Magazin

Evde vakit geçirmeyi çok seviyorum

Türk Sineması'nın Sultan'ı Türkan Şoray, "Sansür yüzünden birbirini tekrarlayan filmler yaptım şimdikiler özgür" dedi.

20 Mart 2010 02:00

T24 - Türk Sineması'nın Sultan'ı Türkan Şoray, "Sansür yüzünden birbirini tekrarlayan filmler yaptım şimdikiler özgür" dedi. Evde vakit geçirmeyi çok sevdiğini belirten Şoray, Vatan gazetesinden Banu Duran'la görüştü.

Vatan gazetesi yazarı Banu Duran'ın "Evde vakit geçirmeyi çok seviyorum" başlığıyla (20 Mart 2010) yayımlanan yazısı şöyle:




Daha gencecik bir kızken (17) adım attığı sinemaya hâlâ büyük bir tutkuyla bağlı olan Türkan Şoray, filmlerinde her yaştaki halini gördüğünü, adım adım değişimini izlediğini belirtiyor. O kadar çok film (203) çevirince gerçekle kurgunun karıştığını, bazen etrafında kamera var mı diye çevresine bakındığını belirten Şoray, son olarak geçtiğimiz hafta UNICEF tarafından Türkiye iyi niyet elçisi seçildi. Birkaç aydır “Sinema Benim Hayatım” isimli bir TV programı da yapan ünlü yıldız, şimdi bir yandan da “Çocuklar için ne yapabilirim?” sorusuna yanıt arıyor. “Hayatımda sahneye çıkmadım ama gerekirse çocuklar için konser bile veririm” diyen Şoray, ilk fırsatta Etiler’deki 4 katlı malikanesinin dekorasyonunu da yenilemek istiyor.

Röportaja geç kaldığı için, içeriye özürler dileyerek giriyor. Oysa ben ve arkadaşım Gamze, Türkan Hanım’ın 20 yıllık yardımcısı Gülşen Hanım’ın hazırladığı profiterolü yerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık bile. Gülşen Hanım, Şoray’ın kimsesizler yurdundan kurtulmasına vesile olmuş, onu yanına almış. Bir ara evlendiyse de, o da boşanmış. Şimdi Türkan Hanım’ın kader yoldaşı da aynı zamanda. Türkan Şoray’la yaşamanın ne büyük bir şans olduğunu anlattı bize. Gerçekten de Şoray, tüm zarafetiyle içeri girdiğinde anlattıklarına hak vermemek elde değil. Küçük bir çocuk gibi Türkan Hanım; nasıl heyecanlı, nasıl şeker... Program çekiminden gelmesine, yorgun olmasına rağmen evin içinde bir o yana bir bu yana koşturup duruyor. Fotoğraf çekimimiz uzasa da gıkını çıkarmıyor. Arada da o meşhur güzel gözleriyle öyle bir bakıyor ki, gerçekten de insanın dili tutuluyor. Ve ben de bir kez daha anlıyorum ki, “sultan” kolay olunmuyor...

* Öncelikle bizi konuk ettiğiniz evinizden konuşalım. Evin dekorasyonu size mi ait?

Bu evdeki eşyalar o kadar eski ki, hiç yeni bir şey yapmadım. Gördüklerinizin hepsi 15-20 yıllık eşyalar. Bir türlü fırsat bulup değiştiremedim. Evle uğraşmaya vaktim yok ama ilk fırsatta toptan bir değişiklik yapacağım, tüm eşyaları yenileyeceğim. O nedenle de şimdilik hiçbirşeye dokunmuyorum.

* Evde zaman geçirmeyi sever misiniz peki?

Evi, ev hayatını çok severim; oyalanacak bir sürü şey bulurum. Evde bir şeylerle ilgilenmekten zevk duyuyorum. Bazen yemek yaparım, bazen cam kenarında oturup dışarı seyrederken kahvemi yudumlarım. Bir de bahçede yürüyüşe bayılırım. Bahçe beni çok dinlendiriyor. Bir çamım var, onunla konuşup, dertleşirim sık sık.

* En güzel hangi yemeği yaparsınız?

En güzel ıspanaklı börek yaparım. Evdeyken resim de yapıyordum ama son 3-4 yıldır elimi süremedim. En son bir sosyal sorumluluk projesi için tablo yaptım, o kadar. Ama hâlâ evin üst katında tuvalim, boyalarım var. Mutlaka yeniden resime başlayacağım.


Hiçbir zaman kendimi beğenmedim

* Diyelim ki evde oturuyorsunuz ve pat diye ekranda filminiz oynamaya başlıyor. Ne hissediyorsunuz filmlerinizi izlerken?

