Eski AA Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "İçinde bulunduğumuz cinnet halinin, mesleki yozlaşmanın ve mahalle kavgalarının geçici olduğunu bilmenizi isterim. Deniz seviyesinin altında bu kadar kalınmaz, illaki nefes almak için yukarı çıkılacak. Yoksa hepimiz boğulacağız" dedi.
Öztürk'ün Yeni Şafak'ta "Yazar-okur ilişkisi değişti mi?" başlığıyla yayımlanan (29 Eylül 2015) yazısı şöyle:
Bayramda söylediğimi yaptım; köşe yazarlığı ve okur üzerine kafa yordum. Yeni durumların, yeni ilişki biçimlerinin geliştiğini fark ettim. Kanaatlerimi, vardığım sonuçları paylaşayım sizinle.
Köşe yazarı kimdir?
Köşe yazarının ne olduğu konusunda bir kafa karışıklığı ve belirsizlik var. Mesela köşe yazarları aydın, düşünür, entelektüel sınıfına mı girer yoksa gazeteci sınıfına mı? Konu tartışmaya açık, buyurun.
Bence ikisi de değildir. Köşe yazarlığı, ne gazetecilik ne de aydın faaliyetidir. Gerçi Türkiye'de çok iyi aydınlar ve entelektüeller köşe yazarlığı yaptı. Ancak, aydınların, düşünürlerin köşe yazarı olması yanlış bir şey. Her hafta birkaç yazı yazan düşünür, gündelik tartışmalara kayar, derinliğini kaybeder ve sığlaşma tehlikesi yaşar. Bunun bir çok örneğini medyada gördük.
Ayrıca sanatçıların, mankenlerin, şarkıcıların, spikerlerin, Twitter fenomenlerinin ve iş adamlarının, yani mesleği yazı, kelem ve gazetecilik olmayan insanların da köşe yazarlığı yapması doğru değil. Bunlardan çok verim alınmadığı görüldü. Türkçe'yi katleden mi dersin, kelimelere işkence eden mi dersin, akla zarar yorumlarla saç baş yoldurtan mı dersin, hepsini gördü bu meslek. Tabii kimin köşe yazarı olacağı, kimin olmayacağına bir köşe yazarı karar vermemeli, kimseyi beğenmezler genelde, sayfalar boş kalır.
Aydın ve gazeteci arasında bir yer
Köşe yazarları, gazetecilerle, aydınlar arasında bir kategoride duruyor bence. Ne aydın, ne de günlük haber peşinde koşan gazetecidir. Aslında gazetecilik mesleğinde ilerlemiş, fikri yönünü geliştirmiş, olaylara farklı yönlerden bakan, yorumlarıyla meseleleri anlaşılır yapan insanlar, daha iyi köşe yazarlığı yapar. Tabii ki mesleğe dışarıdan gelen iyi köşe yazarları da vardır, saygılıyız.
Sanırım şöyle söylersek daha iyi olacak: Gazeteci günlük olaylarla uğraşır, araştırır ve bunları okuyucuya aktarır. Köşe yazarı, bu olayların arka planını, nedenlerini, sonuçlarını yorumlar ve okuyucuya anlatır. Aydın ve entelektüel günlük olayları tartışmaz, olayların gerçekleşmesine neden olan fikir ve düşüncelerle ilgilenir, gazete okuyucusu ile ilişkisi yoktur.
Okur, yazarı değiştirir mi?
Köşe yazarı, yorumları ve analizleriyle okuyucuyu yönlendirir, yani tarafsız değildir. Okuyucu, haberde olduğu gibi, köşe yazarının tarafsız ve renksiz olmasını beklememeli. Eskiden, köşe yazarının yorumlarına mektup ve fakslarla tepki verilirdi. Yazar da kimi zaman bunları yayınlarlardı. Bu karşılıklı bir etkileşim meydana getirirdi doğal olarak.
