıl karşılandığını ve gazeteciliğin geleceği üzerindeki etkisinin ne olacağını araştıran diplomatlar, örneğin, NTV’nin Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özgüner’den “Bu kesinlikle bir uyarıdır” yorumunu işitmişler. Yine Özgüner’in, NTV olarak “hükümetle aralarındaki mesafeyi koruma” politikasını sürdürmeye kararlı olduğunu ifade ettiği de kayda geçirilmiş. Telgrafta, hatalı biçimde “Sabah yazarı” olarak tanıtılan Cengiz Çandar ise, Amerikalı diplomatlara, hükümetin Doğan Grubu’nun üstüne gitmesinin Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik topyekûn bir saldırı olarak yorumlanmasının yanlış olacağını anlatmış. Çandar, telgrafa göre, sadece Aydın Doğan’a yönelik bir saldırı olarak gördüğü bu cezanın, Doğan’ın medya imparatorluğunu yıkabileceğini de ifade etmiş.
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun, söz konusu cezayı, Başbakan’ın seçim kampanyası sırasında Hürriyet gazetesine yönelttiği eleştirileri yanlış yorumlayarak, AKP hükümetinin gözüne girme hevesiyle hareket eden işgüzar bir vergi memuruna mal ettiği de telgrafta yer alıyor.
Başbakan’ın bu cezada dahli yok
Telgrafın “Başbakan’ın eski sözcüsü ve şimdi tuhaf biçimde hem Doğan Medya Grubu’nun liberal gazetesi Radikal’de köşe yazarlığı (yakın zamanda bu görevi üstlendi) hem de yeni bir görevlendirmeyle Kanal 24’ün Genel Yayın Yönetmenliği yapan” ifadesiyle tanıttığı Akif Beki, Doğan Grubu’na ceza kesilmesinde Başbakan’ın hiçbir dahli olmadığını, hükümetin, bu grubun önde gelen gazetecilerine karşı bir “hit list” (“vurulacaklar listesi” demek ama burada “görevden alınacaklar listesi” anlamında kullanılıyor) hazırlattığı dedikodularının da gerçeği yansıtmadığını Amerikalılara söylemiş. Ancak aynı telgrafta, şu ifade de yer alıyor:
Kaynaklar, medya devi Aydın Doğan’ın kararlı bir AKP karşıtı olan Sedat Ergin’i Milliyet ’in Genel Yayın Yönetmenliğinden alıp köşe yazarı olarak Hürriyet ’e transfer edeceğini ve diğer anti-AKP editörleri de daha önemsiz görevlere ya da yan medya kuruluşlarına kaydıracağını doğruladılar.(Bu telgraf yazıldığında, Sedat Ergin’in dört buçuk yıl sürdürdüğü Milliyet Genel Yayın Yönetmenliği’ni bırakacağı haberi internetteki medya sitelerine yansıyalı en az dört gün olmuştu.)
Gazetenize el koyabilirler...
Telgrafın en dikkat çekici bölümlerinden birinde ise Habertürk’ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’ya atfedilen görüşler var. O bölümü aynen aktarıyoruz:
Daha önce Hürriyet’te on yedi yıl çalışmış olan Altaylı, “Türkiye’de kimse Aydın Doğan için ağlamayacaktır” dedi. “Doğan’ın özel çehresi ile kamuoyuna gösterdiği çehre arasında fark var” diyen Altaylı, bu şirketin sefaletten zenginliğe nasıl yükseldiğine, “hiçbir şeye” sahip değilken sadece on yıl içinde nasıl sekiz milyar dolar elde ettiğine ilişkin merakını dile getirdi. “Doğan Grubu hırsızlık yapıyor” yorumunda bulundu, ama “eğer hükümet Doğan’a bunu yapabiliyorsa, herkesin başına gelebilir. Türkiye’de kimse özgür değil, kimse muaf değil. Gazetenize el koyup her şeyi yapabilirler” diyerek endişesini de ifade etti.
Aynı telgrafta, Milliyet yazarları Sami Kohen ve Kadri Gürsel’in görüşlerine de yer verilmiş. Kohen, Doğan Grubu’na vergi cezası konusunda uzlaşma umudu görmediğini belirtiyor ve Ramazan Bayramı’nda birlikte tatil yaptıkları Aydın Doğan’ın kendisine “Eğer buzların erimesi mümkün olsaydı, bu şimdiye kadar olurdu” dediğini aktarıyor. Gürsel ise, Türkiye’de basın özgürlüğü karşıtı dalgaya karşı uluslararası baskının sürdürülmesinin acil bir gereklilik olduğunu Amerikalı diplomatlara ifade etmiş. “Bu cani politikalar hükümetin eğilimi hakkında çok şey söylüyor. Eğer hiçbir işaret almadan devam etmelerine izin verilirse, çok yazık olacak” dediği aktarılan Gürsel, sürekli bir baskı yapılmadıkça Türkiye’nin demokrasisinin radikal bir kayma yaşayacağını ve gazetelerin de hayatta kalabilmek için otosansüre başvuracaklarını söylüyor. Bütün medya gruplarının sahiplerinin “azılı kapitalistler” olduğunu kaydeden Gürsel’in, buna rağmen Doğan Medyası için “ülkede halen güç sahibi olan tek bağımsız ses” ifadesini kullandığı telgrafa yansımış.
Planlı kampanyaya dönüşmeye başladı
ABD’nin Ankara’daki Maslahatgüzarı Douglas Silliman’ın telgrafının en sonundaki “YORUM” başlıklı bölümü aktararak bitirelim:
Hükümetin, Başbakan Erdoğan’ın medyadaki önde gelen eleştirmeni olan Doğan Medya Grubu’na karşı eylemleri, giderek artan biçimde, AKP aleyhtarı olan en güçlü basın organlarının safdışı edilmesini amaçlayan planlı bir kampanyaya benziyor ve bu durum, AB yetkilileri arasında da medya özgürlüğü konusunda kaygılar yaratmaya başladı. Biz, NTV yönetiminin AKP’ye ve Erdoğan hükümetine mesafeli durmaya kararlı olduğunu not etmekle birlikte, potansiyel cezaların ve bunların yan etkisinin Doğan Grubu’nu yıkabileceğinden ve diğer medya kuruluşlarını da hükümeti eleştirmek konusunda daha fazla oto-sansür uygulamaya ikna edebileceğinden korkuyoruz.