Yaşam

Ertuğrul Özkök: Pespayelik çukuruna inmişleri okumuyorum

Ertuğrul Özkök’le yazdan kalma bir eylül gününde, Saran Holding’in bahçesinde, çello eşliğinde Helin Avşar'ın söyleşisi...

19 Eylül 2010 03:00

T24 - O Türk basınının en ünlü, en çok tartışma yaratan isimlerinden biri. Zaten kendisi de bunun farkında, daha röportaja başlar başlamaz ettiği cümlelerden biri “Ne yazık ki, cesedimin üzerinde tepinse de rahat etmeyecek kişiler var” oluyor. Ama bu cümleyi bir şikâyet gibi kurmuyor, bir durum tespiti yapıyor sadece. İşte Ertuğrul Özkök’le yazdan kalma bir eylül gününde, Saran Holding’in bahçesinde, çello eşliğinde yaptığımız sohbetten notlar.


*Uzun süre Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinde yöneticilik yaptınız. Ağır bir tempodan sonra boşluğa düştünüz mü?

İlk gün gazeteden çıktım dünyada ne olup bitiyor, farkında değildim. Birden fark ettim ki hiçbir şey öğrenmemişim, ben her şeyi Hürriyet kanalında öğreniyormuşum. Mesela ilk defa Aydın Bey’e haber vermeden Paris’e gittim. 10 gün manşet düşünmeden keyif yaptım.


*Çok zor bir iş değil mi?

Çok zor bir iş. Bir de benim başımda şöyle bir sıkıntı da vardı; beni Doğan Grubu’nun sözcüsü gibi görüyorlardı. Ne yazarsam Aydın Bey’e addediliyordu. Halbuki böyle bir şey yoktu.


*Sizi artık orada benimsemişler...

Temsil ettiğim tek şey köşemde yazdığım yazı. Ne yazık ki, cesedimin üzerinde tepinse de rahat etmeyecek kişiler var. Bunu da psikiyatrik bir durum olarak düşünüyorum. Şu bir gerçek ki; tekrar üniversitedeki öğrencilik ve öğretim üyeliği yıllarıma döndüm. Dünyayı çok daha güzel, çok daha kolay algılıyorum.


*Üniversitede ders vermeye başlayacakmışsınız neler hissediyorsunuz?

Tek kelimeyle çok heyecanlıyım...


*Dünyayı gezmek istiyor musunuz?

Yemen’e gitmek istiyorum. Ben Hallac-ı Mansur’u çok güzel anlatırım. Hacca gider gibi onun doğduğu yere gitmek istiyordum. Çünkü İslam’da farklı, çok modern bir damar olduğunu hissediyordum onun ama İranlılar izin vermedi.




Pespayelik çukuruna inmişleri okumuyorum

*Basın camiasına kazandırdığınız isimler var. Siz kimleri yarattınız?

Ben kimseyi yaratmadım. Sadece parlak ve yaratıcı insanların yaşayabilecekleri bir iklim yarattım. O parlak insanlar bu iklimde kendilerini geliştirdiler.


*Yol gösterici diyebilir miyiz peki size...

Benim dönemimde öne çıkan insanların hepsi, ancak uyumlu ortamı bulunca ortaya çıkabilecek insanlardı. Ben insanların içindeki gerçek duyguları ancak özgürlüklerin ortaya çıkarabileceğine inanıyorum. O yüzden hep özgürlükleri savundum.


*Özellikle öyle insanları mı seçtiniz?

Hayır, onlar vardı zaten. Özellikle hiç kimseyi seçmedim. İnsanların önünü açtım derken, içlerindeki duyguları rahatça yazabilecekleri imkânlar sağladım, yoksa hepsi çok parlaktı zaten.


*Zaten öyle olmasalar ilerleyemezlerdi...

Hakikaten de öyle oldu. Türk basınının artık bunu bilmesi lazım. Hep benim önüme şu çıktı: “Türk halkı buna ne der?” Oysa bir tane Türk halkı yok, 5-6 tane Türk halkı var. Bunlar birbirleriyle aynı insanlar değil.


