27 Ağustos 2015 00:10
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen iş adamı Ethem Sancak, medya sektörüne girmeden önce Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'la dostlukları olduğunu belirterek, "Anadolu'dan gelmiş iki girişimci olarak Aydın Bey'le dostluğumuz ve muhabbetimiz vardı. Beraber ortaklık kurabilir miyiz diye görüşmelerimiz oldu. İyi bir dostluğumuz vardı. Zaman zaman iktidarlarla girdiği çatışmalarda aracılık edeyim diye benden görevler istedi, ben de bunların memleketin yararına kabul ettim" dedi.
Kanal 24'te, Ersoy Dede'nin sunduğu "Bıçak Sırtı" programına katılan Star Medya Grubu'nun sahibi Sancak, Aydın Doğan'ın "kalemşörleri" üzerinden kendisine saldırdığını iddia ederek, Doğan'ı canlı yayında kozlarını paylaşmaya davet etti. "Habertürk'te Fatih Altaylı var. Oraya çıkalım. Ben servetimin kaynağını açıklayayım ama Aydın Doğan da açıklasın. İstiyorlarsa NTV'ye gidelim, tarafsız bir bölge olsun. Bana her şeyi sorsunlar ama ben de bazı şeyler sorayım" diyen Sancak, sahibi oldukları medya kuruluşlarının el değiştirmesiyle ilgili tanıkları da çağırabileceklerini belirtti.
Doğan Medya Grubu'na ait yayınlarda kendisiyle ilgili yazılar yazan köşe yazarlarının Aydın Doğan'a güvendiğini söyleyen Sancak, "Belden aşağı, ağza alınmayacak hareketler yapıyor. Arkalarında patronları var. Patronlarından destek almasalar ne Ahmet Hakan, ne Ertuğrul Özkök ne de Mehmet Yılmaz bu kadar küstah saldırılarda bulunmazdı. Demek ki bu güveni patronlarından alıyorlar" ifadelerini kullandı.
Ethem Sancak'ın açıklamaları şöyle:
"İlk kez çıkış nedenim, kanalı beraber kurduğumuz, ruhumun yarısı olan Hasan Doğan'ın güzelliklerini anlatmak, vefatının ardından onu anmaktı. Türk milletine bazı gerçekleri anlatmak için bir kez daha huzurdayım. Prensibim, kendi başkanlığını yaptığım yayın kuruluşlarına çıkmamaktır. Son günlerde, son haftalarda, Star Medya Grubu'na menfur saldırılar oldu. Önce tüm çalışanlarımızı hedeflediler, sonra da yöneticimiz Murat Sancak'ı hedef aldılar.
"Cumhurbaşkanımız saldırıların sebebini çok güzel ve veciz bir şekilde ifade etti. Bizi desteklemek ve cesaretlendirmek amacıyla, bir cuma namazı çıkışında çok güzel izah etti. Açık her şey. Bu saldırılar uç veren saldırılardır, hayli zamandır şer odaklarından örtülü ve açık tehditler alıyorduk. Mektuplarla, ne idüğü belirsiz telefonlarla tehdit alıyorduk ve güvenlik kuvvetlerimizle bunları paylaşıyorduk. Devletin istihbarat kaynakları da ara ara bizi uyarıyordu. Bazı siyasi parti liderleri bile medyamızın saygın markalarını miting meydanlarında ellerinde sallayarak hedef gösterdiler. Daha ötesi, medyada sürekli hedef gösterildik. Günahımız neydi, şuydu: Milli bir görüş sergiliyorduk. Sektöre girerken de hedefimizi açıklamıştık. Biz para kazandığımız işleri, bu ülkenin geleceğine katkı vermek için satıyoruz ve ülkenin geleceğine katkı sağlayacak iki alana yatırım yapıyoruz. Medya ve savunma sanayi. Bu iki sektör milli sektörlerdi ve bunlar bize diz çöktürülmeye çalışılan alanlardı bunlar. Egemen medya milli değildir. Kendini merkez medya olarak tarif eden monopoller, bütün uğraşlarımıza, çağrılarımıza rağmen milli olmaktan hızla uzaklaşıyordu. Bu alanda kavga verenlerin desteklenmesi gerektiğine karar vererek, sektöre giriş yaptık. Star'ı alarak bu kavgada biz de varız dedik. Önceden dost olduğumuz medya grupları karşımızda cephe aldılar ve bizi yıpratma savaşına girdiler. Tamamen milli duruşumuzdan bunu yaptılar. Bizim iki tane yayın ilkemiz var: Milletin yanında olup milli olmak ve milletin değerlerini simgeleyen kurumların arkasında saf tutumak. Bunun dışındaki her fikrinizi ve renginizi bizim medya kuruluşlarımızda seslendirebilirsiniz, tartışabilirsiniz."
