Yaşam

Ev işçisi kadınlar anlatıyor: Kapı kapanınca Allah'a emanetiz

Sadece İstanbul'da, sayılarının 400 bini bulduğu söylenen ev işçisi kadınlar, yalnızca sosyal haklardan mahrum değiller; tecavüze kadar varan saldırılara uğruyorlar

29 Nisan 2012 14:03

Yalnızca İstanbul’da 400 bine yakın ev işçisi kadının çalıştığı biliniyor. Ev işçileri cam siliyor, ütü yapıyor, yemek pişiriyor, çocuk ve hasta bakıyor; bir yandan da kapalı kapıların ardında fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor, tecavüz ediliyor ve öldürülüyor. ‘Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’na (EVİD-SEN) ulaşan bilgilere göre geçen yıl 51 ev işçisi kadın iş kazalarında öldü, 400’den fazla ev işçisi kadın taciz ve tecavüze uğradı, 3.000 kadın iş kazası geçirdi. Ancak yasaya göre onlar ‘işçi’ sayılmıyor.

Elif İnce'nin Radikal'deki haberine göre; ev işçileri, Çalışma Bakanlığı’nın kayıtdışı çalışmayı önlemek gerekçesiyle teşvik ettiği Özel İstihdam Büroları’nın kayıtsız ve kuralsız çalışmayı daha da arttırdığını söylüyorlar. Türkiye İş Kurumu’na bağlı bürolardan günlük değil sürekli işler bulunuyor: Yatılı bakıcılık, haftada 6 gün temizlik ve yemek işi gibi... Çoğunlukla kendi bağlantılarıyla iş bulamayan kadınlar bu bürolar üzerinden iş arıyor. Bürolar da yaptıkları arabuluculuk karşılığında işverenden 1 aylık prim alıyor. İşini doğru yapan firmalar da var. Ancak gönderdiği işçisini takip eden, başına bir iş gelip gelmediğini merak eden bu firmaların sayısı maalesef çok az.

EVİD-SEN Başkanı Gülhan Benli, hergün kendilerine gelen onlarca taciz, tecavüz ve istismar vakasının neredeyse tümünün ÖİB’ler üzerinden bulunan işlerden kaynaklandığını anlatıyor. “Ajanslar bizim üzerimizden para kazanıyor ama işvereni kolluyor” diyen Benli, bürolarda iş ararken yaşadıklarını “Aynı 19. yüzyılın kölelik düzeni gibi” diyerek anlatıyor.


‘Sigorta bir türlü oturmadı’


İstanbul Özel İstihdam Büroları Dernek Başkanı Vural Şeker, 2011’deki tecavüz ve taciz vakalarını duyunca şaşırıyor. Kendi danışmanlık şirketinin 13 yıldır sektörde olduğunu söylüyor, “Bizim başımıza gelmedi” diyor ve ekliyor: “Hassas bir iş yapıyoruz. Adayın yerleştirileceği ev ve aileler daha iyi araştırılmalı.” Söz konusu sosyal güvenceye gelince, “Sigorta işi bir türlü oturamadı” diyor Şeker ve bu konuda sorumluluğun kendilerinde olmadığını söylüyor: “Biz sadece müşterimizin istediği kriterde elemanı bulmakla yükümlüyüz. Bütün sosyal haklar müşteriye aittir. Yolu, yemeği, yatılıysa kalacak yeri müşteriye aittir. Biz sadece elemanı bulur, sabıka kaydını, referanslarını kontrol eder ve teslim ederiz.” İstanbul’da İş-Kur’a bağlı 50 firma olduğunu, fakat bir o kadar da kaçak firma olduğunu anlatan Şeker, “Yabancıları otogardan, havaalanlarından topluyorlar. Firmaymış gibi bir portre çiziyor, insan simsarlığı yapıyorlar” diyor.

Özel İstihdam Büroları’nda neler olup bittiğini deneyimlemek için bir günlüğüne büroları dolaşmaya ve temizlik işlerine başvurmaya karar veriyoruz.


