Yeniçağ gazetesi yazarı ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başbakan olduğu dönemde danışmanlığını yapan Ahmet Takan, MHP’deki kurultay krizine değindi. Yazısında eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun görüşlerine yer veren Takan, Kanadoğlu’nun “MHP Genel Merkez'in seçimli kongre toplama yetkisi yok, yasalara uymalı!” dediğini aktardı.
Ahmet Takan’ın bugün (1 Haziran 2016) yayımlanan “Bahçeli'nin gerginlik stratejisinin nedeni” başlıklı yazısı şöyle:
Temel ile Dursun borç para yüzünden mahkemelik olmuşlar.
Hakim, Temel'e sormuş:
-"Oğlum, nedir konu anlat bakalım!”
-"Haçum pey. Pen ha bu Tursuna geçen sene 100 lira verdum penim paramu bi türlü vermez da.”
Hakim Dursun'a dönmüş:
-"Siz ne diyorsunuz bu iddiaya?”
-"Kim? Ha o adam mu bağa para vermuş? Valla pen oni tanımayrum bile, Haçum bey."
Bunu duyan Temel iyice şaşırmıştır. Dursun'a dönerek:
-"Tursun, ha sen şimdu peni tanımaymusun?“
Dursun:
-“I-ıh,”
Temel:
-"Haçan, sen peni tanımaysan pen seni hiç tanımayrum da.”
Temel fıkrası siyasetin MHP gündemi ile cuk oturuyor. Yazıya böyle bir giriş yapmamızın sebebi de; bundan sonra MHP Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli ve Balgat dükalığının ortamı gerginleştirme çalışmalarına hız vereceğinin iyice ortaya çıkmasıdır. Balgat'ın karanlık odalarında kurulan komploların tezahürü söylemlere bir süre daha esprili cevaplar bulunmalı. MHP ve Ülkücü hareketin içine çekilmek istenen kaos tuzağına karşı hukuki meşruiyet içinde yürünürken diğer taraftan tahriklere kapılmamalı. Hele hele gaza hiç gelinilmemeli!.. Balgat'taki saltanatın elden gittiğini görünce başka çareleri kalmadı, kaba söylemden başka.
Yargının en üst organının verdiği kesin karar ile görevlendirilen Çağrı Heyeti, MHP olağanüstü tüzük kurultayı için çalışmalarına devam ediyor. Kurultayın 19 Haziran'da yapılmasına ilişkin Çağrı Heyeti'nin verdiği kararda bence tarih kadar şu cümleler çok önemliydi;
"Kongrenin icrası hususunda Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Merkez'imiz ile tüm iletişim kanallarımız açık olacaktır.”
Saltanatın TOMA'larıyla meşru, hukuki, demokratik görevlerini yapma hakkı zorbalıkla engellenen Ülkücü camianın fertleri -dikkat edin-, "Genel Merkez" demiyorlar "Genel Merkez'imiz" diyorlar üstüne bastıra bastıra. O açıklamadaki "iletişim kanallarımız açık" ifadesinin de herhalde yoruma gerek bırakmadığını takdir edersiniz.
Hal böyle iken ne oluyor?.. TV kanallarında seviyesiz, çirkin üslubu ile her gün boy göstermesine müsaade edilen bir genel başkan yardımcısı Çağrı Heyeti'nin açıklamasının hemen ardından çıkıp, sahibinin sesi olarak ortalığa atılıyor. Ardından hemen toplanan MHP MYK'da alınan karar malumunuz. Sonra; MHP Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli, dünkü grup toplantısında -bildik- AKP'den itina ile esirgediği eleştiri üslubunu parti içinde demokratik hak arayanlara her zamanki gibi yansıtıyor. Gerginlik stratejisini en üst düzeye çıkardıktan sonra ilan ediyor, "19 Haziran'ı tanımıyorum.”
Doktor Devlet Bahçeli, 19 Haziran'ı tanımadığını söylüyor da ne oluyor?..
Hiiç!..
Her şey hukuk mecrasında yoluna devam ediyor. Şöyle bir siyasi kulisleri dolaştım. Öncelikle merak ettiğim soruya cevap aradım. Çağrı Heyeti'nin "iletişim kanallarımız açık" mesajına en azından arka kapı diplomasisi ile de bir karşılık verilmiş miydi?.. Şaşırtıcı olmayan cevabı aldım. Ne gelen vardı ne giden, ne de telefonla dahi olsa arayan. Balgat ile saray arasını su yoluna çevirenler de doğal olarak toz olmuş!.. Doktor Devlet Bahçeli'nin dünkü grup toplantısındaki tüm tahriklerine rağmen Çağrı Heyeti, MHP'yi 19 Haziran'da olağanüstü kongreye götürmek için usulet ve suhuletle çalışmalarına devam ediyor. Yargının en üst kurumunun verdiği kesin karar ve hukuk çerçevesinde 1243 MHP delegesinin gerçek muhatap olduğu çizgisinden sapmadan hazırlıklar devam ediyor. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde MHP Genel Merkezi'ne gönderilecek davetiye de (siz hukuki olarak tebligat da diyebilirsiniz-aht-) hazırlanıyordu.
