17 Ağustos 2014 15:08
“Arap turist görmek istemiyorum” tweetiyle tepki çeken şarkıcı Leman Sam, “Paralı Suriyelilerin zor durumda olan, parkta yatan gariban Suriyelileri valiliğe şikayet ettiklerini duydum. Şimdi evet, bu Arapların olmasını istemiyorum. Bunlar her yere gidebilirler. Çok paraları var” dedi.
Attığı tweetin yanlış anlaşıldığını belirten Sam, “Yanlış anlamaya meyilli olanlar hemen istedikleri gibi anladılar. Hemen ırkçı oldum. Benim gibi bir insanın ırkçı olabilme ihtimali sıfır, çünkü ben hayatımı hep bir hayal üzerine, ‘Imagine’ üzerine, John Lennon’un şarkısı üzerine kurmuş bir insan olarak nasıl böyle bir şey yapabilirim” ifadelerini kullandı.
Leman Sam’ın Radikal’den Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtladığı söyleşi şöyle:
Ayaklanmalar oluyor...
Evet. Bunların olmaması için bunun çok programlı bir şekilde yapılması lazım. Buyurun girin dediler. Bunlar arasında iki çeşit insan var. Çok büyük parası olan Suriyeli Araplar bir de gerçekten fakir olup hiçbir şeysiz gelip sığınanalar. Aslına bizim etik olarak hiçbir şeysizlere yardım etmemiz gerekirken diğerleri geldiler yerleştiler. Ticarethaneler açtılar, şirketler kurdular. Ve gerçekten İstiklal Caddesi kafası sarılı Araplar ile dolu. Hemen arkasından paralı Suriyelilerin zor durumda olan, parkta yatan Suriyelileri, o gariban çocukları, kadınları valiliğe şikayet ettiklerini duydum. Hatta Vali de çıktı dedi ki: Bana böyle böyle şikayetler geliyor, onları bir şekilde kampa göndermemiz gerekir. Şimdi ben çocukluğumdan bu yana adalet duygusundan bir türlü kurtulamamışım, kör olası merhametimden. Böyle bir hassasiyeti olan bir insanım. Şimdi evet bu Arapların olmasını istemiyorum. Bunlar her yere gidebilirler. Çok paraları var.
Zengin Araplar...
Zengin Araplar... Ama şimdi orada Cem Dalga’nın bir tweetin altına yazdığım için yanlış anlamaya meyilli olanlar hemen istedikleri gibi anladılar. Hemen ırkçı oldum. Benim gibi bir insanın ırkçı olabilme ihtimali sıfır, çünkü ben hayatımı hep bir hayal üzerine, ‘Imagine’ üzerine, John Lennon’un şarkısı üzerine kurmuş bir insan olarak nasıl böyle bir şey yapabilirim...
Siz diyorsunuz ki ihtiyacı olana bakalım. Niye parası olan gelip buraya yerleşip ihtiyacı olanların hakkını gasp ediyor.
Aynen öyle, aynen öyle.
Bir de orda kurduğunuz bir cümle var: “Ben aslında reklam için Hacca gidenlere karşıyım”.
Hani bizim sektörden var, cemiyet hayatından var. Ya ne kadar çirkin bir şey böyle. Yani kameralarla gidip böyle… Örtünüp sonra yemediği nane kalmayan filan. Bunu söyledim ben ve bunda da hiç geri atmam. O kadar sinirleniyorum. Hayvanlar için barınağa gidiyorlar kamera ile, çocuk sevmeye gidiyorlar kamera ile, Darülazade’ye gidiyorlar kamera ile. Siz hiç gördünüz mü benim herhangi bir kamera ile gittiğimi. Bilen biliyor benim kimlere ne kadar yardım ettiğimi.
Şundan gerilmiyor musun? Giderek tutuculaşan bir toplumun için de yaşıyoruz artık.
Evet...
Muhalif sanatçılara iş gitmiyor deniyor. Siz bu kadar muhalif duruyorsunuz. Peki, gerçekten öyle mi?
Öyle. Öyle. Her şeyden vazgeçtim, iş almayı bir yana mesela TRT’de bir program yapmıştım, herkesinkinin tekrarı var, benimkinin yok. Çünkü şöyle bir şey oluyor. Bir kere deniyorlar. Bir telefon açıyorlar, iftara davet ediyorlar, ondan önce kahvaltıya davet ettiler. Ben saygısızlık yapmıyorum ama gitmiyorum da. Çünkü biliyor onlar da. Onlarında olduğu bir toplantında şarkı söylemişliğim de var. Ee şimdi görüyorlar yani. Onlar da aptal değil. Neticede nasıl durduğumu görüyorlar. Çünkü onlara, “Ahh diyerek hoş geldiniz” gibi şeyler yapmıyorum. Başarılar dilerim, inşallah iyi şeyler yaparlar ama ben inanmadığım bir şeyi yapamam. Sırf bana faydalı olacak diye… Sadece bu Twitter’daki meselelerden kızım yüzünden endişeleniyorum. Şevval’e söyledim, o da bana, “Hayır anne, Türkiye’nin bir şeyleri açık yürekle söyleyecek insanlara ihtiyacı var. Seninle övünüyorum. Başkalarını boş ver’’ dedi...
