15 Temmuz Darbe Girişimi

Eski ÇEV Başkanı: ABD'de evime 2 FBI ajanı geldi ve "Gülen'i CIA koruyor" dedi

"173 ülkede terörist olarak arandım, bu ne kadar acı bir şey biliyor musun?"

05 Ekim 2016 10:46

Eski Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer, 1999 yılında Fethullah Gülen kasetlerini yayınladıktan sonra derneğin yönetim kurulunun DGM'de PKK'ya yardımdan yargılandığını belirtti. 2009'da Troid kanseri tedavisi sebebiyle gittiği ABD'de bulunduğu sırada derneğe baskın olduğunu söyleyen Yaşer, "Çok zorlu günler geçirdik, 173 ülkede terörist olarak arandım, bu ne kadar acı bir şey biliyor musun?" dedi. Yaşer, o günden beri ABD'de olduğunu hatırlatarak "Evime 2 FBI ajanı geldi. Dediler ki 'CIA Fethullah Gülen'i koruyor, ama biz her şeyi biliyoruz ve farkındayız' Ne kadar şaşırdım anlatamam. FBI, CIA'nin bir projesi olduğunu biliyordu her şeyin" iddiasında bulundu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Obama Gülen'i iade etmek istiyor" demişti:

Gülseven Yaşer'in Sözcü gazetesinden Özlem Gürses'e verdiği söyleşi şöyle:

– 1999'da ATV Haber'in yayınladığı Gülen kasetlerini bize rahmetli Org. Kemal Yavuz getirmişti. Ona da siz mi vermiştiniz o görüntüleri? 

Evet. Her şey 1998'de iki eski cemaat mensubu gencin, bize, yaşadıklarını anlatmasıyla başladı. İsmail Özdemir ve Serhat Özkan, Vakfa gelerek Işık Evleri ve Gülen Cemaati gerçeklerini anlattılar. Bu bilgiler ışığında biz “Hocanın Okulları” isimli kitabı hazırladık.

– O sırada davalar başlamış mıydı?

Tabii, kitap çıkınca kıyamet koptu! Bu çocukları da korkuttular, ikisi de ortadan kayboldu. Hayatta mahkeme görmemiş bizlere, 11 dava açtılar.

"Ne acılar çektik tahmin edemezsiniz"

– Nerede acaba bu çocuklar şimdi? 

Hiç bilmiyorum. Kitap çıkınca biz Hulki Cevizoğlu'nun yayınına katıldık, bu sefer o meşhur kasetler geldi elimize. Bursa'dan bir çocuk aradı, “Mustafa” diyorum ben ona, adını biliyorum aslında ama söylemek istemiyorum. Onun getirdiği kasetleri önce Show'a, Star'a götürdüm, hiçbiri ilgilenmedi, yayınlamadı. En nihayet Kemal Yavuz'dan rica ettim, Ali Kırca'ya ulaştık. Kasetler yayınlandı. O andan itibaren ne acılar çektiğimi tahmin edebilirsin.

"FETÖ medyası bize sürekli saldırıyordu"

– Ne oldu mesela? 

Evim defalarca kurşunlandı, failler bulunamadı. Bu arada denetimler geliyor maliyeden, FETÖ medyası sürekli “ÇEV'i kapatın” diye baskı yapıyor. Biz çocuklara burs verirken soruyormuşuz, “Siz Cumhuriyet'e bağlı mısınız?” diye. Evet, çünkü biz bu parayı bunun için vakfettik. İstanbul Emniyeti'nden bana randevu aldı Sadettin Tantan, derdimizi anlatmak için. Müdür Yardımcısı Ramazan Akyürek'ti! Nereden bileyim, anlattık. Bir hafta sonra bir adam geldi Emniyet'ten “Teşkilatın tümünü Fetullahçılar ele geçirdi, size yardımcı olmak istiyorum” diye. Meğer kütüphanemize PKK broşürleri koymuş, baskın yaptılar, Yönetim Kurulumuz DGM'de PKK'ya yardımdan yargılandı.

