Habertürk gazetesi yazarı Fatih Altaylı, bir belediye başkanından 'FETÖ' suçlaması tehdidiyle para istendiğini söyledi.
"Bir belediye başkanının bir dönem gazetecilik de yapmış olan basın danışmanı ziyaretime gelmişti.Bir süre sohbet ettikten sonra, 'Fatih Abi bir şey danışmak istiyorum, ama yazmamanı rica ediyorum' dedi.Sonra da anlatmaya başladı. 'Abi, ... isimli gazeteci beni aradı ve başkanla görüşmek istediğini söyledi. Konuyu sordum. ‘Bir televizyon programı hakkında’ dedi. ‘O işlere ben bakıyorum’ deyince kızdı. Biraz acayip biri olduğu için mecburen başkanla görüşmesini sağladım" şeklinde olayı anlatan Altaylı 'Durdu. Yutkundu. Devam etti. 'Abi lütfen yazma, başkanın da başını belaya sokmayalım. Akıl danışmak için soruyorum. Bu adam başkanla görüştü ve başkana, ‘Senin adın FETÖ’cüye çıkmak üzere. Ben senin FETÖ ile bir bağlantın olmadığını biliyorum, ama adın bir çıkarsa bunu kimse temizleyemez. Seni bu konumdan ancak ben kurtarırım’ demiş." şeklinde yazdı.
Altaylı'nın Habertürk gazetesindeki yazısı şöyle:
Önce Anadolu’daki yerel basında ufak ufak yazılıp konuşulmaya başlandı.
Sonra Sevilay Yılman meseleyi merkez medyaya taşıdı.
“Birtakım gazeteci kılığına girmiş tetikçiler, FETÖ’cü şantajıyla özellikle işadamlarından, siyasetçilerden ve hatta bürokratlardan para veya menfaat sızdırıyorlar.”
Mesele gündeme bomba gibi düştü.
Ve herkes “çok şaşırmış gibi yaptı”.
“Gibi yaptı” diyorum; çünkü bu durumu bilmeyen yoktu.
Muhataplar konuşmaya korkuyordu.
Muhataplar konuşmayınca da öğrenenler konuyu gündeme taşıyamıyordu.
Yanlış hatırlamıyorsam aralık sonu veya ocak başıydı.
Bir belediye başkanının bir dönem gazetecilik de yapmış olan basın danışmanı ziyaretime gelmişti.
Bir süre sohbet ettikten sonra, “Fatih Abi bir şey danışmak istiyorum, ama yazmamanı rica ediyorum” dedi.
Sonra da anlatmaya başladı. “Abi, ... isimli gazeteci beni aradı ve başkanla görüşmek istediğini söyledi. Konuyu sordum. ‘Bir televizyon programı hakkında’ dedi. ‘O işlere ben bakıyorum’ deyince kızdı. Biraz acayip biri olduğu için mecburen başkanla görüşmesini sağladım” dedi.
Durdu. Yutkundu. Devam etti. “Abi lütfen yazma, başkanın da başını belaya sokmayalım. Akıl danışmak için soruyorum. Bu adam başkanla görüştü ve başkana, ‘Senin adın FETÖ’cüye çıkmak üzere. Ben senin FETÖ ile bir bağlantın olmadığını biliyorum, ama adın bir çıkarsa bunu kimse temizleyemez. Seni bu konumdan ancak ben kurtarırım’ demiş.”
“Eeee, sonrası” dedim.
“Bu hizmetine karşılık belediyeyle bağlantılı olduğunu düşündüğü bir televizyon kanalında haftada bir program yapmak istemiş. Program başına da 5 bin TL ücret talep etmiş. Başkan ‘Ne programı?’ deyince de ‘Fark etmez. Siyaset, spor ne olursa olsun’ yanıtını vermiş...”
Şaşırarak sordum.
“Peki başkan ne demiş?”
“O televizyonun belediyeyle bir bağlantısı olmadığını, bir bakacağını söylemiş. Sonra bana anlattı ve ‘Ne yapalım?’ diye sordu. Ben de sana soruyorum. “
“Git başkana söyle, böyle bir şeye asla olumlu yanıt vermesin. Sakın ola ki o programı yaptırmasın. Beş kuruş da para vermeye kalkışmasın. Başkan seni dinlemeyip böyle bir şey yaparsa o zaman sen de o başkanın yanından hemen ayrıl” dedim.
Çok teşekkür etti ve “Abi lütfen yazma” diyerek gitti.
Sonra ne oldu bilmiyorum. O danışman hâlâ o belediyede. Öyle bir program da yapılmadı.
Ben bunu yazmayacağıma söz verdiğim için yazmadım.
Zaten yazacak bir köşem de yoktu.
Ama anlatmayacağıma dair söz vermediğim için, o sırada Teke Tek programına gelen hemen her siyasetçiye bu olayı anlattım.
