03 Aralık 2023 07:00
Ertuğrul Özkök | Pazar Yazısı
Çoğumuzun kafasında şu soru var.
“Yirmi yıllık AKP döneminde Türkiye daha mı muhafazakarlaştı?”
Mesela Türkler eskisine göre daha az mı içiyor?
Camiye gidenlerin sayısı arttı mı?
Oruç tutan, namaz kılan, başını örten sayısında nasıl bir değişiklik oldu?
Bu sorulardan birinin cevabını geçen Cuma akşamı İstanbul Kuruçeşme Divan’da aldım.
Bu şaşırtıcı gelişmeyi birazdan sizinle paylaşacağım.
Açık adı ile “Turizm Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmecileri Derneği” olan TÜRYİD, kuruluşunun 20’nci ve Cumhuriyet’in kuruluşunun 100’ncü yılı dolayısıyla bir balo düzenledi.
Konuşmaların biraz uzun ve ödül verme işleminin biraz karışık olması dışında çok güzel bir gece oldu.
Türkiye’nin önde gelen bir çok restoran işletmecisi geceye katılmıştı.
Tabii katılımcılar arasında Türkiye alkollü içki sektörünün önde gelen yöneticileri de vardı.
Soldan sağa doğru; Levent Kızıl, Mehmet Y. Yılmaz, Ertuğrul Özkök, Kaya Demirer, Kenan Erçetingöz, Uğur Talayhan
Dünyanın 1 numaralı içki grubu Diageo’nun Türkiye Başkanı Levent Kömür oradaydı.
Yani Tekel rakısının, Kayra şaraplarının ve Johnny Walker viskilerinin Türkiye patronu…
Dünyanın iki numaralı içki grubu Pernod-Ricard’ın Türkiye ve bölge başkanı Selçuk Tümay oradaydı.
O da Türkiye viski pazarının yüzde 25’i olan Chivas viskilerinin patronu.
Türkiye’nin en büyük şarap üreticisi Kavaklıdere Şarapları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Başman da davetteydi.
Geceyi anlatmaya onların köşesinden başlayacağım.
Çünkü içki sektöründe ve Türk halkının alkollü içki tüketiminde çok ilginç gelişmeler var.
Öyle anlaşılıyor ki, pandemi insanların içki alışkanlıklarını değiştirmiş.
Pandemi öncesinde, yani 2020 yılında, Türkiye’de yapılan araştırmada “İçki içiyorum” diyenlerin oranı yüzde 18-20 civarındaymış.
Bu oran pandemi sırasında yüzde 30’a çıkmış.
Dünyada da böyle olmuş.
Ancak dünyada pandemi sonrasında içki tüketiminde yeniden düşüş olurken, Türkiye’de artmaya devam ediyormuş.
Anlayacağınız Anadolu’daki mahalle baskısı, satış ve reklama getirilen çok sıkı yasaklamalar, kamusal davet ve yemeklerde alkollü içki servis edilmemesi pek etki yapmamış.
Bir başka ilginç rakam da şu; “İçki içiyorum” diyen ABC1 grubunda yükseliş daha da fazla.
Pandemi öncesinde bu grubun yüzde 26’i içiyorum derken, pandemi sırası ve sonrasında yüzde 40’a çıkmış.
Bu konuda, kamuda çalıştığı veya çekindiği için içtiğini söylemeye cesaret edemeyenleri de dikkate alırsanız şunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz:
Artık lise üstü eğitimli, geliri iyi kesimlerden her iki kişiden biri alkollü içki içiyor.
Bu da AKP iktidarında toplumun daha muhafazakarlaştığı tezinin pek doğru olmadığını gösteriyor.
İkincisi ise insanların artık bu konuda daha korkusuzca rahat davranmaya başladığını da anlatıyor bu tablo bize.
Tabii ki alkol iyi bir şey değil.
Endişelenenlere iyi haberim var.
Türkiye’de “İçiyorum” diyen insanların sayısı yükseliyor ama kişi başına içtiğimiz miktar hiç de öyle yüksek değil.
Bugün Türkiye’de kişi başına alkol tüketimi 1.5-2 litre arasında.
Bu rakam dünyada 6 litre, Avrupa Birliği ülkelerinde 9 litre…
Yani Türkiye’de alkolizm tehlikesi yok.
Türk halkı milli içkimiz rakıyı terk ediyor diye üzülenlere de iyi haberim var.
2017-2020 arasında Türkiye’de içki tüketimi yüzde 1 büyürken; pandemide yüzde 10 büyümüş.
En radikal değişme “Milli içkimiz” denilen rakıda olmuş.
Pandemi öncesinde büyümesi eksi 8’e inen, yani epey azalan rakı, pandemide yüzde 13 büyümüş.
Pandeminin banko kaybedeni şarap oldu.
Şarap sektörü pandemi öncesi yüzde 13 büyürken; bu rakam, pandemi sırasında ve sonrasında yüzde 2’ye düşmüş.
Bira ise kendisini düzeltmiş.
Pandemi öncesinde bira sektörü eksi 1 küçülürken; pandemi sırasında yüzde 7 büyümüş.