Bu en son Cumhurbaşkanlığı Vizyon Toplantısı’na gidenler Twitter’da bir günde linç edildi ya...
O da doğru değil.
Bence de doğru değil.
Herkesin kendi özgün iradesi. Onların beni nasıl kınamaya hakları yoksa benim de onları kınamaya hakkım yok. Herkesin kendine göre bir seçimi ve sevdiği bir insan var. Bu yanlış bir şey.
Müziğe gelelim... Yaşar ile ortak bir proje yapacaksınız. Sonra turne mi var?
Turne İzmir ile başlıyor. Sonra Bodrum, Datça, Gümüşlük, Çeşme Hayal Kahvesi, Bozcaada, Ankara ve 29 Ekim’de Giresun’dayız.
Sizce Gezi Parkı’ndan sonra bizim hayatımızda bir şeyler değişti mi?
Ben devrime inanmış ve bunun heyecanını yaşamış bir kuşaktan geliyorum. Sonra böyle bir üzüntülü ve umutsuz bir dönem geçirdik. Gezi Parkı’ndaki olaylar hala gençlerin içinde bir ateşin yanabileceğini ve onlara imkan verilirse, önleri açılırsa güzel şeyler yapabileceklerini ve barış getirebilecekleri umuduna kapıldım. Hemen arkasından baktım ki ne gençliğin, ne barış anlayışının değeri yok yani şu anki kudret sahiplerinin gözünde.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deniyordu ya, öyle olmadı hayatımızda.
Ben kötümser bir kadın olarak hiç öyle düşünmedim. Tam tersi çok yakın yaşadım. Yani ben de katıldım. Çocuklara yardım ettim. Koltuğumda karbonatlı sular vardı. Gözümden yaşlar aktı. Yerlerde sürüklendim. Bu acımasızlığı gördüğüm zaman. Sonra geçen günlerde Ömerli’de bir bayram namazı kılındı. Gezi’de çocuklara yaptıklarına bakın bir de orda olanlara bakın. Gezi Parkı’nda çocuklara o kadar haşin davranılınca onlara da o kadar narin davranılınca zaten her şeyin aynı gittiğini anlıyorsunuz.
Yeni dönem müziğini nasıl buluyorsunuz? Türkiye’de ki pop müziğini?
Evet. Adı popüler. Günlük ihtiyaç neyse o hedeflenerek yapılan bir müzik. Onu da kınayamam çünkü...
Bu ülke içinde ülke kurmuş gibi bir durumunuz var.
Denilebilir. Ben kendi ülkemde yaşıyorum gerçekten. Küçücük bir evim var. Ben sosyalistim, hoşlanmıyorum mülkiyetten. Bir tane 90 model bir arabam var ve hala onu kullanıyorum. Dalyan’da bir köy evim var. Artık oraya da gitmiyorum, satacağım. Çünkü çok değer verdiğim, canım ciğerim birisini kaybettim. Ondan sonra oraya da gidemiyorum. Ve belki karavanda yaşayacağım, belki çadırda. Şimdi oturduğum zaten kızımın evi. Komik yaşıyorum. Stüdyo tarzı bir ev. Küçük yaşamayı severim ben. Elim her yere değmeli evde. Çok daha önce oturduğum ev 250 metrekareydi. Bir gün bir indim ve bir baktım ki 1.5 ay olmuş ben aşağıya inmemişim. Çok yoğun çalıştığım bir dönemdi ve dedim ki, ben bu evde oturmam’. Çünkü küser bana her eşya, her duvar. Birde öyle bir eşya duygusallığım var. Mesela otel terliği giyerim atarken teşekkür filan ederim. Böyle garip huylarım var.
Budizm’e yakın...
Adını koymadım ama yakın denilebilinir. Evet.
Sabah ne yaparsınız?
İnsomnia var. Sabahları kalkamıyorum.
İnsomnia?
Evet uyuyamıyorum. Ağır bir tiroit geçirdim. Ondan sonra bana kaldı. İlaç ile uyuyorum.
