Kültür-Sanat

Eski işleri yalamak bize yakışmaz!

Tarık Akan'ı beş yıl sonra 'Deli Deli Olma' filmiyle sinemaya geri dönüyor.

26 Ocak 2009 02:00

Tarık Akan'ı beş yıl sonra kamerayla buluşturan 'Deli Deli Olma' filmini yöneten Murat Saraçoğlu: Biz bir sevgi hikayesi çektik. Duygu yoğunluğu çok yüksek bir film ama duyguları sömüren bir durum yok!..

Kars'ta çekilen ve 17 Nisan'da vizyona girmesi planlanan 'Deli Deli Olma' filminin başrol oyuncusu Tarık Akan, "Sevdiğim bir iş gelmediği için beş yıldır film çekmiyorum. Bu senaryoyu ilk okuduğumda çok sevdim. Biz çok doğru bir film çektik... Bir sevgi hikayesi anlattık" dedi. Yönetmen Murat Saraçoğlu ise Malakan kültürü üzerinden yansıtılan hikayenin; 'duygusal ama duygu sömürüsü yapmadan' aktarıldığını vurguladı. Filmde oğlu Barış'la kamera karşısına geçen Tarık Akan, 'Deli Deli Olma'nın çekim sürecini Murat Saraçoğlu'yla birlikte Sabah'a anlattı.

Filmde hiç hata bulamazlar

* Bu projeden önce Rusya'dan Kars'a göçe zorlanan ve burada asimile olan Malakanlar'la ilgili bilginiz var mıydı? Senaryoyla birlikte mi araştırmaya başladınız konuyu?

Tarık Akan: Bir oyuncu olarak bir konuyu ele aldığım zaman köküne kadar inmek, araştırmak benim görevimdir. Araştırmalarla çok malzeme çıkarıyorum kendime. Bu filmde de öyle yaptım... 'Malakan' sözünü Kars'a gittiğim zamanlarda duyardım ama çok fazla üstünde durmazım. Bu senaryoyla birlikte Malakanlar'ın saçından ayakkabısına kadar bütün renklerini ben çıkarttım. Filmi seyreden bir Malakan, bu filmde asla bir hata bulamaz. Bu konuda çok iddialıyım!

Murat Saraçoğlu: Senaryoyla birlikte daha detaylı araştırdım Malakanlar'ı. Tabii ki 93 Harbi ve sonuçlarını gayet iyi biliyordum ama bu sosyal grupla ilgili araştırmalarım senaryoyla birlikte derinleşti. Hikâye bir yıldır elimdeydi zaten. Uzun zamandır işin ve konunun içindeyim aslında.

* Araştırmalarınıza nereden başladınız?

T.A.: Malakanlar'ın arkalarında bırakmış oldukları önemli bir kültür var. Resimleri var ve Rusya'da hâlâ yaşayan Malakanlar var. Türkiye'de de Adapazarı tarafındalar. Kars'ta artık pek kalmamış. 1962'de göndermişiz onları. Şu anda dünyadaki Malakan sayısının 3 milyon olduğu söyleniyor. Biz Türkiye'de kalanları bulup, konuştuk. Onlardan çok bilgi, malzeme, resim aldık.

Piyano yolculuğunun hikâyesi

* Neden bugün halen var olan azınlık kültürlerden değil de, olmayan bir Malakan kültürü üzerinden hareketle bir Kars filmi çekiliyor?

M.S.: Filme hikâye bazında bakarsak bir adam ve bir kadının piyano yolculuğunun hikâyesini anlatılıyor. Birarada yaşama duygusu, insan sevgisi, yalnızlık gibi birçok duyguyu barındırıyor içinde. Bu senaryoyu yazan arkadaş Karslı. Oradaki atmosferi iliklerine kadar hissederek yazmış.

T.A.: Türkiye'nin her yerine dışarıdan çok fazla akımlar girmiştir. Kars tarafından Malakanlar, diğer yerlerden Araplar, Ermeniler, Azeriler... Anadolu varolalı beri, farklı kültürlerin çok önemli bir geçiş yeri olmuştur. Her filmin bir duygusu vardır. Bu film ağırlıklı olarak gerçek bir sevgiyi anlatıyor. Sevgisizlik üzerine kurulu bir film yoktur. Bu sevginin konusu; Malakanlar ve Karslılar. Biz de bu sevgiyi çok güzel anlattık. Malzememiz de Anadolu insanı oldu.

* 'Bugün yoklar ama anılarını sevelim' sonucunu mu çıkaracağız filmden?

T.A.: Aslında o da var. Burada Türkiye'nin azınlıklara karşı politikalarının yanlışlığı da söz konusu. Şayet bizler 1962 yılında binlerce Malakan'ı Rusya'ya göndermemiş olsaydık; Kars, Erzurum, Ardahan, Hopa coğrafyası bugünkü görünümünden on kat daha güzel bir görünüme sahip olurdu. İnsanlar daha refah ve hoş yaşardı. Tabii bugün yaşamadıkları için bunu ispat edemeyiz, sadece iddia edebiliriz. Ama onların bırakmış olduğu bir kültür var ve bizler de bu filmle 'Buyrun beyler gözlerinizi açın' diyoruz. Çok doğru bir şey anlatıyoruz. Bunu bizzat yaşayan birinin elinden çıkmış bir hikâye ile azınlık kültürlerin güzelliklerini sevmeyi anlatıyoruz. İnsanların birbirini sevmesini anlatıyoruz...

