23 Eylül 2023 07:00
Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu
Hafta başında Türkiye’den New York’a iki uçak kalktı.
Uçaklardan biri A330…
Cumhurbaşkanlığının iki numaralı Airbus uçağı…
İçinde iş insanları ve gazeteciler var.
Külliye'nin daveti ile New York”a gişeden gazeteciler bu uçakta.
Öteki ise B 777…
Türk Hava Yolları’nın tarifeli Boeing uçağı…
Onda da gazeteciler var.
Birinci uçaktaki gazetecilerin işi kolay…
Not tutmak, haber atlatma çabası gereksiz…
Dolayısıyla haber atlama korkusu da yok.
Tek işleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçaktaki konuşmasını aktarmak.
O da İletişim Başkanlığı'nca onaylanan “Copycat” tek metin olduğu için stressiz, keyifli bir New York seyahati olacak…
İkinci uçak ise…
İşte o uçakta olmak istemezdim.
Çünkü o uçakta öyle gazeteciler var ki…
Bindiğiniz andan itibaren rahat huzur yok…
Ya haber atlatacaksınız…
Veya biri sizi atlatacak.
Hele hele toplantıya New York’tan katılan biri daha var ki…
Oray Eğin…
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi ABD ziyareti sırasında “Kayıp 8 saat” haberi ile davetli olarak giden gazetecilere o geziyi zehir etmişti.
New York gezisinin en önemli konusu hiç kuşkusuz yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, dünyanın en büyük finans şirketlerinden Goldman Sachs’ın ünlü binasının tepesinde dünyanın önde gelen yatırımcı şirketlerinin temsilcileri ile yaptığı toplantı idi.
Bu toplantı ile ilgili en renkli ve kimsenin aklına gelmeyen ayrıntıları Oray Eğin’in HaberTürk’teki yazısından öğrendim.
Bu arada Haber Türk yöneticilerinden bir ricam var. Oray Eğin’in, Nagehan Alçı’nın, Nihal Bengisu Karaca’nın yazılarını hep merakla okurdum. Ama artık ana ekranda yazarlar olarak göstermiyorlar ve o nedenle bazı yazılarını kaçırıyorum.
Mesela Nagehan Alçı harika bir iş yapmış ve sel felaketine uğrayan Libya'ya gitmiş. İki gün sonra öğrendim.
Hepsinden rica ettim, sağ olsunlar, yayınlanan yazılarının linklerini bana WhatsApp’tan gönderiyorlar.
En kritik toplantıya katılan gazetecilerHaklıyım.. O uçakta olmak istemezdim. |
Şimdi geleyim B 777 yolcu listesinden Vahap Munyar‘ın yazısında okuduğum ilginç habere…
Bu haberi Vahap Munyar’ın yazısından ve Ünlü&Co”nun Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Ünlü’nün ağzından aynen aktarıyorum:
“Son dönemlerde ilk defa halka arz döneminde yabancıların alım yaptıkları işlem bebek oldu. Halka arz edilen hisselerin yüzde 5.25”i Esad Capital, yüzde 5.25”ini de Franklin Templeton Investment aldı…”
Türk yatırımcısının ve yabancıların bu e-bebek merakını bir ekonomist bana mutlaka anlatmalı.
Sedat, Vahap ve Oray’ın yazılarından okuduğumuza göre bu toplantıda “Chatham House kuralları” geçerli olmuş.
O kuralların özeti şöyle:
“Konuşmacıların sözlerini birebir tırnak içinde yansıtmayın. Burada konuşulanları yazılarınızda yayınlarınızda genel olarak değerlendirebilirsiniz.”
Tabi ki bir gazetecinin ağzının tadını kaçıracak bir kural.
Ama katılan gazeteciler kaliteli ve işini bilen insanlarsa, onların yazdıklarından tırnak içinde verilen cümleleri de aşağı yukarı çıkarabiliyorsunuz.
Buna bir de toplantıya katılan iş insanlarıyla konuşmanızı da öğrendiklerinizi ekleyin.
Mesela yine Oray’ın yazısından öğrendiğimize göre toplantıya katılan iş insanlarının çoğu orada verilen vegan yemekleri yemeyip, sonrasında ünlü İtalyan restoranı Cipriani’ye gitmişler.