Yıllar önce çevirdiğim filmlerin yıllar sonra televizyonda oynayacağı aklıma gelmemişti. O filmlerin bazısı çok duygulandırıyor, bazısında da kendimi çok eleştiriyorum. Çünkü hiçbir zaman kendimi beğenmem. Bazı filmlerimde abartılı oyunlarımı, bilinçsiz yapılmış makyajlarımı görüyorum. Önceleri bunları görünce canım sıkılıyordu ama bunlarla yüzleşebiliyorum artık, normal karşılıyorum ben de. Ve elbette ki bazı filmlerimi izlediğimde o günleri hatırlıyorum. Çok şükür ki bizim hayatımızda zamanında yaptıklarımızı görmek gibi bir güzellik var. Mesela her yaşımı görüyorum, o da çok enteresan. Bazen, “Aa ben bu filmde 35 yaşımdayım” diyorum. Hayatımın her dönemi o film karelerine girmiş. Sanki tüm hayatım filme çekilmiş gibi. Bir yerde öyle zaten, düşünürseniz.

* En keyifle izlediğiniz filminiz hangisi?

Bazı filmlerim daha çok ticari amaçla çekilmiş filmler tabii... Ama genele baktığımda ilk üç, Vesikalı Yarim, Acı Hayat, Selvi Boylum Al Yazmalım... Hoşlanmadığım, sevmediğim filmim ise hiç yok. Çünkü hepsi belli bir düzeyde, iyi niyetle yapılmış filmler.


Yağmur’un doğumu film çekimi gibiydi

* İnsan 200’ün üzerinde film çevirince gerçekle kurgu karışıyor mu? Gün içinde çevrenizde kamera ararken yakalıyor musunuz kendinizi?

Bazen oluyor. Kameralarla hep iç içe olduğum, onlarla beraber büyüdüğüm için arada, “Bu yaşadığım bir film karesi mi?” ya da “Şu an ne kadar enteresan, tam filmlik” dediğim oluyor. Hatta Yağmur doğduğunda ilk kucağıma verdikleri zaman, yine film çekiyormuş gibi hissetmiştim kendimi. O kadar çok o sahneyi canlandırmıştım ki, daha önceki filmlerimde, acaba şimdi de kamera var mı etrafımda diye bakınmıştım.

* Sinema Benim Aşkım isimli bir program yapıyorsunuz. Nasıl gidiyor, herşeyle siz mi ilgileniyorsunuz?

Evet, programı tamamen ben hazırlıyorum. Hissettiğim duygularımı birebir orada anlatıyorum. Çünkü bu program genel sinema tarihini değil, benim sinema hayatımda yaşadıklarımı anlatıyor. Bu benim sinemaya borcumdu. Beni bugünlere getiren yönetmene, set işçisine, beni destekleyen herkese teşekkür borçluyum baktığınızda. Bu program vesilesiyle onlara olan vefa borcumu yerine getirmiş olduğumu düşünüyorum. Bir de bu programla birikimlerimi, yaşadıklarımı yeni nesile aktarmak, yıllar önce Türk sineması neydi anlatmak istiyorum, bunu bir görev gibi görüyorum. Programımı izleyenler çok şey öğreniyordur tahminimce. Daha da anlatacağım çok şey var, bekleyin.


Öpüşme sahneleri artık kanıksandı

* “60’lardan bugüne Türk Sineması’nın canlı tanığıyım” demişsiniz. Şu andaki Türk Sineması’nı nasıl görüyorsunuz?

Şimdi çok farklı ve yeni bir sinema oluştu. Evet, pek çok film çekiliyor ama yıllar önce halkın tek eğlencesi sinema olduğu için gerçekten çok film üretiliyordu. Biz o anlamda çok şanslıydık, setten sete koşuyorduk. Seçme imkanımız vardı. O zaman gişe sorunu da yoktu, TV olmadığı için seyirci akın akın gidiyordu. Ama bizi de kısıtlayan ne vardı? Sansür. İstediğimiz projeleri yapamıyorduk. Dolayısıyla da birçok film kendi kendini tekrarlıyor, birbirine benzer oluyordu. Şimdi tamamen bağımsız, özgür, kişisel bir sinema var. Ayrıca eskiden finans sorunu vardı, yani seyirci ne kadar sinemaya giderse ona göre film yapılyordu. Şimdi öyle bir sıkıntı da yok, sponsorlar var, Kültür Bakanlığı yardımları var, televizyonlardan destek alınıyor yani şimdi para sorunu da yok. Alabildiğine özgürce hayallerini çekebilirler.

* Zorluğu siz çektiniz kaymağı genç sinemacılar mı yiyor yani?

Sinema emek isteyen bir iş. Sadece beyninizle bile çok yoruluyorsunuz. Şimdiki sinemacıları da çok takdir ediyorum. Çünkü biz bedenen gerçekten çok yoruluyorduk, şimdikiler ise beynen. Çok bilinçli bir seyirci var şu anda. Derin derin karakter tahlilleri yapılıyor artık, bizim zamanımızda bu kadar derin karakterler yoktu. Senaryoyla sadece 15 gün ilgileniyorduk ama şimdi 6 ay senaryo üzerinde çalışılıyor. Şu anda bir film yapacak olsam, çok yoğunlaşırım. O karakteri tamamen, derinlemesine incelemek isterim.