Kameralı evlerde temizlik


İlk durak Etiler’de özel bir istihdam bürosu. Topuklu ayakkabıları, fönlü kabarık saçlarıyla büroda çalışanlardan biri salonda işverenle görüşmek için sıra bekleyen kadınları süzüyor, “Kim form doldurmadı” diye soruyor. Sonra başıyla beni işaret ediyor: “Nerelisin sen?” Bu kez bir el işaretiyle ofisine çağırıyor. İçeride ‘referanslarımı’ verip bir form dolduruyorum. Sorulardan biri: Kameralı evde çalışır mısınız? Meğer evlerin çoğunda kamera varmış, sonradan kadınlardan mutfakta, koridorlarda, hatta çalışanın yatak odasında bile kamera olduğunu öğreniyorum. Formu bitirince sıkı bir sorguya çekiliyorum: Nerede oturuyorsun? Kiminle? Ev sizin mi? Ailen ne iş yapıyor? En son “Sigorta yapıyorlar mı?” diye soruyorum. Cevap net: “Genelde yapmazlar. Anca 6-7 ay çalışacaksın, seni tutmak isteyecekler, bir şirketleri varsa seni orada çalışıyor gibi gösterecekler. Ama çok umut bağlama.”

Sorgu seansından sonra bekleme salonuna geri dönüp kadınlarla konuşmaya başlıyorum, hepsi aynı soruları onlarca kere yanıtlamış. Sema Hanım, son girdiği görüşmede bir doktorun ‘Nerelisin’ diye sorduktan hemen sonra ‘Alevi misin’ dediğini anlatıyor. “Yalan söylemeyi hiç beceremem” diyor ve görüşmenin çok kısa sürdüğünü ekliyor.

“Kaç kere kiloma laf ettiler” diye konuşmaya dalıyor bir başka kadın. “Ya ‘Amma da kilolu, çok yemek yer, hareket edemez’ derler ya da çok zayıfsındır, işe gücün yetmez.”

EVİD-SEN Başkanı Gülhan Benli, bu gibi sorgu seanslarının standart olduğunu anlatıyor: “Bir tek açıp dişlerimize bakmadıkları kalıyor. Yedi sülalemize kadar araştırırlar, ama sıra işverene geldi mi hırsız mı, sapık mı, dolandırıcı mı sormaz, hiçbir şeyden habersiz adresi verip seni gönderir. O işverendir çünkü, ona sorulmaz. Kimin evine gideceğini bilemeden koyulursun yola. Eve girip kapı üstüne kapandığında işimiz Allah’a kalıyor yani.”


‘Evlenmeden önce bize sor’


Kadınlar sohbet ede ede bir saat geç kalan işvereni bekliyor. “Artık çok sıkıldım buraya gelip beklemekten” diyor biri, “Gideceğim yarım saate gelmezse.” Bir diğeri “İzin almadan gidemezsin” diyor, “Ben bir kere öğle yemeğine çıktım, o sırada müşteri gelmiş, çok kızdılar.”

Sonunda içeri beyaz saçlı, takım elbiseli bir adam giriyor. Bebek’te ünlü bir firmanın sahibi, villasına yatılı temizlik işçisi arıyormuş, görüşmeyi yapacak adam onun sağ koluymış. Görüşmeye ikinci çağrılan ben oluyorum, koltuğa oturur oturmaz istihdam bürosunun başındaki kadın bacak bacak üstüne atmamamı söylüyor kaşlarını çatarak. İşveren “Önemli değil” dedikçe o kafasını sallıyor, “Yapmayacak, bilecek” diyor. Adam şartları anlatıyor: “Villanın bahçesinde ayrı bir evde yatılı kalacaksın. Yıllarca çalışırsın burada, çok iyi bir aile. Ama çok çalışacaksın. Tamam mı?” En son soru “Evli misin?” Cevabın ‘hayır’ olmasını olumluyor: “Evleneceğin zaman çok düzgün birini seçmelisin. O da bu evde çalışır hem. Ama muhakkak bize de soracaksın evlenmeden önce. Tek başına karar vermek yok, çok dilimiz yandı böyle. Tamam mı?”


