HaberTürk yazarı Fatih Altaylı, geçen hafta birkaç gün deneyimlediği Mercedes’in yeni otomobili olan EQS’iyi anlattı. Altaylı, "Metaverse döneminin otomobili böyle bir şey olmalıydı ve olmuştu" görüşünü ifade etti.
“EQC, EQV, EQC ve EQB gibi içten yanmalı modellerin elektrikli motorlu hale getirilmiş olanlarıydı daha doğrusu zaten mevcut olan yapıların elektrikliye çevrilmiş haliydi. Bu açıdan bakıldığında da benim için hayal kırıklığı idi ve Mercedes gibi bir marka açısından olumlu bir tablo yaratmıyordu. Bu yüzden de benim için elektrikli otomobillerde dünyanın en iyisi Tesla, Avrupa’nın en iyisi ise Porsche idi. Diğerleri geriden geliyordu. Muhtemelen bu fikrimi bildikleri için Sevgili Şükrü Bekdikhan, EQS’i Türkiye’de ilk olarak benim denememi rica etti. Söz konusu olan otomobil dünyasındaki bir yenilik olunca elbette ki, kıramazdım” diyen Altaylı, izlenim ve deneyimlerini kısaca şöyle aktardı:
“Bir S Classe’den daha çok AMG GT4’ü andıran, oldukça sportif bir hali vardı. Ama ondan daha heybetli duruyordu. S Classe’den daha uzundu. Az buz değil 3,7 mm daha uzun, 9 milimetre daha yüksekti. 28 milimetre daha dardı ama aks aralığı 106 mm daha fazla olduğu için otomobilin içindeki alan çok çok daha genişti ve ortadan bir şaft mili geçmediği için içerisi müthiş bir ferahlık sunuyordu. Aerodinamik verimliliği şimdiye kadar hiçbir otomobilde görmediğim şekilde 0,20 cd idi. Tabii bunda öndeki alışıldık Mercedes ızgarasının ve hava girişlerinin yerinde siyah bir panel olması da etkendi.
Meraktan bagajı da açınca doğrusu gözlerime inanamadım. Bu denli büyük bir hacim sunan bagajı 1970’lerin devasa Amerikan otomobillerinden, Lincoln ve Cadillac’larından beri görmemiştim. Bagaj Mercedes S sınıfı araçların bagajından bile 60 litre daha fazla hacim sunuyordu. EQS’e özel olarak tasarlanmış jantlar ise şimdiye kadar gördüğüm hiçbir janta benzemiyordu. Otomobil dışardan oldukça çekici, klasik çizgilerinden ödün vermeden yenilikçi bir görüntüye sahipti.
İçi ise dışardan ilk bakışta bildik S sınıfını andırsa da, özellikle hemen hemen hiçbir butonun olmadığı dashboard ve orta konsol ile farklı bir cins yaratık olduğunu göstermeye çalışıyordu. Otomobilin içine girince, gerçekten kendimi çok ama çok iyi hissettim. Açık renk döşeme ve minimalist iç tasarım sanki İskandinav bir iç mimarın elinden çıkmış gibiydi. Çok şık ve modern görünen koltuklar, orta konsolun üzerinde kapaklı bir göz, onun altındaki boşlukta fazladan saklama alanları. Ortada boydan boya uzanan siyahlık ise ben otomobilin çalıştırma düğmesine basınca birden bire aydınlandı ve boydan boya 140 santimlik üç bölünmüş dev bir led ekran ortaya çıktı.
Benim önümde kişiselleştirilebilir klasik göstergeler, ortada Tesla’ları andıran büyük dev bir ekran ve üzerinde otomobilin tüm verileri ve kontrolleri ve yolcu koltuğunun önünde yine yolcuya otomobilin verilerin görebileceği veya arzusuna göre başka işlerde kullanabileceği büyükçe bir ekran. Porsche Taycan’da gördüğümüz yapının daha büyük hali ve daha şık hali. Üzerindeki dokunmatik buton ve sensörlerle tüm bunları kumanda etmenizi sağlayacak bir direksiyon ve direksiyonun sağında Mercedes’in alışıldık vites kolu, solunda ise sinyal ve silecek kolu. Ve bir elektrikli otomobilde görülmedik şekilde direksiyonun sağında ve solunda otomatik vitesli araçlardan gördüğümüz vites küçültme ve büyütme padleri. Elektrikli otomobilde ne alaka ise!
Allah biliyor ya, hala benzinli motor ve mümkün olduğunca az elektronik seven benim gibi bir klasikçi için alışılmadık derecede modern, ömrüm boyunca yetişemeyeceğimi düşündüğüm kadar ilerici bir hali vardı. İlk hissiyatım ‘Ben kim, bu kadar teknolojiyi kullanabilmek kim’ oldu.”
Yazının tamamını okumak için tıklayın.