Medya

Eski AKP milletvekili Ocaktan: '60 yıl önce Türkiye’yi durduranların bugün, üçüncü kez durdurmak istemesi' yaklaşımıyla yandaş kalemler bir bakıma AK Parti iktidarını suçluyor

01 Haziran 2020 11:25

Eski AKP milletvekili ve  Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, “60 yıl önce Türkiye’yi durduranların bugün, üçüncü kez durdurmak istemesi” benzeri yaklaşımlar tam da bu ruh halinin en bariz göstergesidir. Doğal olarak darbe tehlikesi ordudan geleceğine göre, TSK içinde hala böyle bir tehlike var demektir. Aslında bu anlayışı dillendirenler, bazı süslü cümlelerin arkasına saklanarak açıkça 18 yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidarı suçlamaktadırlar. Bir bakıma yandaş kalemler AK Parti iktidarını suçluyorlar yani... Öyle ya, eğer hala darbe tehlikesi ortadan kaldırılamadıysa, aydan birileri gelip bu darbeyi önleyemeyeceğine göre demek ki iktidar görevini yapmıyor demektir." düşüncesini dile getirdi. 

Ocaktan, "Ama hayır, bu 'yeni muhafazakâr-ulusalcı' tayfanın derdi başka... Bunlar kendilerini 'vatanın has evlatları', farklı düşünenleri de Türkiye’yi durdurma planları yapan dış güçlerin ajanı olarak gördükleri için, bir bakıma kendilerini hayali darbe senaryoları üretme memuru olarak görüyorlar." görüşünü savundu. 

Ocaktan, "Yeni dönemde ulusalcı damarı güçlenen muhafazakarlar öylesine bir savrulma yaşıyor ki, memlekette olup biten her şeyi 'hainler-vatanseverler' parantezi içine hapsederek gözlerini gerçeklere bilerek kapatmayı tercih ediyorlar. Düşünün ki 15 Temmuz gibi bir ihaneti yaşadık, ama ne hikmetse bu ulusalcı fantezileri üreten muhafazakarlar, 'Kim bu örgütü devlette besleyip büyüttü, orduda FETÖ’cü oldukları bilinen generalleri bile bile kim terfi ettirdi?' sorusunu sorma faziletini bile gösteremiyorlar. Sayıları az olmakla birlikte sesleri herkesten çok çıkan ulusalcı muhafazakarlar duymak istemese de, Büyük Türkiye idealini sabote edenleri açıkça anlatmakta yarar var." ifadesini kullandı. 

Ocaktan, "Kim ki bu ülkede herkesin kendisini güvende hissedebileceği bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasına engel oluyorsa, şeffaf, hesap verebilir bir iktidar oluşturamıyorsa o 'büyük ülke' istemiyor demektir. Kim ki liyakate, bilime kaliteye ve akademik özgürlüğe inanmıyorsa, o 'büyük ülke' istemiyor demektir. Kim ki ifade özgürlüğünün önüne dikenli teller örüyorsa, basın özgürlüğünü yok sayarak düşünenleri hapishanelerle ödüllendiriyorsa(!), o “büyük ülke” istemiyor demektir. Kim ki ayrımcı ve ötekileştirici söylemlerle toplumsal barışı ve kardeşliği zehirliyorsa, o 'büyük ülke' istemiyor demektir. Kim ki farklılıkları zenginlik olarak değil, gerilim aracı olarak görüyorsa, o 'büyük ülke' istemiyor demektir." değerlendirmesinde bulundu. 

Yazının devamı için tıklayın