Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun fahri danışmanlığını yapan Akşam yazarı Etyen Mahçupyan, "Çözüm süreci rafa kalkarken Kandil işin gerçek sahibi olarak meseleye el koyacak ve Suriye’de yaşananlarla bütünleştiğinde Kürt meselesi artık hiçbir şekilde ‘Türkiyeli’ olmayan bir mecraya kayacak” dedi. “Bunun Selahattin Demirtaş için peki iyi haber olmadığı ortada” yorumu yapan Mahçupyan, “Nitekim Kandil’e vesayetçi olmamaları için çağrıda bulunma ihtiyacı hissetti. Bu noktada özellikle AKP’nin Demirtaş’ın arkasında durması, ona destek verecek bir tutum sergilemesi çok önemli" ifadesini kullandı.
"Diğer taraftan HDP’lilerin de biraz kendi üzerlerine düşünmelerinin zamanı" diyen Mahçupyan, "Seni başkan yaptırmayacağız' türünden abuk bir söylemi ‘strateji’ olarak üreten ve bununla sonuçta yüzde yarım laik/sol oy kazanabilen bu partinin, şimdi kendi yanlışıyla yüzleşmesi hayırlı olur" dedi.
Etyen Mahçupyan’ın Akşam gazetesinde “Özgüven HDP’ye de lazım” başlığıyla yayımlanan (30 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Haziran seçimlerinde HDP’nin aldığı oy ‘sonuç’ olarak büyük bir başarı. Ancak ‘başarı’ koyduğumuz hedeflere kendi stratejimiz sayesinde ulaştığımızda kullanabileceğimiz bir sözcük. Eğer o hedefe başkalarının yanlışı sayesinde ulaşmışsak, bir yandan talihe müteşekkir kalırken, diğer yandan da kendimizi sorgulamamız gerekir. HDP şu an bu durumda… Eğer AKP çözüm süreci bağlamında en azından ‘belirsiz’ bir konuma kaymasaydı belki de baraj geçilemeyecekti. Bu sonuç HDP’nin laik kesimden ve Alevilerden oy alma beklentisinin gerçekçi olmadığını ortaya koydu. Seçime giderken yürütülen strateji bu beklentiyle bağlantılı olduğuna göre, şimdi geriye dönüp o stratejinin de yanlış olduğunu görmekte yarar var.
Seçimden bir hafta önceki “HDP’nin ‘akıllı’ siyaseti” başlıklı yazımdaki şu iki paragraf gelinen noktayı özetliyor: “ Aynı sürecin diğer ortağı HDP’nin önünde ise iki farklı seçim stratejisi bulunmaktaydı. Çözüm sürecini sahiplenmek ya da AKP karşıtı koalisyonun parçası olmak… HDP ikinciyi tercih etti ve barajı böyle geçeceğini düşündü. Bu tercihin uzantısı olarak bugün Bölgedeki oy ancak silah eşliğinde ve doğrudan tehditlere dayanan baskılarla artırılabiliyor. Batıdan oy almaya muhtaç kalınması ise Demirtaş’ı neredeyse oynak bir sahne sanatçısı kıvamına getirdi.
Diğer taraftan HDP söyleminin ilginç bir sonucu var. HDP açıkça AKP’ye karşı olduğunu, Erdoğan’ı başkan yapmayacağını söylüyor. Ancak bunun çözüm sürecini nasıl etkileyeceği hakkında hiçbir değerlendirme yapmıyor. Eğer HDP barajı geçer ve örneğin AKP de Meclis çoğunluğunu elde edemez ise acaba karşımıza nasıl bir siyasi gündem çıkar? Üç partinin koalisyonu saçma bir hayalden ibaret. Şu seçim süreci bile hangi koalisyonun gerçekçi ve ‘tabii’ olduğunu ortaya koyuyor. Bu bir AKP/MHP koalisyonu olacaktır…”
Nihayette nasıl bir koalisyon olacağını bilmiyoruz ama HDP sözcüleri ibreyi AKP/CHP koalisyonuna çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü eğer MHP ile olursa HDP’nin barajı geçmiş olmasının hiçbir anlamı kalmayacak. Çözüm süreci rafa kalkarken sivil siyaset de göstermelik bir nitelik kazanacak. Kandil işin gerçek sahibi olarak meseleye el koyacak ve Suriye’de yaşananlarla bütünleştiğinde Kürt meselesi artık hiçbir şekilde ‘Türkiyeli’ olmayan bir mecraya kayacak. Bunun Demirtaş için peki iyi haber olmadığı ortada. Nitekim Kandil’e vesayetçi olmamaları için çağrıda bulunma ihtiyacı hissetti.
Bu noktada özellikle AKP’nin Demirtaş’ın arkasında durması, ona destek verecek bir tutum sergilemesi çok önemli. Kürt meselesinin Türkiye’deki çözümü merkeze alan ve oradan Suriye’ye uzanan bir aksa oturtulması isteniyorsa, Kürt coğrafyasındaki sivil siyasetin de ayakta kalmasını, kişiliğini korumasını sağlamak gerek. Diğer taraftan HDP’lilerin de biraz kendi üzerlerine düşünmelerinin zamanı… “Seni başkan yaptırmayacağız” türünden abuk bir söylemi ‘strateji’ olarak üreten ve bununla sonuçta yüzde yarım laik/sol oy kazanabilen bu partinin, şimdi kendi yanlışıyla yüzleşmesi hayırlı olur.
Her iki taraf da yanlış yaptı… Ama ‘çözüm’ hâlâ çeperden gelen iki partinin ortak tutumuna bağlı ve de büyük ölçüde birbirlerine muhtaçlar.