"Saldırıları bizim ya da devlet güvenlik kurumlarının hazırladığını ima ettiler. Ama şunu düşünemiyorlar, sayısız faili meçhul cinayet var bu ülkede ve failler bulunamadı. Tarihimizde Uğur Mumcu, Çetin Emeç gibi birçok örnek var. Failleri bulamadıysa polis, onun düzenlediği anlamına mı gelir?"
"Murat Sancak'a yönelik saldırıda benim adım öne çıktı çünkü bu eylemin medyayı susturmak için yapıldığını saklamak istediler. Benim girişimci bir yönüm var, Murat'ın sadece gazete yöneticisi kimliği var. Bunu bir alacak verecek meselesi olarak göstermek istediler ancak milletimiz bunu yutmaz. Milletimiz ve birçok yayın kuruluşu bize destek verdi, basın özgürlüğüne sahip çıktılar. Paralel medya, Sözcü, Doğan Grubu'nun dışında herkes bunun basını susturmaya yönelik bir girişim olduğunu söyledi. Onların desteği, bize ciddi bir moral oldu. Demek ki yalnız değiliz."
"Ahmet Hakan'ın benimle ne derdi olduğunu bilmiyorum. Ben, girişim dünyasında uzun zamandır varım ve biz uzun zamandır bu grubun (Doğan Meya Grubu) ve temsil ettikleri beyazların yanındaydık. Başkan adayları olduk, yönetici olduk, İstanbul sermayesiyle bir sıkıntımız yoktu. Anadolu'dan gelmiş iki girişimci olarak Aydın Bey'le dostluğumuz ve muhabbetimiz vardı. Beraber ortaklık kurabilir miyiz diye görüşmelerimiz oldu, kendisinin bana davetleri, teklifleri oldu. İyi bir dostluğumuz vardı. Zaman zaman iktidarlarla girdiği çatışmalarda aracılık edeyim diye benden görevler istedi, ben de bunların memleketin yararına kabul ettim. Bu tür vazifeler edindim kendi isteğimle. Ailece görüşürdük, dostluğumuz vardı. Türkiye'de keskinleşen siyasi çatışma ve farklılaşma, Cumhurbaşkanımızın temsil ettiği fikriyata yaklaştıkça, bu saldırılar Biz kendileriyle iş rekabeti içinde olmadık. Hiçbir ihale zıtlaşmamız olmadı, sektör paylaşımı içinde olmadık. Diğer medya kuruluşlarının patronlarıyla Aydın Bey'in çatışmaları olmuştur ama bizim aramızda işten kaynaklanan bir çelişme ve çatışma olmadı. Bu çatışmanın hedef göstermenin altında tek bir neden var, siyasi saflaşmada benim aldığım konum ve de takındığım tutum. Bu saldırıların tek sebebi o. Zaten görevlendirdiği kalemşörleri zaman zaman söylüyorlar. Satmayan, okunmayan bir medya grubu diyorlar; o zaman neden ciddiye alıyorlar? Demek ki yayınlarımızın etkinliği fazla ki, bizi hedef alıyorlar. Biz, bu saldırılar arttıkça doğru yolda olduğumuz sonucunu çıkarıyoruz. Biz terörün bu ülkeye vereceği zararlardan bahsediyoruz, terörü ve PKK'yı teşhir ediyoruz; cevap Doğan Grubu'ndan geliyor. Biz paralel yapının bu ülkeye karabasan gibi çöktüğünü yazıyoruz; cevap Doğan Grubu'ndan geliyor."