Hiç kuşkusuz pandemi sırasında en büyük atılımı yüksek alkollü içkiler yaptı.
Cin pazarı, pandemi öncesi yüzde 20 büyürken; pandemide bu büyüme yüzde 38’e ulaşmış.
Viski pazarı ise yüzde 17 büyümeden yüzde 31 büyümeye yükselmiş.
Votkanın büyümesi de yüzde 4’den yüzde 14’e yükselmiş.
*****
Türklere sorarsanız; kendilerini “Rakıcı bir millet” olarak tanıtırlar.
Durum hiç de öyle değil.
Alkollü içkiye harcadığımız para itibariyle,
(*) YÜZDE 52’imiz biracıyız.
(*) YÜZDE 17’imiz Rakıcı
(*) YÜZDE 9.5’umuz Viskici
(*) YÜZDE 8.5’umuz Şarapçı
(*) YÜZDE 6.5’umuz votkacı
O gece içki sektörü yöneticilerinden beni çok şaşırtan bir şeyi öğrendim.
Şarap severlerin en büyük şikayeti Türkiye’de şarap fiyatlarının anormal yüksek olması.
Bugüne kadar ben dahil çoğumuz bunu şöyle açıklardık:
“Erdoğan’ın İslamcı damarı onu içki düşmanı yapıyor ve özellikle şaraba çok ağır vergiler konuyor.”
Ancak turizmciler gecesinde konuştuğum içki sektöründen önde gelen bazı insanlar, “Bu biraz önyargılı düşünce” dedi.
Bir şişe şarabın üzerinde sadece 25 TL vergi varmış.
İyi de öyleyse biz restoranlarda niye 1500-2000 TL’den ucuz şarap içemiyoruz?
Yoksa gerçek sorumlusu restoran sahipleri ve üreticiler mi?
Yemek için masalara geçmeseydik bunu salondaki bütün restoran sahiplerine tek tek soracaktım.
Tabi ki bundan böyle gittiğim her yerde soracağım bu soruyu…
Yemek öncesi dolaşırken çok ilginç bir gruba takılıyorum.
Dünyanın en büyük içki şirketi Diageo’nun Türkiye’deki Genel Müdürü Levent Kömür ile Türkiye’nin en başarılı meşrubat şirketlerinden Uludağ’ın iki patronu Levent ve Ömer Kızıl’la sohbet ediyor.
Levent Kömür, cep telefonundan bir fotoğraf gösteriyor.
Mey Rakı, Kayra ve Johnny Walker viskinin patronu Levent Kömür, 8 yaşında Uludağ gazozu içiyor
Sekiz yaşında bir çocuk elinde Uludağ gazozu şişesi ile poz veriyor.
1978 yılında Bandırma’da çekilmiş.
Aradan 45 yıl geçtikten sonra şimdi şimdi Uludağ gazozun en küçük tüketicisi ile iki üreticisi yan yana fotoğraf çektiriyor.
Gecede “Black Tie” zorunluğu vardı. Yani smokin ve papyon.
Ancak kapıda misafirlerden Cumhuriyet’in 100’üncü yılı nedeniyle kırmız papyon takmaları istendi…
İsteyene orada kırmızı papyon verdiler.
Kırmızı papyonları da Euroleague’de görevli teknik direktörlerin bazılarını giydiren Milimetric sağlamış.
Milimetric’in sahibi Kağan Gökalp de kırmızı papyonu ile oradaydı.
Türkiye’de smokin zorunluğu pek uygulanmaz ama bu gece neredeyse herkes smokinliydi.
Gecenin tek takım elbiselisi Diageo ve Mey İçki’nin patronu Levent Kömür’dü…
Neden diye sordum.
“Ben işçi sınıfındanım” dedi.
Bence “Smokin akşamcıyı bozar” deseydi daha inandırıcı olurdu...
*****
Türkiye’deki gastronomi kuruluşları söz konusu olunca tabii ki Boğaz’ın efsane restoranı Kıyı da ilk akla gelenlerden.
Başta Hülya Avşar olmak üzere Türkiye’nin önde gelen çok sayıda ünlünü müdavimi olan bu restoran, deniz ürünlerinde efsane bir mekandır.
Sahibi Yorgi Sabuncu, Tarabya’nın canlı tarihidir bir anlamda.
Kıyı Restoran'ın sahibi, balık restoranlarının doyeni Yorgi ve ben
Turizmciler gecesinde şunu gördüm; Türkiye’nin en önde gelen restoranlarının sahipleri ona “Doyen” (Duayen) gözüyle bakıyor.
Ben Yorgi Sabuncu’yu İstanbullu Rum sanıyordum.
Meğer Bulgarmış…
Herkesin bildiği bir şeyi o gece öğrendim.
Masada otururken sırtıma bir el dokunuyor.
Dönüp bakıyorum, Big Chefs restoranlarının sahibi Gamze Cizreli.
Bütün masaya dönüp, “Ertuğrul Bey kitabımı yazdı. O gün kitap her yerde tükendi” diyor.