Doktor Devlet Bahçeli'nin son iki grup toplantısında gerginlik stratejisinin yanı sıra dikkatimi çeken bir başka hususa da değinmek isterim. Gönderilen "hukuki destek" mesajlarının ardından birdenbire Bahçeli, AKP iktidarına ve saltanata yarım ağızla da olsa eleştirilere başladı. Devlet Bahçeli'nin bu viraj alışının 15 Mayıs Esenboğa açık hava kurultayının sonuçları ile yakından ilgili olduğunu biliyorum. O güne kadar karşılıklı verilen hukuki destek ile Tosya ve Gemerek skandallarının üstlerine nasıl yapıştığını gördüler. Hem de alanda!.. Yargıtay'ın geri çevrilemeyen kesin kararının ardından kendilerince muhalefetin daha da büyümesinin önüne geçmek için olguyu algı operasyonu ile temizlemeye çalışıyorlar. Tüm hakikatler somut belgeleriyle ortaya dökülmüşken sarayın paraleli olmadıklarını iknaya (!) gayret ediyorlar. Ama nafile!.. Her şey gün gibi ortada. Ülkücü irade ile MHP'ye çok uzaktan bakanlar bile Saray-Balgat paralelliğini iyice gördü, kavradı. Saray'ın Başkanlık zorlayışında Doktor Devlet Bahçeli'nin da vazgeçilemez yeri Tosya, Gemerek'te, Ankara Adliyesi'nin bazı odalarında belgelendi. Devlet Bahçeli'nin Saray eleştirileri artık inandırıcılığını kaybetti. Tutması da mümkün değil.Peki!.. Neden, bu virajın arkasından 10 Temmuz'da seçimli kongre hamlesi geldi? 40 yıllık hukukçular bile tahlil edemiyor. Yargıtay kararına rağmen yazılı tüm hukuk kurallarında yerini bulamıyorlar. Bence olaya çok düz bakmak lazım. Kanun kitaplarını karıştırmaya da gerek yok. Tablo çok açık ve net;15 Mayıs öncesi başlatılan hukuk cinneti operasyonlarında gerginlik stratejisi ile yeni bir safhaya geçildi. Yaratılacak tüm gerginlik ve kaos ortamı ile MHP, Saray'ın adalet mekanizmalarının önüne atılıp parçalatılmak isteniyor. Başkanlık için ama başkanlığa çakar gibi yaparak!..
***
Şimdi de sözü tarafsız bir hukuk adamına, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'na bırakalım;
"Yargıtay kararı onadıktan sonra, bir çağrı heyeti kuruldu. Bu çağrı heyetinin tespit ettiği tarih belirli bir şekilde yargının onadığı karara uygun bir tarihtir. Geçerli olan tarih odur. Ama genel merkez ayrı bir tarih söylüyor. Aslında demokrasi her şeyden önce uzlaşma, hoşgörü, tartışma hakkı ve sonuca varma sanatıdır. Elbette ki partilerin de belirli bir demokrasi usullerine uygun olması lazımdır. Kaos yaratmak değildir genel merkezlerin görevi. Şimdi bu yeni bir kaosa davetiye çıkarmak olur. Belirli bir şekilde benim tarihim bu diyeceksiniz o tarihte bir kongre yapacaksınız kendinize göre, o gidecek mahkemeye, o bozulacak ve belirli bir şekilde partiniz kan kaybedecek. Böyle bir demokrasi olmaz, böyle bir muhalefet olmaz.Mahkeme kararlarına uymayan, bunu kabul etmeyen bir siyasi parti, siyasi partiler yasasına ve anayasaya aykırı hareket ediyor demektir. Ama bunun sonucunun alınması zaman ister. Bu bir siyasi partinin kan kaybetmesi demektir. Eğer genel merkez böyle bir kan kaybını göze alıyorsa her şeyden önce kendi siyasi partisinin ilkelerine, ideolojisine ihanet etmek anlamına gelir bu. Onun için söylenecek tek şey, yasalara uygun hareket ederek çağrı heyetinin tarihini kabul edip, tüzük değişikliğine gidip ondan sonra seçim yapmak. Yapılacak iş bu. Yoksa genel merkezin bu şekilde seçimli bir kongre toplama yetkisi yok zaten."