"Ses kayıtları, ifadeler her şeyi aldılar..."

– O dönemde PKK ile FETÖ'nün bir bağlantısı var mıydı acaba? 

Zannetmiyorum, sonradan ittifak yaptılar. PKK'nın olduğu yerlerde Fetullah okullar açtı. PKK her yeri yakarken bu okullara hiçbir zarar vermedi.

– Nasıl ve niye gittiniz ABD'ye? 

Bütün bu olaylar sonunda tiroid kanseri oldum. Tedaviye başladım. Nüks ediyordu, hâlâ boğazım kötü. 2009'da tedavi için Amerika'ya gittim. Yaşar, eşim yani, beni almaya geldi, tedavi bitecek döneceğiz. 13 Nisan'da sekreter telefon etti, “Sizin evde ve vakıfta arama var” diye. Ne bir yetkili, ne bir avukat, 3 gün 3 gece didik didik etmişler her şeyi… Aramalarda, o çocukların bize anlattıkları, ses kayıtları, ifadeler, basın toplantıları, kitabın notları, her şeyi almışlar ve imha etmişler.

– Hiçbiri yok yani bugün… 

Hiç. Anlaşılan bu aramaların nedeni buydu, kendileri ile ilgili suç unsurlarını ortadan kaldırmak. Bu olayları öğrendikten sonra nasıl gelip bunlara teslim olursunuz? Zaten tedavim de devam ediyordu. Çok zorlu günler geçirdik, 173 ülkede terörist olarak arandım, bu ne kadar acı bir şey biliyor musun? Interpol reddetti, 3 defa. Bir hakim Cihan Kansız, Amerika'ya bile gelmeye kalktı benim için. Interpol yine reddetti, bu siyasi bir davadır diye…

– Kaç senedir Amerika'dasınız?

6 yıl 8 ay. Her günü, her ayı sayıyorum. Bu arada kızımdan torunum oldu, onu bile göremedim. Türkiye özlemi, vatan özlemi bize öyle bir işlemiş ki, kahredici bir şey.

– Hakkınızda yazılar yazanlar bugün hapiste. Ne hissediyorsunuz bunları okuyunca, görünce? 

Ben artık kimsenin şu ya da bu şekilde acı çekmesini istemiyorum. Bunlar uygar bir ülkeye yakışmayan şeyler. Ama bu kişiler, Nazlı Ilıcak, Altan kardeşler, Cengiz Çandar Türkiye'nin bu kardeş kavgasına sürüklenmesine neden olan kafalar. Bizlerin çabalarını iktidara yaranmak adına aşağıladılar, dalga geçtiler. Türkiye'yi, Türkiye'nin bütün çağdaş değerlerini harcadılar. Laiklik gibi, olmazsa olmaz bir değeri harcamak için her türlü imkanı kullandılar. Çok suçlular…

"Gençlerimizi birer fay hattıyla ayırdılar"

– Bundan sonra ne olur Türkiye'de, siz ümitli misiniz? 

Eğer olayları sadece seyredersek Türkiye'nin geleceği çok karanlık gözüküyor bana. Çocuklar arasında öyle bir ayrım gerçekleşti ki… Bir tarafta Atatürkçü çocuklar, diğer tarafta dini kurallarla yetişen çocuklar. Aralarında resmen bir fay hattı var.

"2 FBI ajanı evime geldi ve 'Gülen'i CIA koruyor' dedi"

– Ne tuhaf değil mi, emperyalizme karşı savaşırken kendinizi Amerika'da buldunuz? 

