Irak’ın başkenti Erbil'e atanan ilk başkonsolos olan Aydın Selcen, dönemin Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’ndan aldığı ilk talimatın "Türk okullarına sahip çıkmak" olduğunu söyledi.
“Barış Süreci’ni dinamitleyen, Güneydoğu’da Kürtlerin siyasi temsilcilerini ellerine plastik kelepçe takıp sıraya dizen Gülenciler olduğunu” belirten Aydın Selcen, “Kazınıp atılan Gülencilerden doğan boşluğu polis teşkilatımızdaki bu defa Menzilcilerle dolduruyormuş devletimiz. Hani ‘benim oğlum bina okur, döner döner baştan okur’ diye bir söz vardır, durum bana çağrıştırdı” ifadelerini kullandı.
Aydın Selcen, Gazeteduvar'da yayınlana "Menzil, Kürtler, Selefilik" başlıklı bugünkü (6 Eylül 2017) yazısı şöyle:
"Gülencilerle iktidarın işbirliği nasıl kimin kimi kullandığı konusunda bir kavgaya dönüşüp, 250 şehit verdiğimiz menfur bir darbe girişimiyle nihayet infilak ettiyse, şimdiki türlü tehlikeli yakınlaşmaların da hayra vesile olması beklenemez. İktidar mücadelesi olur. Ama memurla hükümet arasında olmaz. Tarikatla, devlet arasında olmaz. Hele çağdaş bir devlet bürokrasisiz olamayacağı gibi, tarikatlara hele hele güvenlik gibi şiddet tekeline dair bir temel resmi hizmet ihale edilerek hiç olmaz.
Barış Süreci’ni dinamitleyen, Güneydoğu’da Kürtlerin siyasi temsilcilerini ellerine plastik kelepçe takıp sıraya dizen Gülencilerdi. Kazınıp atılan Gülencilerden doğan boşluğu polis teşkilatımızdaki bu defa Menzilcilerle dolduruyormuş devletimiz. Hani 'benim oğlum bina okur, döner döner baştan okur' diye bir söz vardır, durum bana çağrıştırdı.
Aynı Gülenciler, devletin yapmadığı işi yapıp Irak Kürdistanı’na 1994’te gitmişti. Orada okullar, hastaneler kurdular. Benim gibi 'alnı secde görmemiş' bir orta düzeyli bürokratın 2010 Mart ayında Türkiye’nin ilk başkonsolosu olarak atandığı Erbil’e giderken bakanından aldığı daimi talimat 'Türk okullarına sahip çıkmak'tı.
Tabii benim gibilerin ne daha sonra Ankara’da başlayan AKP-FETÖ iktidar mücadelesinden ne FETÖ’nün TSK’daki planlarından haberdar olmamız mümkün değildi. Gördüğümüz o arada Gülen’le iltisaklı oldukları rivayet edilen isimlerin kadrolaşmada ve bakanın çevresindeki kalem müdürlüğü, müşavirlik gibi konumlarda köşe taşlarını tutmaya başladıkları, kariyerlerinde de roket gibi yükselişe geçtikleriydi.
Bizim gibilerin aldıkları talimatı uygularken, deyim yerindeyse, ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmaları da mümkün değildi. Örnekse sık sık Erbil’e bakan ziyareti olurdu. Gülenciler neredeyse Ankara’dan devreye girip ziyaret programını kendileri organize etmeye ve konuk bakanın yine neredeyse yarım gününü Gülen Okulları’ndan birinde geçirmesini temine uğraşırlardı. Siz 'devletin resmi temsilcisi' sıfatınızla usturuplu biçimde de olsa işe el koyduğunuzda ise diş gıcırdatan bir düşmanlıkla karşılaşırdınız."