Hani o dünyayı anlatırsanız Türkiye içindeki kendinize kurduğunuz ülkeyi. Onu merak ettim. Mesela televizyon...
Aaa bakarım canım. Televizyonda haberleri izlerim, ancak bir veya iki haber izliyorum çünkü arkası magazin. Açık Radyo’da Ömer Madra’nın haber programı var. Eğer uyanıksam dinlerim, değilsem gece tekrarını dinlerim.
Gazete?
Hiçbir gazeteyi okumuyorum.
Gerçekten mi? İnternet?
Bazı köşe yazarları var onları bazen takip ederim. Ben mizah dergilerini okuyorum. Bütün haberleri de oradan alıyorum.
En güzeli aslında. Ben artık mizah dergilerinde sıkılıyorum. Gençliğimde Gırgır, Fırt ve Leman okurdum.
Leman, Penguen ve Uykusuz’u okuyorum. Gazete ve televizyondan alamayacağım haberleri onlardan alabiliyorum.
Ben mesela Ot dergisine bayılıyorum.
Bazen kaçırıyorum ama severim. O tip dergileri okuyorum zaten.
Hiç gitmeyi düşündünüz mü buradan?
Bir ara çok canımın sıkıldığı bir dönem oldu. Ama ben bu toprakları çok seviyorum. Ben bir bardak suyumu, iki zeytinimi ve ıhlamur ağacının kokusunu ararım.
Star deyince ne geliyor aklınıza? Hani daha önce dediniz ya mülkiyete karşıyım…
Ben asla star olmadım, olamam, olmayacağım.
Ama oldunuz bile. Siz benim gençliğimde bir yıldızdınız.
Yıldız olmak çok farklı bir şey. Starlık biraz da insanın kendini belli bir forma sokmasıyla ilgili. Star olursun ve star gibi davranırsın. Ben oturup çöpçüyle çay içiyorum, halkın arasında rahatlıkla geziyorum. Hiç korumam olmadı. Siyah camlı minibüs filan…
Şimdiki starlar size çok ilginç geliyordur.
Örnek vermem gerekirse benim için dünyada iki tane star vardır. Kadınlardan Madonna, erkekte Michael Jackson’dır. Elton John çok önemlidir ama star değildir. Starlık anlayışım belki farklı. Türkiye’de Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Tarkan star.
Bülent Ersoy var.
Hiç muhabbetime sokmak istemiyorum. Hiç düşünmediğim, bilmediğim birisi o benim için. İyi tanımam. Ajda’yı tanıyorum, Sezen’i tanıyorum, Tarkan’ı da bir miktar tanıyorum. Onlar star ve star gibi de yaşıyorlar.
Şevval Hanımı sahnede seyretmeyi seviyor musunuz?
Aaa elbette. Onu hiç kaçırmamaya çalışıyorum ama o kadar ayrı şeyler yapıyoruz ki. Mesela şimdi Kurtlan Ekspres ile bir konseri var ama ben de Bodrum’dayım.
Heyecanlanıyor mu insan?
İlk zamanlar çok heyecanlanıyordum, zır zır ağlıyordum. O çok masumdu ilk çıktığı zamanlar şimdi ise onu meslektaşım olarak görüyorum. Ama hala heyecanlandığımı söyleyebilirim. Konserlerinin nasıl geçtiğini sorarım. Ondan çok eminim.
Çok güzel bir kadın. Bayılıyorum. Hiç benden çıktığı belli değil. (Gülüyor)
Siz de çok güzelsiniz.
Ben ailenin çirkin ördek yavrusuyum. Ama bundan çok mutluyum. Bütün güzel kadınlar ileriki zamanlarda üzülürler. Ben öyle değilim. (Kahkaha). Güzellikten ziyade benim önemsediğim karizmadır.
Çok özenilecek bir hayatınız var. “Mülkiyete karşıyım” lafınız bile bizi nelerin peşinde olduğumuz konusunda bir kez daha düşündürtüyor.
Mülkiyet insanın sırtında kamburdur. İnsan hele yaşını aldıkça malının mülkünün kime kalacağını düşünür. Ben birçok zenginde bunun olduğunu biliyorum. Ne gerek var? Ben ayaktayken ve yattığımda ne kadar yer kaplıyorsam, toprak üzerinde o kadar geçici hakkım var. Benim pahalı hiç zevklerim olmadı.
Konservatuar mezunu musunuz?
Nerde… Hem babam hem genç evlilik ve sonrasında da kocam yüzünden olmadı. Ama operaya girebildim. Dışarıdan sınav açmışlardı. Sınavı kazandım. 1 yıla yakın sözleşmeli ama para kazanamadığım için devam edemedim.
© Tüm hakları saklıdır.