*Sabah kalktınız, gazeteyi elinize aldınız ilk neye bakarsınız?

Genel yayın yönetmeniyken bir şey atladım korkusuyla rakip gazeteyi okumazdım. Şimdi rakip gazeteleri okuyorum ama eskiden beri okumadığım insanları, gammazlık yapanları, bu meslekte karakter açısından pespayelik çukuruna inmiş kişileri okumuyorum. Artık gazetelerin yavaş yavaş daha yaratıcı alanlar araması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü paramızı bu kâğıttan kazanıyoruz. Dolayısıyla kâğıdın kıymetini bilmek zorundayız.


*Gazete, televizyondan bile daha önemli...

Gayet tabii, ben de Hürriyet Gazetesi’nin performansına ekmek teknem olarak bakıyorum. “İnşallah iyi gider, paramı kazanmaya devam ederim” diye düşünüyorum.


*Peki ilk okuduğunuz yazar kim?

Beğendiğim bütün yazarları okuyorum, beğenmediklerimi okumuyorum. Sıradan bir okurum. Sabah’ın yazarlarını artık gerçekten okuyamıyorum. Okuduğum yazarların gazetelerini sayayım sana... Vatan, Milliyet, Hürriyet, Akşam, Habertürk. Onun dışında muhafazakâr basında okuduğum insanlar var.




Karım hâlâ sosyalizme inanıyor

*Kendimi hıyar gibi hissediyorum deyince eşiniz kızdı mı?

Eşim benimle aynı kanaatte değil, o benden daha radikal, daha cumhuriyetçi. Karımın komünist olduğunu söyleyebilirim. Sosyalizme inanıyor hâlâ. Açık fikirli ve bunu da her yerde söylüyor.




Bana en büyük hakaret “çapkın” denmesi


*Röportajdan önce sizi tanıyanlara biraz sizi sordum. Çoğunluk çapkın olduğunuzu söyledi, çapkın mısınız?

Bana en büyük hakaret “çapkın” denmesi. Neredeyse yanından geçtiğim her kadınla “İlişkisi var” diye dedikodu çıkaracaklar.


*Hatta o kadınları yazar yaptığınız söylendi...

Hakarettir bu. Bana da o insanlara da hakaret. Bir üniversite söyleşisinde de “Bir kadın için yazar olmanın yolu genel yayın yönetmeninin yatağından mı geçer” diye sordular. Bu konuyu yazdım, dedim ki, “Bundan 10 sene sonra benim yerimde bir kadın göreceksiniz. Çünkü medya kadın mesleği haline gelmeye başladı. O zaman da belki ‘Bir kadın genel yayın yönetmeninin yatağından geçmek gerekir mi’ diye soracaksınız” dedim. Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olmadan önce “Bu gazetenin her devlet dairesinde bir adamı vardır, genel yayın yönetmeni Türkiye’nin en güzel kadınlarıyla yatar” diye düşünüyordum. Ancak genel yayın yönetmeni olduktan sonra bunların doğru olmadığını gördüm. Hiçbir kadın, genel yayın yönetmeniyim diye bana yanaşmadı. Benim kadın arkadaşlarım erkeklerden daha karakterliydiler. Kadınlar daha cesurdur. Hayatım boyunca böyle kadınlarla karşılaştım, bu konuda şanslıydım.


*Evliliğiniz süresince hiç başkasına âşık oldunuz mu?

“Başkasına âşık oldum” diyemem ama 40 yıllık bir evlilikte hem kadının aklında hem erkeğin aklında hayalleri olur, kaçınılmaz bir şeydir bu. Yoktur diyen bence yalan söylüyordur. Bu soruya açık açık cevap verdiğim için bunun çok acısını çeken bir insanım.



Eşimi kaybetmekten korkuyorum


*Yayın yönetmenliğini bırakınca ailenize daha çok zaman ayırmaya başladınız mı?


Tabii ki. Onları daha yeni tanımaya başladım.


*Eski damadınızla (Ercan Saatçi) aranız nasıl?

