“Şu anda Yunanistan'da gözlemlediğimiz, Avrupa'da "Halk egemenliği" olarak da tanımlanan eski ya da diğer adıyla klasik demokrasi anlayışı”… Bu saptama, Viadrina Avrupa Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Jürgen Neyer'e ait. "Yunan halkı demokratik seçimlerle kendi haklarındaki kararları kendilerinin verebileceklerine inanıyor" diye konuşan uzman, söz konusu yaklaşımın Avrupa'da hayata geçirilmesinin neredeyse imkansız olduğunu belirtiyor. "Bizim burada, ortak kurumsal ilişkilerle gelişim arz eden ve yan yana varlık gösteren çok sayıda toplumsal yapılanmamız var" diyen Neyer, Avrupalılar için bağlayıcı sorun, "Yunanistan'ın borçlarını ödeyip ödememesi değil, Yunan halkının Avrupa Birliği'nin kurallarına ne denli uyacağı" şeklinde konuşuyor. Neyer Avrupa Birliği'ndeki demokrasi anlayışıyla ilgili şunları söylüyor: "Topluluklar politikalarını birbirlerine karşılıklı görüş belirtme hakları tanıyarak dile getirirler. Yani Almanlar, Fransızlar ve Yunanlar artık otonom kararlar vermezler. Bilakis karşılıklı olarak ortaklaşa belirlenen kurallara saygılı olurlar. Elbette bu durum ulusal düzeyde egemenlik haklarını büyük ölçüde kısıtlar."
Yunanistan krizini, Avrupa'daki demokrasi algısının doğru tanımlanması için bir fırsat olarak gördüğünü vurgulayan Neyer, Avrupalıların artık ulusal devletçi, parlamenter demokrasilerle değil, çok katmanlı bir sistemle yönetildiklerinin farkında olmaları gerektiğine işaret ediyor. Neyer, bu sistemde hem parlamentoların hem de halk egemenliğinin derin bir krizde olduğunu söylüyor.
'Yaraya parmak basıyorlar'
Değer yargılarının değişmesi için Avrupa halkının ulusal egemenlikleriyle ilgili beklentilerini de belirlemeleri gerektiğini söyleyen Neyer şöyle devam ediyor: "Sorun en başta şu, halklar ulusal egemenliklerini artırmak mı istiyorlar? Eğer böyleyse bu durum ortak bir Avrupa fikrinden uzaklaşıldığı anlamına gelir. Şayet 28 toplum kendi kararlarını kendileri verirse ortak kurallardan söz etmek mümkün olmaz. O zaman ortaya çıkan farklı opsiyonlar masaya konur. Eğer federal bir yaklaşımla bakılırsa Yunanistan'a Mecklenburg-Vorpommern ve Saar Eyaleti gibi muamele edilir. Yani uzun vadede sosyal yardıma muhtaçlık durumu söz konusu olur."
Neyer, Avrupa Birliği'ne yönelik eleştirel tutumlarıyla ortaya çıkan Almanya için Alternatif Partisi ya da İspanya'daki Podemos veya Yunanistan'daki Syriza'nın Avrupa Birliği değer yargılarına olumsuz etkisi olduğuna inanmadığını belirterek, "Bu üç partiden hiçbirine sempati duymuyorum. Ama üçü de yaraya parmak basıyor. Zira Avrupa entegrasyon politikaları acilen masaya yatırılması gereken konular haline geldi" diye konuşuyor.
Avrupa Parlamentosu'nun Yunanistan krizinde daha etkili bir siyaset izlemesi halinde Avrupa'daki demokrasi anlayışında da ilerleme kaydedileceğini söyleyen Neyer sözlerini şöyle sürdürüyor: "Avrupa'da parlamenter sistemin güçlendirilmesi yönünde geniş bir uzlaşı ortamı var. Bunu ya ulusal parlamentolar düzeyinde yaparsınız ya da Avrupa Parlamentosu'nu güçlendirirsiniz. Ancak sorun, birçok üye ülkenin Avrupa Parlamentosu'nu güçlendirmeye yanaşmamaları. Çünkü bu durum büyük devletlerin küçük devletlere karşı ellerinin nisbeten güçlenmesine neden olacaktır. Üçüncü yol ise pek gündeme gelmedi. Bu ise Avrupa Birliği Konseyi’nin daha parlamenter bir karaktere büründürülmesi. Bunun için ulusal parlamentoların başkanlarının ya da parlamentolardaki Avrupa Birliği komisyonu başkanlarının da konseye katılması öngörülebilir."
Neyer, "Nasıl bir Avrupa istiyoruz? Ne gibi kriterlerimiz olmalı?" gibi temel sorulara yanıtların bu şekilde genişletilmiş bir konseyde aranması gerektiği kanısında.