Pernod-Ricard Başkanı Selçuk Tümay, Big Chefs’in sahibi Gamze Cizreli ve ben
Satışı 50 bini geçmiş.
“Gamze benim yazımın etkisinden çok senin kitabın çok iyiydi. Çok samimi, sıcak ve cesur bir kitap. Bu kadar satması beni şaşırtmadı” diyorum.
Balonun sonunda herkese küçük Türk bayrakları dağıtıldı.
Ve sonra kapanış için “Parla” adlı şarkı çalmaya başladı. Herkes ayakta bayraklarını sallayarak bu şarkıya katıldı.
Bir kere daha anladım ki İzmirli sanatçısı Norm Ender’in şarkısı 100’üncü Yıl Marşı kadar güçlü ve birlikte okunabilen bir marş haline gelmiş.
En güzel 100’üncü yıl şarkısını damardan bir hip-hop sanatçısının bestelemesi ilginç değil mi?
Pınar Ayhan sanatçı ve tarih anlatıcısı… Hakkında epey yazı okumuştum. İlk defa izliyorum.
İlk başta “Acaba biraz fazla Cumhuriyet müsameresi mi” dedim.
Ama ilk beş dakikadan sonra daldım gittim.
Mükemmel bir hikaye kurmuş. Cumhuriyetin kuruluşunu çok güzel kadın hikayeleri üzerinden anlatıyor.
Üstelik çok duygulu ve etkileyici.
Pınar Ayhan
Arkadaki görseller mükemmel. Bazılarını hiç görmemiştim.
Sonunda bütün salon ayakta alkışlıyordu.
Bravo Ayla Ayhan…
Bunu Türkiye’nin her tarafına götürmelisin.
Gecede TÜRYİD Başkanı Kaya Demirer, çok ilgimi çeken ve sektörle ilgili bilgiler veren bir konuşma yaptı.
Verdiği rakamlar gerçekten çok ilginçti.
ABD'de 57 bin İtalyan restoranı varmış. Bunların her biri ortalama 100 bin dolarlık İtalyan ürünü ithal ediyormuş.
Yarattıkları ekonomiyi bir düşünün.
Türkiye’de TÜRYİD çatısı altında 187 üye var. Bunlara bağlı işletme sayısı 3 bin 150.
300 marka var.
Çalışan sayısı 150 binden fazla.
Ama aileleri, yan sektörleri ile 2 milyon kişi parasını bu sektörden kazanıyor.
TÜRYİD Başkanı Kaya Demirer, “Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ülkede devleti bir kenara bırakırsanız üçüncü büyük işveren bizleriz” dedi.
*****
Gecenin eğlenceli anlarından biri; TÜRYİD’in şimdiki başkanı Kaya Demirer ile eski Başkanı Barış Tansever arasındaki tatlı polemikti.
Kaya Demirer bu sektörün seviyesini yükseltmek için hep “Gastronomi işletmecisi” kavramını kullanıyor.
Türkiye’nin en lüks restoranlarından Sunset’in sahibi Barış Tansever ise “Biz basbaya lokantacıyız işte” diyor.
Tabi konu oradan “Peki öyleyse gastronomi nedir?” sorusuna geldi.
Kaya Demirer, Barış Tansever’in bu sözüne cevabı, “Gastronomi” kelimesini anlatan bir anekdot ile verdi.
“Gastronomi işletmeciliği için Almanya’ya gittim. İlk derste hoca geldi ve masanın üzerine bir şişe Sauvignan Blanc şarap, bir bardak ve bir elma koydu. Önce şarabı açtı ve masadaki bardağa koydu. Ardından elmayı soydu. Bunların hepsi beş dakika sürdü. Sonra bir kadeh beyaz şarap içti ve soyduğu elmadan bir ısırık aldı Bunu yapınca bize dönerek şunu söyledi:
'Arkadaşlar gastronomi işte budur…'
İsrail-Filistin Savaşı galiba sektörü ve turizmi etkilemiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hamas terör örgütü değildir” dediğinin ertesi gün iptaller başlamış.
Bence iptaller o söz yüzünden değildir.
Bölgede savaş havasının olması ve İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı saldırısı insanların gezme tozma hevesini kaçırmış olabilir.
Ama Türkiye’nin bu olayda militanlık derecesinde angaje olmasının etkileri de hiç yok denemez harhalde.
Gecenin sonunda bizi bir başka sürpriz bekliyordu.
Kapıya bir otomat fotoğraf makinası koymuşlar.
Üzerinde Atatürk filminden çıkmış gibi bazı ikili fotoğraflar var.
Her karede Atatürk’ün yanında bir başkası ve farklı duruşta poz vermiş.
Hangisini istiyorsanız, sadece sizin başınızı çekiyor ve Atatürk’ün yanındaki kişinin başının yerine koyuyor.
Çok da afili çıkıyorsunuz.
Çok da insaflı bir makine. Atatürk’ün yanında çok ezilme riski var ama sizi fotoşoplayıp fazla ezdirmiyor.
© Tüm hakları saklıdır.