Yeni Hayat yazarı Eser Karakaş, "Bir düşünün hayatımızdan TRT ve Anadolu Ajansı çıksa ne eksilir?" diye sordu. "Bu yeni haraç sistemi karşısında sivil toplumun bir şeyler yapması, bu paraları ödememek için sivil itaatsizlik girişimlerini başlatması gerekmektedir" diyen Karakaş, "Aynı şeyin kaçak ve kayıp elektrik bedelleri konusunda da yapılması lazımdır" ifadesini kullandı.
Eser Karakaş'ın, "TRT ve Anadolu Ajansı’na karşı sivil itaatsizlik" başlığıyla yayımlanan (13 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Bir düşünün hayatımızdan TRT ve Anadolu Ajansı çıksa ne eksilir?
Bu ifadeyi sayısız başka kurum için de dile getirebiliriz, bir kısmı için birileri, başka bir kısmı için de başkaları “hayatımızdan çıksa bir şeyimiz eksilmez” diyebilirler.
Ancak, birilerinin “hayatımızdan çekilse bir şeyimiz eksilmez” dediği kurum özel kaynaklarla, özel gelirlerle finanse ediliyor ve yaşamını böyle idame ettiriyor ise, bu kurumların, vahim suçlar işlemedikleri takdirde, hayatımızdan çekilmeleri için bir neden yoktur.
İsteyen bu kurumları izler, isteyen buralardan alış-veriş yapar, isteyen istediği okula, dershaneye çocuğunu gönderir, kimse karışamaz.
Ama, toplumun azımsanmayacak bir bölümü, kamu parası ile faaliyet gösteren bir kurum için böyle düşünüyor ise, yani, “hayatımızdan çıksa neyimiz eksilir” diyor ise, bu kamu kurumunun kamu parası ile yani vergi ödeyenlerin gayretleriyle yaşamını sürdürmesi, güçlenmesi, büyümesi normal değildir.
Bu kurumların en başında ise, yani “hayatımızdan çekilse ne eksilir” diyeceğimiz kurumların başında iki kamu kurumu geliyor, bunlar TRT ve Anadolu Ajansı.
Bu iki kurum, TRT ve Anadolu Ajansı, ya özelleştirilmeli ya da acilen kapatılmalıdırlar.
Bu kurumların özerk yapıları falan yoktur ve zaten bizim kültürümüzde olamaz da.
Bu iki kurum bugün AKP’nin elinde habercilik konusunda büyük hataların, suçların altına imza atmaktadırlar.
Ama, itiraf edelim, bu mesele AKP ile de sınırlı bir mesele değildir, yarın iktidara gelecek her partinin elinde benzer habercilik, demokrasi ve hukuk skandalları yaşanacaktır, bu kaçınılmazdır, dün de bir ölçüde böyle olmuştur, AKP döneminin tek farkı bu kepazeliğin artık sınır tanımamasıdır.
Ben, kendi adıma konuşuyorum, ödediğim vergilerle finanse edilen bu kurumların yayın politikalarına, bu kurumlardan beslenen insanlara razı değilim.
Bu ülkede benim gibi düşünen milyonlarca da insan var.
Hem zorla alınan vergilerden, bandrol ücretlerinden besleniyorlar hem de sinir bozucu bir taraflı yayın politikasını sürdürmede ısrarlılar, Rekabet Kurulu denen müessese de bu berbat duruma ses çıkarmamaktadır.
Ama, yukarıda da söyledim, “tarafsız yayın politikası” denen kavram bir efsanedir, hiçbir zaman olmamıştır, olamaz da, olmasına da zaten ihtiyaç yoktur.
Önemli ve istenir olan rekabetçi bir yayın politikası sistemi oluşturmaktır.
Önemli ve istenir olan bu rekabetçi sistemde ekranları karartmak, internet sitelerine sansür, gazetelere kayyum atamak gibi rezilliklere yer olmadığını söylemeye gerek yok muhtemelen.
Bu sansür, karartma, kayyum rezilliklerine yer yok ama başka bir şeye de yer yok ve bundan sonra da olmamalıdır, bu da kamu yayın politikası denen saçmalıktır.
Sansür de olmayacak, TRT’de olmayacak, Anadolu Ajansı da olmayacak özgürlükçü bir yayın politikası arayışında.
Cep telefonları kullanımı üzerine yeni bir kamu gelir yükü ihdas ediliyor, vatandaşlar senede TRT’ye yaklaşık altı yüz milyon TL dolayında yeni kaynak, haraç aktaracaklar.
Bu yeni gelir artışı ile de muhtemelen TRT de o saçma sapan politikalarını arttıracak, yandaş yorumculara, programcılara verdiği, ihsan-ı şahanede bulunduğu o astronomik ücretleri daha da yükseltecek.
Temennim iyi niyetli kamu yayıncılığı savunucularının da bu saçmalığı bir an önce görmeleri ve bu sistemin yönetim ve yönetici değişikliği ile çözülebileceği yanlışından dönmeleridir.
Bu arada, bu yeni haraç sistemi karşısında sivil toplumun bir şeyler yapması, bu paraları ödememek için sivil itaatsizlik girişimlerini başlatması gerekmektedir.
Aynı şeyin kaçak ve kayıp elektrik bedelleri konusunda da yapılması lazımdır.