"Ahmet Hakan beni aradı, bizim gazetenin muhabirlerini şikayet etti, ricacı oldu. Ancak birden nereden çıktıysa kanlı bıçaklı olduk. Belden aşağı, ağza alınmayacak hareketler yapıyor. Arkalarında patronları var. Patronlarından destek almasalar ne Ahmet Hakan, ne Ertuğrul Özkök ne de Mehmet Yılmaz bu kadar küstah saldırılarda bulunmazdı. Demek ki bu güveni patronlarından alıyorlar.
"Ben Türkiye'nin en şeffaf girişimcisiyim. Hiç borsa şirketim olmadı ama borsa şirketlerinden daha şeffafım. Hayatımın hiçbir detayını, işimin hiçbir girişimini bu milletten gizli tutmadım. Medyaya harcadığım paraların da kaynağı belli. Toplam değeri 2 milyar doları bulan bir şirketi satın almamdan gelen geliri, medyaya ve savunma sanayine harcıyorum."
"Aydın Doğan'a çağrı, Habertürk'te Fatih Altaylı var. Oraya çıkalım. Ben servetimin kaynağını açıklayayım ama Aydın Doğan da açıklasın. İstiyorlarsa NTV'ye gidelim, tarafsız bir bölge olsun. Bana her şeyi sorsunlar ama ben de bazı şeyler sorayım. Millet hepsini görsün. Ben CNN Türk'e gitmem, o da buraya gelmez. Ama Habertürk'e çıkalım Fatih Altaylı'ya. Onun benimle husumeti var derse Oğuz Haksever'e çıkalım. Ben ona Milliyet ve Hürriyet'in neyin pahasına el değiştirdiğini sorayım. O da sorsun, Türk Medya'yı nasıl aldın? İkimiz de tanıkları çağıralım, cevaplasınlar. Ben Fettah'ı çağırayım, TMSF yöneticilerini çağırayım; o da Erol Simavi'yi (8 Haziran'da hayatını kaybetti / T24) çağırsın. "Ben ne kadar para harcadım medyaya nerelere geldim, o ne kadar harcadı nerelere geldi" oturup konuşalım. İkimiz de birbirimizin nereden geldiğini biliyoruz. Biz de siyasetçiler gibi kamu görevi yapıyoruz, 5. kuvvet diyorlar. Oturalım neyimiz var, nasıl edindik konuşalım. Ben oturduğum evi Aydın Doğan'dan satın aldım. Hukukumuz bu kadar iyiydi. Bana indirim bile yaptı. Birbirimizi çok severdik. O da bunları söylerdi. Anadolulu bir girişimci olarak ben de ona saygı duyardım. Aydın Bey beni biliyor, ben de az çok kendisini biliyorum. Kalemşörleri üzerinden beni itibarsızlaştırmayı bir kenara bıraksın, Anadolu girişimcisinin mertliğine sığan şeyler değil bunlar. Onların yaptıklarının amacı, PKK'yı aklama girişimleri. Murat Sancak'ın kurşunlanmasından 3 hafta önce beni uyardılar. KCK halk ayaklanmasıyla birlikte seni de hedefe koymuş, kendine dikkat et dediler. Sonradan suikast gerçekleşti."
"Epey zamandır Aydın Doğan’la görüşmüyoruz. Bu saldırılar başladığından beri bir araya gelmedik. En son Gezi olaylarından önce bir araya geldik. Siyasal iktidarla arasını düzeltmek amacıyla benden bir talepte bulundu. Ortak bir işadamı dostumuzun nikâhında görüştük. Aracılık ettim ve söylediklerini Cumhurbaşkanı'na ilettim. Gezi’den sonra saflarını belli ettiler, sonra bir diyalog olmadı.