Temizlikçi, öğretmen ve de masöz aranıyor!


Bir sonraki görüşmeye işveren ailenin yatının kaptanı geliyor. Ailenin çocuklarına İngilizce öğretecek ve çocuk okuldayken evin temizliğini yapacak birini aradığını anlatıyor. “İlk üç ay izin yok” diyor kaptan. “Tekneyle Yunan adalarına gidilecek. Sen temizlik ve servis yaparsın, çocukla ilgilenirsin. Şehre dönünce haftada bir gün izin yaparsın.” Görüşmenin sonunda da bir garip soru geliyor: “Masaj yapar mısın? Evin hanımı çok seviyor, ekstra bahşiş veriyor.”

Gülhan Benli, “Bu büroların bize hiçbir katkısı yok, zararı var” diyor. “İşveren bu şirketlerden işçi alınca bir sözleşme imzalıyoruz. Orada sadece ‘A isimli şahıs B ismindeki işveren tarafından şu tarihte işe başlatılmıştır’ gibi bir ifade var. Ne iş tanımı, ne çalışacağın saat ne de izin günleri belirlenmiş. Sözleşmeden bir tane işveren alıyor, bir tane de aracı şirket. Çoğu zaman sende bir kopyası bile olmuyor. Kayıtlar alındıktan sonra aracı kurum, anlaşılan yerden parayı peşin alarak kendi cebine koyuyor. Olan işçiye oluyor!”


‘Yüzde 99'unun sigortası yok'


2011’de iş kazalarında öldüğü bilinen 51 kadından biri de Maltepe’de bir evin 4. katından sildiği pencerenin çerçevesiyle birlikte yere çakılan Fatıma Aldal’dı. 20 yıldır temizlik işçiliği yapan Aldal, ölmeden önce çocuklarına “Eğer sigortalı çalışsaydım şimdiye kadar emekli olmuştum” demişti. Aldal’ın vakası istisna değil: SGK’nın ‘Kayıtlı İstihdamın Teşviki Projesi’nde çalışan Doç. Dr. Oğuz Karadeniz, “Ev hizmetlerinde çalışanların yalnızca %1’inin sigortalı olduğunu tahmin ediyoruz” diyor. Karadeniz, günlük temizliğe giden işçilerin (hatta haftada iki gün aynı eve gitseler bile) sigortalı sayılmadığını, ancak aylık ücretle sabit bir evde ‘sürekli’ çalışanların sigortalanmak zorunda olduğunu söylüyor. Karadeniz, “Sigortası olmayan ev hizmetlileri iş kazası geçirdiğinde, sakat kaldığında, hastalandığında, hamile kaldığında ve hatta öldüğünde, sigortalı haklarından yararlanamıyor” diye anlatıyor tabloyu.

Peki diğer ülkelerde durum ne?

Doç. Dr. Karadeniz yanıtlıyor: “Belçika ve Avusturya gibi bazı ülkelerde çek sistemi var. Gündelik işçiye postaneden, gazete bayiinden aldığınız çek ile ödeme yapıyorsunuz. Çalışan bunu bankada bozduruyor, banka bunun bir kısmını sosyal sigorta primi olarak kesiyor. Böylelikle gündelik çalışanlar kolaylıkla sosyal sigorta kapsamına alınıyor. Almanya’da ev hizmetlerinde çalışanlar mini-job kapsamında değerlendiriliyor. İşveren evinde hizmetli çalıştıracağı zaman, bunu Alman Sosyal Güvenlik Kurumu’na basit bir formla bildiriyor ve her ay normal sosyal sigorta primine göre düşük bir prim ödüyor.”