M.S.: Duygu yoğunluğu çok yüksek bir film ama bu yoğunluk içinde insanların duygularını sömüren bir durum yok. Biz oyuncularda da buna çok dikkat ettik. Duyguları sömürmemeye çalıştık. Filmde var olan duygunun gerçeğini vermeye ve seyirciyi buna inandırmaya çalıştık. Bunu çok doğru yaptığımıza da inanıyorum...

Öngörülerimde manyağımdır!

Bu filmle ilgili hedefiniz ne?

Tarık Akan: Ben senaryoyu ilk okuduğumda, hikâyeyi çok sevmeyi hedeflerim. Eğer sevdiysem, onu benim elimden kimse alamaz! Bunu ilk okuduğumda çok sevdim. Zaten ne kadar haklı çıktığımı da göreceğiz. İddialı konuşuyorum ama ben manyağımdır biraz... Öngörülerim konusunda manyak bir tarafım vardır benim.

Güzel bir hatıra olacak

* Piyano çaldığınız sahne, bütün hikâyeyi ve duyguları birbirine bağlıyor. Kars'ta piyano dinlemeyi sevdiler mi?

Anadolu köylüsü piyanoyu daha görmemiştir. Televizyonlarda görmüştür ama onun ne menem bir şey olduğunun farkında değildir. 'Niye olsun ki?' diye de düşünülür. Farkında olmaması acı bir şeydir ve bu Türkiye'nin sorunudur. Eğitim anlayışı bu kadardır işte! Burada insanların hiçbir suçu yok. Bunlar tamamen idarenin suçu. Kars'ta bir piyanonun yolculuğunu anlatmak işte bu yüzden daha anlamlı...

* Sizinle birlikte kamera karşısına gecen oğlunuz 'Barış' nasıl bir iş çıkardı?
Barış'ın hep yanındaydım, hiç bırakmadım. Ondan tabii ki olağanüstü şeyler beklenmez. Kafasını takar da bu işe girerse dersini alır, okulunu okur. Başka türlübu işin altından kalkılmaz. Ama orda bulunması güzeldi tabii. Barış şu anda Amerika'da master yapıyor. İki yıl sonra döndüğünde, kendi kararlarını kendisi verir zaten. Bu film bizim için çok güzel bir hatıra olarak kalacak.

Hababam'ı dönüp yalamak bize yakışmaz!

* Oynadığınız karakterlerde hep problemli adamları tercih ediyorsunuz. Cüneyt Arkın bile dünyayı iki kere kurtardı; siz 'Hababam Sınıfı' gibi işler yapmayı düşünmediniz mi?

T.A.: Oyunculuk kariyerimde daha çok derdi olan, problemli adamları oynamaktan hoşlandığım konusunda haklısınız. Ben beş yıldır sevdiğim bir iş elime gelmediği için film yapmıyorum. 'Hababam Sınıfı' bir dönemdi; görevini yaptı ve tamamladı. Biz 12'den hedefi vurduk ve o işi zirveye çaktık, bıraktık. Şimdi vurduğumuz şeye geri dönüp, onu yalamak bize yakışmaz. Onu başkaları yapsın, artık ne yapacaklarsa...

* İlk yönetmenlik deneyiminiz 'Solo'yı bitirecek misiniz?
T.A.: 'Solo'yu bir süre için kapattım ama önünde sonunda çekeceğim bir iş o benim için. Önümde yeni işler, yeni projelerim var. 'Solo'nun jeneriğini ve finalini çektim ama maddi problemlerden dolayı yarım bıraktım. Şu an elimde başka bir iş var. Nazım Hikmet'in 'Memleketimden İnsan Manzaraları'nı film yapmaya çalışıyorum. Başka bir Nazım filmiyle ilgili de oyunculuk görüşmelerim var.

* Kültür Bakanlığı'nın 12 Eylül filmleriyle ilgili ödenek çıkarma konusunda dikkat gösterdiğini, projeleri titizlikle incelediğini düşünüyor musunuz?
T.A.: Benim öyle bir derdim yok. Ben prodüktör değilim, çekeceğim işe bakarım. Yönetmenliğe soyundum, para bulamadık; beceremedim. Kültür Bakanlığı'nın yargısı beni hiç ilgilendirmiyor.


'Deli Deli Olma'da olaylar şöyle gelişiyor: 93 Harbi sonrasında Çar'ın Rusya'da yaşamasını istemediği Malakan kavminin bir kısmı Kars'a göçe zorlanır. Göç edenler arasında Mişka'nın (Tarık Akan) ailesi de vardır. Filmde Mişka 70'li yaşlardadır. Bir zamanlar köyün değirmenini işleten Mişka, modern makineler çıktıktan sonra maddi sıkıntıya düşmüştür. Köyün huysuz ihtiyarı Popuç ise (Şerif Sezer), Mişka'dan nefret eder. Köylüler bir zarar görmedikleri hatta sevdikleri barışçı, yardımsever Mişka ile Popuç arasında kalmışlardır... İki yaşlı geçmişlerini sorgulayınca aralarındaki büyük sır ortaya çıkacaktır.