Seçim hükümetinde AB Bakanı olarak görev yapan Beril Dedeoğlu, "Türkiye’nin yeniden diğer bölgesel oyunculara ağırlık vermesi gerekiyor" dedi. Dedeoğlu, "Bu diğer oyuncuların başında da öncelikle İsrail’in olduğunu, ardından Mısır’ın ve hatta Libya’nın geldiğini söylemek mümkün" ifadesini kullandı. Dedeoğlu, Star'daki yazısında "Adı geçen ülkelerdeki iktidarlar, kendileri için çok daha büyük avantajları olacak bu işbirliğine uygun politikalar uygulamaktan imtina ettikleri sürece de Rusya’nın ilerlemesi durdurulamayacak, çatışma riskleri de artacak" dedi.
Dedeoğlu'nun Star'da "Stratejik zorunluluklar" başlığıyla yayımlanan (16 Aralık 2015) yazısı şöyle:
Uluslararası sistem hızla değişirken hiçbir devlet değil sistemi, yakın çevresini bile tek başına şekillendirme imkanına sahip değil. Zaten var olan keskin rekabet de, kimin kiminle işbirliği yaparak sistemi belirleyeceği kavgasına dayanıyor. Yeni ittifaklar konusu hem devletleri hem örgüt ya da grup gibi oyuncuları kapsıyor; hem de haritalar dikkate alınarak yaşama sokulmaya çalışılıyor.
Haritalar söz konusu olduğunda ise konu stratejik alanlara, geçitlere dayanıyor. Stratejik alanlar, enerji kaynaklarının ya da zenginliklerin yoğunlaştığı yerler değil; buralara en kısa ve en az maliyetli biçimde ulaşma alanları. Zenginliklere ulaşma ise ille gidip buraları ele geçirme, işgal etme anlamına gelmiyor. Her ne kadar Rusya bunun tersine girişimlerde bulunsa da, esas eğilim geçerliliğini koruyor. Bu eğilim, zenginliklerin bulunduğu bölgelerdeki oyuncularla ortaklık kurarak buralara ulaşmak ve her şeyi alma politikası yerine, zenginlikleri paylaşarak kazanmak.
Bu genel eğilim içinde işbirliği kuran oyunculardan en az birinin devlet olduğunu, her ortaklığın da ikiden fazla oyuncu arasında kurulduğunu hatırlatmak gerekiyor.
İttifaklar değişti
Türkiye, hem stratejik bir bölgede hem de yeniden kurulan ortaklıkların coğrafyasında. Dolayısıyla çevresindeki hemen her ülke ya da grupla sorunlar yaşaması son derece doğal. Zira yakın geçmişte kurulmuş ortaklıklar değişiyor ve yeni ittifaklar kuruluyor.
Hatırlayalım. ABD, Irak Kürdistan bölgesi ile ittifak kurmuş, Bağdat yönetiminin İran-ABD ilişkilerini dengelemesi öngörülmüş, İran’ın ‘Batı’ dünyası ile ilişkilerinin normalleştirilmesi beklenirken Şam yönetiminin de Türkiye üzerinden ‘Batı’ya kazandırılması öngörülmüştü. Bu dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkileri donmuş, İsrail ile arası açılmış, Rusya ile stratejik işbirliği artmış, Kürt açılımı başlamıştı.
Şimdi ise Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin canlanması, Kıbrıs sorununda tünelin ucunun görünmesi gibi olumlu gelişmeler yaşanırken, Rusya, İran, Irak ve Suriye yönetimleriyle çatışma ve Kürt açılımının dondurulması söz konusu. Bu da, yeni dönemdeki yeni ittifakların hem biçimini hem niteliğini hem de etkinliğini belirleyecek en önemli oyunculardan birisinin Türkiye olduğunu göstermeye yetiyor.
Müttefikler değişiyor
Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerinin, sancılı ve zorluklarla dolu da olsa olumlu bir fotoğraf verecek düzeyde olduğu söylenebilir. Ancak ‘batı’ ittifakı, tek başına Irak-Suriye krizlerini ve İran-Rusya etkilerini bertaraf etmeye yetmiyor; Türkiye’nin yeniden bölgesel işbirliği kuracak oyunculara ihtiyacı bulunuyor.
Yeniden işbirliği konusuna öncelikle tüm bölgedeki Kürt halkları giriyor; ama ne yazık ki bu gerçeği göremeyen gruplar, uyguladıkları şiddetle başkalarının da görmesine engel oluyor. İçerideki ve dışarıdaki Kürt halklarının Ankara ile ilişkilerini geliştirdiklerinde, bunun Türkiye-Batı ilişkilerine katkısı olacağına ve daha demokratik bir bölgesel rejime işaret ettiği gibi, Rusya-İran ekseninin hareket alanını daraltacağına da kuşku bulunmuyor. Ancak bu konuda bazı Kürt gruplarının hala tercihlerini değiştirmediği anlaşılıyor.
Bu koşullar altında Türkiye’nin yeniden diğer bölgesel oyunculara ağırlık vermesi gerekiyor. Bu diğer oyuncuların başında da öncelikle İsrail’in olduğunu, ardından Mısır’ın ve hatta Libya’nın geldiğini söylemek mümkün. Adı geçen ülkelerdeki iktidarlar, kendileri için çok daha büyük avantajları olacak bu işbirliğine uygun politikalar uygulamaktan imtina ettikleri sürece de Rusya’nın ilerlemesi durdurulamayacak, çatışma riskleri de artacak.