Gündem

Eski AKP'li vekil Uslu'dan İstanbul Sözleşmesi yorumu: Cinsel yönelim ve geleneksel değerler kalkanının ardında nafaka hakkı ve erken yaşta evlilikler de var

11 Ağustos 2020 12:52

Muhafazakar kadın derneklerinden Sosyal Araştırmalar Platformu’nun (ASAP) İstanbul Sözleşmesi’ne için yaptığı destek açıklamasına imza atan AKP 22 ve 24. dönem milletvekili Zeynep Karahan Uslu, Ak Parti’nin sözleşmeden çekilme kararı almayacağı kanaatinde olduğunu belirterek, "Cinsel yönelim ifadesini birkaç başka ifadeyi cımbızlayarak ifadelerin de tam olarak istismar edilmesiyle oluşturulan söylem ve argümanlarla süslenen ve daha sonra geleneksel değerlerimiz ve dini değerlerimiz üzerinden koruma kalkanı oluşturulan bu söyleme, bir bakışın ardında sadece İstanbul sözleşmesi yok. Nafaka hakkı da var, erken yaşta evlilikler de var ki bu çocuk istismarıdır bu da ayrı bir çerçeveleme yaklaşımıdır.

RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası’na konuk olan Uslu, şunları söyledi: "İstanbul sözleşmesi olarak ifade edilen bu sözleşme özü itibariyle kadınları aile işi şiddet başta olmak üzere her türlü şiddet eyleminden korumak üzere düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşme. İçinde oldukça kapsamlı bir şekilde şiddeti tanımlamakla birlikte önleme mekanizmaları ve ülkelerin bunu gerçekleştirmediğinde ilk defa uluslararası bir düzlemde de bedel ödediği hukuki bir metin. Bana göre bugün itibariyle İstanbul sözleşmesi üzerinden yürütülen tartışmanın gerçekte ne olduğuna bakmak gerekiyor. Sadece sıklıkla ifade edildiği gibi aileyi mahvedici, ailesiz bir toplum, üçüncü cins diye ifade edilen bu da ayrıca sorunlu bir kavramlaştırma ama kadınlık ve erkeklik rollerinin yeniden tanımlanacağı hatta tanımlanamayacağı gibi hatta matruşka misali içinden sürekli matruşka çıkardıkları ve son noktada modern dünyanın değerleriyle çatışan ve dönüşen dünyanın içerisinde kendi değer yargılarının ve insan, toplum, hayat, kadın, erkek tasavvurlarının artık başka adil ve demokratik reformda rahatsızlık duyan bir bakışın varlığını görüyorum. İstanbul sözleşmesinin içerisine baktığımız zaman cinsel yönelim ifadesini birkaç başka ifadeyi cımbızlayarak ifadelerin de tam olarak istismar edilmesiyle oluşturulan söylem ve argümanlarla süslenen ve daha sonra geleneksel değerlerimiz ve dini değerlerimiz üzerinden koruma kalkanı oluşturulan bu söyleme, bir bakışın ardında sadece İstanbul sözleşmesi yok. Nafaka hakkı da var, erken yaşta evlilikler de var ki bu çocuk istismarıdır bu da ayrı bir çerçeveleme yaklaşımıdır.

"Çevrelerindeki sosyal değişimden bence ürküyorlar"

Herkes değil ama pek çokları kendi çocukları da dahil olmak üzere çevrelerindeki sosyal değişimden bence ürküyorlar. Buna nasıl bir karşılık verecek? Nasıl bir karşılıkla yönetebiliriz süreci? Yönetmek kavramı haklı mıdır haksız mıdır bu bir hak mıdır bu da ayrıca tartışılabilir. Sonuç itibariyle bir değişim var ve bu değişimi nasıl karşılayacaklar? Bu değişimle baş edilebilir mi?, değişimi durdurmak ki ben durdurulabileceğine zaten inanmayan biriyim ki tarihte bunu zaten kanıtlamıştır ama değişim yavaşlatılabilir mi? Bugün itibariyle yapılmak istenen tam da bu. İstanbul sözleşmesine karşı olanların da özü itibariyle kötücül olduğu kanaatinde de değilim. Dünya tasarrufları var, hayat tasarrufları, insan tasarrufları. Bu tasarrufu devam ettirebilmek adına tercih nasıl olmalıdır?

"Toplum nezdindeki kabulü güçlenecek"

Ak Parti’nin çekilme kararı almayacağını kanaatindeyim. Toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi asıl itibariyle bana göre medeniyet eşiği, demokrasi eşiği. Bu eşikten atlamış bir Türkiye’nin tekrar geriye doğru bir eşik atlaması yapacağı kanaatinde değilim. Hiçbir ülke şimdiye kadar sözleşmeden çıkmadı. Avrupa Birliği süreci her ne kadar şu an donma noktasına gelmiş olsa bile Türkiye için kısmı ilerlemelerle de olsa süre gelen bir real sürecinde olduğunu ve hepsinden önemlisi AK Parti da kendi seçmeni ve toplumun yarısının ‘yaşamsal menfaatlerini’ ilgilendiren bir sözleşmeden çekilemeyeceği kanaatindeyim. Çıkış tehlikesi görmüyorum. AK Parti, muhafazakar ve demokrat kimliğiyle kendisini başlangıcından itibaren bir şekilde konumlandıran bir parti. Duruşu da bu şekilde. Açıkça kendini deklere eden kişi ya da grupların da desteğini düşünecek olursak aynı durumun izdüşümünün AK Parti’nin genel seçmen tabanında da var olduğu kanaatindeyim. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir araştırmada önemli bir kısmı sözleşmeden haberdar değil. Sözleşme metninden haberdar olanların içerisinde sözleşmeye desteği yüksek olduğunu bir veri olarak ortaya koymak gerekiyor. Yapılacak en doğru hareket sözleşmenin gerçekte neye karşılık geldiğini, yani hakikati söylemeye devam etmek gerekiyor. Ne sözleşmeden çıkış olur ne de toplum nezdindeki kabulünün düşeceğini düşünüyorum. Tersine güçlenecektir. Bunu sadece kadınları kastederek söylemiyorum, içinde adalet duygusu barındıran erkekler açısından da kabul görecek bir metin olduğunu düşünüyorum.”