Amerika beni siyasi mülteci olarak kabul etti. “Sana asla oturma izni vermezler” dediler, o sırada Obama ve Erdoğan'ın arası çok iyi. Ama öyle belgeler çıkardık koyduk ki, mülakatı yapan hukukçu, kahroldu kaldı. Oturma müsaadesi aldık, fakat günler geçmek bilmiyor. Bir gün ben attım kendimi sokağa, dolaşıyorum. Eşim Yaşar'a telefon açtım, “Ben keyif yapacağım, unutmak için” derken, Yaşar dedi ki “Gülseven, eve iki FBI ajanı geldi, şu anda buradalar.” İnanmadım tabii, atladım arabaya. İki tane pırıl pırıl, tertemiz giyinmiş genç adam, FBI'dan.

"ABD, Gülen'i vermez başka ülkeye yollar"

– Neden geliyorlar? 

Çünkü ben terörizm suçlaması ile orada bulunuyordum. Dediler ki “sizi tanımaktan çok mutlu olduk, maalesef CIA Fetullah Gülen'i koruyor, ama biz her şeyi biliyoruz ve farkındayız.” Ne kadar şaşırdım anlatamam. FBI, CIA'nin bir projesi olduğunu biliyordu her şeyin. Kartlarını bıraktılar “hukuken güvendesiniz, sizi burada kimse rahatsız etmez” dediler. Hayretler içinde kaldık, teşekkür ettik, gönderdik.

– İade eder mi sizce ABD Gülen'i? 

Etmez, edemez. Ama başka bir ülkeye gönderebilir diye düşünüyorum. Zaten mahkeme süreci de çok uzun sürecektir.

– Şu anda vakıf ne durumda? 

O gençlerle bizim bağımızı koparmak için her şeyi yaptılar. Ama vakfımız açık, burs programı devam ediyor. Bu vesileyle bir de çağrıda bulunayım, hiçbir şey yapamıyorsanız, bir öğrenciye destek olun. ÇEV olur, ÇYDD olur, bir çocuğun elinden tutun. Bu bizim Atatürk'e olan borcumuz, Cumhuriyet'e olan borcumuz. Fetullah çok sinsice ve hiç denetimsiz kurduğu Işık Evleri ile hareketini bu noktaya getirdi. Eskinin pas tutmuş fikirleri ile bugünü dizayn etmeye çalışanlar bu okullardan çıkanlar.

– O zaman geleceğimiz daha da kötü. Çünkü şimdi eğitim tamamen bu oldu ve birkaç iyi okul da yok ediliyor… 

Cumhuriyet'i yenmek adına kendilerini yok eden bir kitle, nerede okuyacak onların da çocukları? Çok yazık. Cehalet, insan potansiyelini ve enerjisini yok eden en büyük düşman. Türkiye'de cehalet aldı yürüdü. İsmail anlatırdı, “Hocam, Fetullah'ın şu anda 4 milyon çocuğu var.” Bakın daha o tarihte, 1998'te Milli Eğitim Gülen'in elindeydi. Hepsi çok yoksul, Anadolu çocukları bunlar. İsmail ile Serhat'ın anlattıklarına göre Atatürk'ün heykeline her sabah mecburi tükürtüyorlarmış bu çocuklara, düşünün.

– Devlet nerede bu sırada? 

Devlet hikaye! Demirel dönemi ve hepsi, tarikatlara dayandılar oy almak için. Ecevit dahil. Biliyor musun o sözünü ettiğin Fetullah kasetlerini biz ilk Ecevit'e gönderdik, izlemedi bile! Biz, bu sonucu çok evvelden söyledik, iş dünyasına kaç mektup yazdık…

– İş dünyası neden dikkate almadı bu uyarıları? 

Çünkü çıkarları her şeyin önünde… Çok sağlam bilgiler, kanıtlar gösterdik onlara, sayısız toplantı yaptık. Eğitim Komisyonlarına katıldık, anlattık, dedik ki “Yeşil sermaye denen bir şey var, bütün okulları ele geçiriyorlar, gelecek çok korkunç.” En sonunda TÜSİAD temsilcisi bize dedi ki “Peki bu okullar kârlı mı, onu söyleyin asıl!” Var mı ötesi, ne denir buna?