Tabi ki buralarda Chatham House kuralları unutuluyor…
Bana gelince…
Direkt katılanlarla konuşmadım ama çarşamba akşamı Akbank’ın 75’inci kuruluş yıldönümü davetinde iş dünyasının İstanbul’da kalan bazı mensuplarının tek konusu bu toplantıydı.
Onlar neler konuşulduğunu öğrenmişler tabi.
Ben de ne olup bittiğiniz New York’taki toplantıya katılan gazetecilerin yazdıkları ve İstanbul’da “Chatham Free” açık bilgilere sahip iş insanlarından öğrendim.
Açık kaynak ve ikinci el gazeteciliği benimki…
Ama bu gazeteciliğin de bir avantajı var…
Chatham House kurallardı ayağınıza bağ olmuyor.
B777 ekibinin üzerinde birleştiği üç konuGazeteci arkadaşlarımız Memet Şimşek’in ekonomik kararlar konusundaki sözlerini ve anlamlarını yazdılar. Chatham House kuralları en çok bu bölümde işlemişAsıl merakım Sedat Ergin’in yazısında gördüğüm bazı kavramların ne anlama geldiğini. |
Bunun ilk ipucunu Sedat Ergin’in, Mehmet Şimşek’in daha önce Türkiye’de yaptığı bir konuşmadan aktardığı bölümdü.
O konuşmada Chatham House kuralları söz konusu olmadığı için Sedat bunu tırnak içinde, yani direk bakanın ağzından aktarıyordu:
“Önümüzdeki dönemde şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır.”
Tırnak içinde verilmeyen dört kavramın şifreleriBu hatırlatmadan anladığım, Şimşek içerde de bu 4 kavramı telaffuz etti. |
Ama önce “Hangi konularda” uluslararası normlara uymayı vadediyoruz ona bir bakalım…
Sadece ekonomi mi kastediliyor yoksa özgürlükler, adalet, insan hakları da bu kavrama dahil mi…
Bakın New York’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorulan sorulardan biri Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Gezi davaları tutuklu ve hükümlüleri ile ilgiliydi.
Bir şey dikkatimi çekti.
Cumhurbaşkanı bu sorulara sinirlendi ama cevap verirken sinirlendi, ama “Bu yargının kararı” dedi.
Sorun burada düğümleniyor zaten. Nasıl bir yargı…
Uluslararası normlara göre çalışan mı…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarını hiç dikkate almayan yargı mı...
Şimdi geliyorum New York toplantısı ile ilgili en kritik konuya.
Kulağıma toplantının bir anında geçen şu kavram takıldı:
“Jeopolitik izolasyon…”
Galiba arkasından şöyle bir devamı da olmuş o cümlenin:
Türkiye’nin jeopolitik izolasyonuna izin vermeyeceğiz…
Yani jeopolitik açıdan tecrit edilmesine…
Chatham House kuralları, bu kavramın hangi cümle içinde ve nasıl bir çerçevede söylendiğini, tırnak içinde vermemize izin vermiyor.
Cıpriani’de bile telaffuz edilmeyen bir cümle: Batı’dan tecride izin yokNe Cipriani Restoranı'na gidenler ne İstanbul’da konuştukları tanıdıkları orada söylenen cümleyi tam olarak telaffuz ediyor. |
Eğer böyleyse önemli.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’a gitmeden ve gittikten sonra iki çok önemli cümle kullandı:
“Biz de Avrupa Birliği ile ilişkimizi bitiririz.”
“Batı’ya ne kadar güveniyorsam, Putin’e de o kadar güveniyorum…”
Bu cümleler ben dahil bir çok insanın kafasını karıştırdı.
O nedenle Mehmet Şimşek’in kullandığı “Jeopolitik izolasyon” kavramına çok takıldım.
İnşallah gidişat benim bu yazımdaki aşırı iyimserliği biraz da olsun destekler niteliktedir.
Benim New York’tan “dış kapının mandalı” olarak aktarabileceğim “Chatham House Free” notlarım ve izlenimlerim bunlar.
Son sözüm de şu:
Mehmet Şimşek'in toplantısına katılan gazetecilerin bir ortak görüş de şuydu.
Toplantıyı düzenleyen TAİK (Türk Amerikan İş Konseyi) Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ başarılı bir iş çıkarmıştı.
Sonuç:
İyi ve özgür gazeteciler uçağa girdiği zaman gazetecilik güzel günlerine dönüyor.
Dolayısıyla ben de yazımda İstanbul gecelerine dönebilirim.
© Tüm hakları saklıdır.