"Biliyorsunuz ki sosyal ve siyasal olaylarda bir noktaya geliyor ki şahsi iradenin yapacağı bir şey olmuyor. Gezi olayları bir darbe girişimiydi. Arkasında kimlerin olduğu ayan beyan. Alman istihbartından paralel yapıya kadar birçok örgüt var arkasında. Paralel medya yargıya hakimdi. Her iş adamının işi bir gün yargıya düşer. Ben kendi payıma girişimcilerin içinden çıkıp Fethullah Gülen’e cürmün kadar yer yakarsın diye beyan ettim. Ben her şeyi göze aldım ama herkes göze alamadı. Kiminin kişisel ihtiyaçları milletin önündedir. Allah'a şükür bizim böyle bir şeyimiz yok."
"Murat’a düzenlenen suikastla bizi korkutmaya çalıştılar. Hak yolunda ne dünya malı, ne can korkusu bizi engellemez. Söz konusu vatansa bu konuda başka bir şey görmez gözümüz. Bu suikastları yapanlara da söyleriz. Bir Murat yok olsa binlerce Murat var. Ne Murat can korkusu duydu, ne de biz Murat’ı kaybederiz diye bir korku içerisinde olmadık. Dolayısıyla bizim saf duruşumuz rahatsız ediyor bazı kesimleri. Bizi vazgeçiremezler bu duruştan.
"Millilik, yağmacılığa ve emperyalizme karşı olmaktır. Doğan Grubu'nun nerede saf tuttuğu belli. Gezi bir gayri milli kalkışmaydı. PKK terörü ve Erdoğan'a karşı kurulan yüzde 60 diye sanal tabir edilen cephe gayri milli cepheydi. Millilik bu toprakları savunmaktır. Millilik bir ırkçlık değil."
"Gaflet, dalalet ve hatta ihanet, bunların üçü aynı değil. Gaflette olanlar var. Biz yaklaşımlarımızla, söylemlerimizle cepheyi büyütmeliyiz. Herkesi milli mücadeleye kazanmak gibi bir tutum izlemeliyiz. Söylediklerimiz hakaretten uzak, gerçeklere ve bilimsel verilere dayanan bir yaklaşım. Bu noktada sergileyeceğim, yapacaklarım hiddetli ve şiddetli olmamalı. Herkes günün sonunda gerçeği görebilir, hatalarından arınabilir.
"Fatih Altaylı’nın tarafsız olduğunu kastederek Aydın Doğan’la oraya çıkabileceğimi söyledim. TRT olabilir, Habertürk olabilir, NTV olabilir. Buralarda karşılıklı iddiaları var, benim de var, milletin önünde bunları tartışalım en yüce hakem millettir millet takdir etsin bunları.
"Ben AKP üyesiyim, ombudsmanıyım. Partimle ilgili ne kadar objektif olabilirim ayrı konu. 7 Haziran seçimlerinde yeterli güven veremedi AKP, millet bir alternatif de gösterdi. Belki beraber bir hükümet çıkarırız diye sonuç çıktı sandıktan. Hükümeti de salt Erdoğan düşmanlığı üzerinden kuramazdı. Bu millet sonraki seçimde ağır bir tokat atardı. Burada tek alternatif yeniden milletin hakemliğine gitmektir. Cumhurbaşkanımız büyük bir sağduyuyla çok fazla zayiat vermeden işi millete götürme kararı verli. Millet yine musibetlerden ders çıkararak kendi kararını verecektir. AKP de bu sürede eksikliklerini gidererek, milletten aldığı dersle yeniden milletin önüne çıkacak. Tam 66 gün sonra seçim sandıklarına gidilecek. Kısa zaman olmasına rağmen AKP kongre kararı aldı. Öyle zannediyorum ki AKP milletin önüne yüzde 50’leri alacak bir yapıyla çıkacak. Özeleştiri yapıp yaptığımız kongreyle halkın karşısına çıkmaya vesile olacak. AKP son 20 yılda kendi geleceğine yön verecek kurumsal bir yapıdır. Kongre boşuna yapılmaz, partimiz de değişikliklere gidecektir."
© Tüm hakları saklıdır.