Gündem

Ertuğrul Özkök: Tarihin en devrimci 10 yılı 1990’larmış

14 Haziran 2020 08:23

Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, "Önceki akşam ve dün gece BluTV’de izlediğim, CNN yapımı 'Doksanlar' belgeseli kafamdaki paradigmayı değiştirdi.Tarihin en devrimci 10 yılı 1990’larmış" düşüncesini dile getirdi. 

Özkök, "Biz 68 kuşağı için 'tarihin en devrimci yılı 1968’dir'  Delikanlı kafamızda 'devrim' denince aklımıza gelen yıllar şunlardı. 1789 Fransız Devrimi, 1870 Paris Komünü ve 1917 Sovyet Devrimi. Sonra bizimki gelirdi... 1968... Biz o yıl 'tabula rasa' yaptık, masanın üzerindekileri şöyle elimizle süpürüp attık.Geriye bir tek bizimki kaldı. 1968. Egomuz öylesine şişti ki. Öylesine müstebit ve dominant bir kuşaktık ki. Onu izleyen 20 yıl ne yazık ki bizim yarattığımız bu entelektüel istibdadın gölgesinde ezildi." görüşünü savundu. 

Özkök yazısında şunları kaydetti:

Gelin şimdi sizi 30 yıl geriye götürüp 90’larda neler olmuş, farkına varmadan tarihin hangi muazzam devrimlerini yaşamışız bir bir hatırlatayım.

B isimler size belki çok şey ifade etmiyor. Ama bugün hepimizin hayatındaki çizgi film fenomeninin tarihsel dönüşümünün başında bu üç çizgi film vardı.

Bunlar çizgi filmde çocuksu masumiyeti bitirip toplumdaki kötülüklere, daha da kötü karakterlerin gözünden dâhiyane bir eleştiriyi doğuran filmlerdir.

Yıl 1991... Irak, Kuveyt’i işgal ediyor.

Amerika Birleşik Devletleri ordusu Kuveyt’e giriyor ve Saddam Hüseyin’in ordusunu Kuveyt’ten çıkarıyor. Vietnam’da hezimete uğrayan Amerikan ruhunu, halkının gözünde yine dünya liderliği seviyesine çıkaran bu muzaffer başkomutan ABD Başkanı Bush’tur. Kısa süre sonra yapılan seçime, arkasına işte bu zafer rüzgârını alarak girer.

Ancak seçimi genç bir demokrat aday kazanır. Sadece Amerika’da değil, dünyada da “Clinton dönemi” başlar... Otuz yıl sonra o güne bakan siyasetçiler şimdi bunun nedenini daha iyi anlıyor.

“1990’lar bir nesil değişikliği on yılıydı...” Aynı yıllarda hapisten çıkan Mandela, cezaevinin mazlum siyasetçiler için en harika tramplen olduğunu bütün dünyaya ispat ediyordu. Aynı 10 yıl içinde duvarlar yıkıldı ve komünizmin sakil diktatörlükleri bir bir yıkıldı. 1990’lar, şu korona günlerinde ne olduğunu daha iyi anladığımız e-ticaret’in doğduğu yıllardı. Bunun başında da “eBay” ve “Amazon” vardı.

Amazon bugün dünya tarihinin gördüğü en büyük ticaret sistemi haline geldi. Belgeselde bu devin doğduğu yerin fotoğrafı vardı. Şuna bakar mısınız?

Bir gecekondu... O sıralarda henüz 20’li yaşlarında olan kurucusu Jeff Bezos’a ekonomistler soruyor: “Ama burada durmadan para kaybediyorsunuz...”

Cevabı: “Aaaa... Siz para kaybetmenin en kârlı iş olduğunu bilmiyor musunuz... Gelecekte çok kazanacağım.”

Rock’n Roll 1950’lerde doğdu, ancak gerçek anlamını 60 ve 70’lerde aldı. 1990’lar ise alternatif rock’ın doğduğu yıllardı. Nirvana ve Kurt Cobain efsanesi... Radiohead “OK Computer” albümü... The Cure ve “Cuma günleri âşık olurum” şarkısı... Asla unutulamaz.

1990’lar tabii ki Microsoft ve Windows, yani dünyada en çok kullanılan işletim sisteminin doğuşu. Gerçi ilk defa 1985’te çıkmıştı ama ilk efsane Windows 3 ve özellikle Rolling Stones’un “Start me Up” şarkısıyla lanse edilen Windows 95 bu on yılın ürünü.

Tabii Apple’ın iMac’le ikinci ve asıl doğuşu da bu 10 yılda oldu. Ama en önemlisi, bilgisayarların çok hızlı birer hesap makinesi olmaktan çıkarıp birbirleriyle konuşmasına imkân veren internet devrimi...

Durum komedisi gerçek anlamını bu 10 yılda kazandı.Tabii ki en önde “Seinfeld” dizisi var.İlk 4 bölümde reytingler çok ortalama.Beşinci bölümün adı “Kontes”...Biri kız dört arkadaş masa başında sohbet ediyor ve iddiaya giriyor.

Aralarından hangisi en uzun süre mastürbasyon yapmadan durabilecek.Muhafazakâr ve ahlakçı Amerika hiç beklenmedik bir tepki veriyor...Reytingler zirveye çıkıyor.Aynı yıllarda ünlü sunucu Ellen DeGeneres canlı yayında cinsel tercihini açıklıyor. O program da reyting zirvesi...

Böylece Amerikan televizyon sanayi, kendi yeni ahlaki normları ile gelen X kuşağı ile tanışıyor.Tabii “Sex And The City” ve “Friends”in de bu 10 yılın ürünü olduğunu hatırlatmama gerek yok. Bu arada “eşcinsel”in karşıtının “düzcinsel” olduğunu da bu diziden öğrendim.

Yazının devamı için tıklayın