Şimdi dijital dünyadaki muazzam değişim, yazar okur ilişkisini radikal bir şekilde değiştirdi. Artık interaktif bir okur var. Gazetede söz sahibi oluyor, fikirlerini açıklıyor, tepki veriyor. Okuyucunun sosyal medyada kendi özgür alanları var ve buradan köşe yazarını, gazeteyi ciddi anlamda etkiliyor. Artık köşe yazarını yönlendiren, değiştiren bir 'okur mahallesi' var. Bir yazı çok paylaşılmışsa, gündem olmuşsa, bu okurun etkisiyle olmuş demektir. Bunun sonucu olarak, medya siteleri, televizyonlar da bu yazara ilgi gösteriyor. Gazete yöneticileri bu paylaşımları ve gündemi önemsiyor doğal olarak. Bu durum köşe yazarını ister istemez etkiliyor. Çok yazar arkadaşımdan, “istediğim gibi yazıyorum hiç okunmuyor, hiç paylaşılmıyor, şöyle şöyle yazınca çok büyük etkileşim oluyor” diye duydum.
Siyasetin ve okurun köşe yazarına etkisi
Okur, sosyal medya gücüyle, interaktif olarak artık köşe yazarını dönüştürüyor. 'Ben daha sert bir dil, daha eleştirel, daha muhalif yazılar istiyorum' diyerek, o tür yazılarını paylaşıyor, teşvik ediyor. Yazılar paylaşıldıkça ve ilgi gördükçe, başka yazarların da bu rüzgara kapılması şaşırtmasın sizi.
Köşe yazarını değiştiren bir başka unsur ise siyasettir. Sadece hükümette olan parti değil, muhalefetin de bir iktidar gücü var. Sürekli olarak köşe yazarlarıyla, gazete yönetimleriyle iç içe olmuş bir siyaset, oradaki değişimin, okurla beraber doğal bir ortağıdır.
Şimdi muhalif ya da değil, köşe yazarlarına bir kez daha bakın. En popüler olanlar, hep tartışmanın bir parçası olan yazarlarda, kullanılan dil, üslup, seviye, konular neredeyse aynı gibidir. Bir sarkacın farklı taraflarında duruyorlar sadece, tek farkı bu. Her ikisinin de birbirine bezemelerin sebebi, okur mahallesinin, siyasetin etkisi ve baskısıdır. Siz hiç iktidar karşıtı bir gazetede, övücü bir yazı, bir haber okudunuz mu? Çok nadirdir. Onlar da kendi okur ahalisi tarafından linç ediliyor. Tam tersi de yaşanabiliyor, atlamış değilim.
Köşe yazarı esir mi alınıyor?
O zaman gazeteler ve köşe yazarları okurların esiri mi oluyor? Tabii ki hayır. Buna direnen, siyasetin de okurun da makul olmayan taleplerini reddeden, kendi çizgisini takip eden köşe yazarları, gazeteler var elbette. Bir köşe yazarı sadece okur yönlendirmesi, siyasetin talepleriyle değişmez. Köşe yazarını köleleştiren şey, kendi iradesi ve egosudur. Başka türlü meslekte bu kadar çok “sahibinin sesi, tetikçi köşe yazarı” olmazdı.
Herkesin rahatsız olduğu bir durum yaşıyoruz. Birbirine benzeyen ve mesleği dibe çeken köşe yazarlarının varlığı rahatsız edici ama buna direnen meslektaşlarımız da var. İçinde bulunduğumuz cinnet halinin, mesleki yozlaşmanın ve mahalle kavgalarının geçici olduğunu bilmenizi isterim. Deniz seviyesinin altında bu kadar kalınmaz, illaki nefes almak için yukarı çıkılacak. Yoksa hepimiz boğulacağız.
Kurbanlar kesilirken, bayramda bunları mı düşündün diye sormayın. 'Kurban ve yazar' metaforundan bir yazı daha çıkar söylemiş olayım. Sonra okumuyorsunuz.