* Sinemada cinsellik anlamında da çok özgürüz artık. Ama Bakan Aliye Kavaf erotik sahnelerden irite olduğunu söyledi mesela. Siz ne düşünüyorsunuz?

İnsanı anlatıyorsak cinsellik de hayatımızın bir parçası. Ama bunu estetik değerler içinde ve gerektiği zaman gerektiği şekilde vermek gerek, sonsuz özgürlük içinde değil. Toplumun değer yargılarını göz önüne almak gerekiyor. Gerçi seyirci de çok farklı bir yere geldi artık. Yıllar önce bir oyuncunun öpüşmesinden bile rahatsız olunurken yıllar sonra bu kanıksandı. Sinemalarda oynayan yabancı filmlerde bu tür sahneleri izledik bol bol, dolayısıyla seyirci de normal şekilde izliyor bu tür sahneleri ama dediğim gibi yine de belli bir ölçü içinde verildiği zaman güzel.


Fazla titizim, ‘manyak anne’ derlerdi bana

* Geçen hafta UNICEF tarafından Türkiye iyi niyet elçisi seçildiniz. Çocuklarla ilgili neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Onur duyduğum bir şey bu. UNICEF’in bünyesinde olmak yanınızda bir güç demek. Çocuklarla ilgili hep daha fazla bir şeyler yapmak istiyordum zaten, şimdi UNICEF gibi bir gücüm de var artık. Henüz yetkililerle oturup konuşmadık ama konuşup neler yapabileceğimize bakacağız. Ben her türlü yardımı yapmaya hazırım. Hayatımda hiç sahneye çıkmadım ama konser verebilirim mesela ya da odaya kapanırım 9-10 resim yaparım, bilmiyorum. Gerekirse Doğu’ya da giderim.

* Tek bir çocuğunuz var. “Keşke boşanmasaydım da, Yağmur’dan başka çocuklarım da olsaydı” diyor musunuz?

Çocukları hep severdim ama kızım Yağmur dünyaya geldikten sonra çocukları daha çok sevmeye başladım. Ama başka çocuk sorunuza gelince, yanıtım hayır. Yağmur’un sevgisi yüreğimi o kadar kapladı ki, başka bir çocuğa yer kalmadı. Başka bir çocuğum olsa onu nereye sığdırırdım bilmiyorum. O yüzden yok, istemezdim. Ben fazla hassas, titiz ve çocuğuna düşkün bir anneyim. Yağmur’un okulunda bana, “manyak anne” derlerdi. O kadar çocuğunun üzerine titreyen bir anneyim ki... Her sabah sırf tek başına kalıp kötü hissetmesin kendini diye ben de 7’de kalkar, kahvaltısını yaptırıp okula kendim götürür, çıkışlarda da alırdım.


Bir bakmışsınız 2 gün sonra aşık oluvermişim

* Boşanmak ne değiştirdi hayatınızda, mesela ilk kez 40 yaşınızda gidip de fatura yatırmışsınız doğru mu?

Yalnız yaşamaya başladıktan sonra kendi gücümü fark etmeye başladım, kendime güven gelmeye başladı. Her şartla baş edebileceğimi hissetmeye başladım. Ayaklarımı giderek daha sağlam bastım. Ve şimdi inanıyorum ki, her türlü zorlukla baş etme gücüne sahibim.

* Bir dönem hayatınızdaki erkeklerin gölgesinde kaldınız diyebilir miyim?

Bunu kabul etmiyorum. Fatura gibi ev işleriyle ilgilenmemem mesleğimden dolayıydı. Belki rahat geliyordu bana bu tip sorumlulukları başkasına yüklemek. Sadece filmimi yapayım, mesleğimle ilgileneyim istedim.

* Şu an hayatınızda kimse yok. Bu yalnızlık tercih mi yoksa mecburiyet mi?

İkisi de değil, hayatın genel akışı. Bakarsınız 2 gün sonra ruhen çok anlaşabileceğim, aynı dünya görüşünü paylaşabileceğim birisi çıkar karşıma. Hayat ne getirecek bilemeyiz.

* Son dönemde çok yazıldığı için soruyorum, Kadir İnanır’la küs müsünüz?

Benim hayatta kimseyle küskünlüğüm yoktur. Giderek çok hoşgörülü bir noktaya geldim. Empati duygum da çok gelişmiştir. O yüzden kimseye küsmem, küseceğimi de zannetmiyorum.

* O halde Kadir Bey’i programınıza çağırdınız mı diye sorayım?

(Sessizlik...)



Ajda’yla albüm yapacağız

* Ajda Pekkan’la bir albüm yapacağınız doğru mu?

Doğru. Ajda dünya tatlısı, inanılmaz bir insan. Yorumuna hayranım, benim için dünyanın ne güzel sesi. Böyle bir muhabbet gelişti aramızda ve Ajda, “Bir albüm yapalım mı” dedi. Ben de havalara uçtum tabii.