Sadece iktidar siyasetçilerine değil, çok üst düzey danışmanlara bile açık açık söyledim.
Onlar da bunu gerekli yerlere ileteceklerini söylediler ve ilettiler.
O başkan isterse çıkar ve her şeyi anlatır. Ben karışamam.
Bunun dışında da FETÖ üzerinden çok ciddi bir sektör oluştuğunu herkes biliyordu.
Tutuklananların yakınlarını arayıp para isteyenler, para karşılığı aracılık teklif edenler sır değildi.
Şimdi takke düştü.
Kellerin görünüp görünmeyeceğini birlikte izleyeceğiz.
İlginç, çok ilginç, daha da ilginç, mega ilginç
Sözcü’ye yönelik operasyonda ilk aşama tamam. Gazetenin bir muhabiri ile bir internet editörü tutuklandı.
Tutuklama gerekçeleri şöyle:
1. Terör örgütü üyesi olmadan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek.
2. Cumhurbaşkanı’na suikast ve fiili saldırıya yardım etmek.
3. Silahlı terör örgütüne üye olmak.
İlginç. Örgüte hem üye değil hem üye. Nasıl oluyorsa...
Ancak bundan daha ilginç olan nokta ise şu.
Sözcü Gazetesi editörü ve muhabirini tutuklayan hâkim, daha önce de FETÖ’cülerin komplosuyla FETÖ mağduru olarak cezaevinde yatan Ahmet Şık’ı bu kez de FETÖ’cü suçlamasıyla tutuklayıp cezaevine atan hâkim.
Ancak bundan daha daha ilginç olan bir başka şey var.
Aynı hâkim, Gülen’in yayın organlarından İngilizce Zaman Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni Bülent Keneş’i, “Bu suç tutuklama gerektirmez” diyerek serbest bırakan hâkim.
Anlayacağınız ortada ilginç bir suçlama, daha ilginç bir tutuklama, çok çok daha ilginç bir serbest bırakma ve mega ilginç bir hâkim var.
Çoğunluk esmer sever
Bond kızları yarışmamıza 400 civarında yanıt geldi.
İlk yanıtı Ertuğrul Özkök verdi.
“Kesinlikle Monica.”
Çapkınlıklarıyla zaman zaman medyaya malzeme olan bir dostum, “Hepsi uyar. Sıralama yapmaya çalışmayacağım” demiş. Çok güldüm.
400 oyun 307’si Monica Bellucci’yi ilk sıraya koymuş.
30 küsur oy Barbara Bach’a çıkmış.
Sarışınlara pek yüz veren olmamış. Anladığım, Türk erkekleri de kadınları da esmer seviyor.
Anlamadığım ise bu durumda neden bu kadar çok Türk kadınının saçı sarıya boyalı.
KONUŞMAYI BIRAK, MESAJA BAK
Araç kullanırken cep telefonu kullanmak kanunen yasak. Polis görürse ceza kesiyor.
Ama artık otomobilde cep telefonu kullanan yok.
Çünkü daha beteri var.
Hemen herkes bir yandan otomobil kullanırken bir yandan SMS veya WhatsApp mesajı yazıyor.
Bu telefonla konuşmaktan çok daha beter bir durum.
Çünkü yola bakmıyorlar bile. Hatta direksiyonu bile bırakıyorlar.
Önünüzde bir otomobil trafiğin akışını durduracak kadar yavaşlamışsa bilin ki mesaj yazıyor.
Yanınızda giden araç üzerinize doğru geliyorsa emin olabilirsiniz ki gözü de eli de telefonunda.
Her gün bu şekilde en az 7-8 kaza atlatıyoruz ya da atlatamıyoruz.
Birkaç ay önce bizim mahallede yavaş akan trafikte otomobille giderken arkadan gelen Range Rover marka bir otomobil dan diye çarptı.
İndim. Çarpan aracın sürücüsü de indi.
50 yaşlarında bir hanımefendi.
“Fatih Bey kusura bakmayın. Mesaj yazıyordum görmedim, özür dilerim” dedi.
Uzatmadık. Devam ettik.
Üç gün önce yine aynı yolda arkadan bir araç çarptı.
Aynadan baktım yine bir Range Rover. “Range’ler de hep beni buluyor” diyerek indim.
Aaaa, aynı hanımefendi.
Gülmeye başladım. “Yine mi mesaj yazıyordunuz?” dedim.
“Ay evet nereden bildiniz” dedi.
“Hanımefendi en iyisi bir şoför tutun kendinize. Allah korusun daha kötü kazalar da yapabilirsiniz” dedim.
“Vallahi haklısınız” dedi. İyi günler dileyip gitti.
Şimdi bekliyorum, bir daha ne zaman mesaj yazarken bana çarpacak diye.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Az bildiğimiz şeyleri çok biliyormuş gibi yapmadığımız zaman.