Çok iyi. Görüşüyoruz, akşamları şarap içiyoruz.


*Bir gerginlik yok yani...


Yok hayır. Medeni bir şekilde ayrıldılar. Bence bunları çok fazla dramatize etmemek lazım. Çocuklar var ortada. Ercan da gayet güzel uyum sağlıyor...


*“Ailemle vakit harcıyorum” dediniz.

Tabii en çok karımla. Ekimde evliliğimizin 40. yılını kutlayacağız.


*Özel bir plan var mı?

Baş başa bir yere gitmeyi düşünüyoruz.
 

*Evliliğe nasıl bakıyorsunuz?

Bazen nasıl bu kadar evli kaldığıma hayret ediyorum. Ben bu dönemde olsam evlenmezdim. Uzun bir beraberlik yaşadıysanız sonunda geriye olağanüstü bir arkadaşlık kalıyor ki, bugün o arkadaşlığa hayati ölçüde ihtiyacım var.


*Korkularınız var mı?

Çok. Mesela eşimi kaybetmekten çok korkuyorum. Bunu söyleyince kimse inanmıyor ama tekrar EtlikÇinçin Mahallesi dolmuşlarına binmekten korkuyorum. Sisli günler, çamurlar...




Hürriyet’le ilgili konuşmam, ayıptır


*Şu an Hürriyet’i nasıl buluyorsunuz?

20 yıl genel yayın yönetmenliği yaptım. Kapıdan çıktım ve bir daha Hürriyet’le ilgili fikrimi söylemem, ayıptır. O gazetede o kadar sağlam bir şey var ki, biz genel yayın yönetmenleri o yapıyı kolay kolay bozamayız.


*Gelecek on yılda Türk basınını nasıl değerlendiriyorsunuz? İlerliyor mu sizce?

Geminin içinden biri olarak cevap vereyim, ben dahil herkesin yaratıcı yollar araması lazım.

1) Önümüzdeki dönemde köşe yazarlarının sayısının azalacağını düşünüyorum.

2) Köşe yazarı sayısı arttıkça bazı köşe yazarlarının değerinin yükseldiğini düşünüyorum.

3) Artık köşe yazarlarının performanslarını ölçmek için elimizde somut veriler var. iPad uygulamasının basına köklü bir şekilde değişiklikler getireceğine inanıyorum. Geçen gün Habertürk ile ilgili bir sorunu Fatih’e hemen yazdım mesela. iPad’den sonra yazılarımı kısalttım. Hafta içi gazeteciliği önem kaybediyor, hafta sonu gazeteciliği önem kazanıyor. Gazetelerin cumartesi, pazar editörlerini ayırmaları gerektiğini düşünüyorum.




Eşimle ayrı yatıyoruz


*Baş ucu kitabınız nedir?

Başucumda her zaman 5-6 kitap vardır. Şu anda Facebook’la ilgili bir kitap, bir de beat generation ile ilgili bir kitap okuyorum. Gece okumadan yatmam.


*Eşiniz rahatsız olmuyor mu?

Eşimle ayrı yatıyoruz. Ben televizyonsuz uyuyamıyorum, o televizyonlu uyuyamıyor. Odalarımızı ayırdık.
 

*Kadını çok güzel anlatıyorsunuz...

Kadın benim hayatımın merkezi çünkü.


*Kadınları nasıl bu kadar iyi tanıdınız?

Bilmem, belki içimde bir kadın vardır. Bir yandan çok erkek hissediyorum kendimi bir yandan da kadın duygusunun ne olduğunu iyi anladığımı düşünüyorum. Ama şu var; hayatımda beni motive edecek bir kadın olmadığı zaman düşünemiyorum. Bir kadın beni uçurumların dibine de atabiliyor, Everest’in tepesine de çıkarabiliyor. Öte yandan erkek de benim çok ilgimi çekiyor.


*Her şeyi tanımak, bilmekle mi alakalı acaba?


Belki de... Bir yanım da çok erkek. Bunları anlattığım herkes gülüyor bana. “Ben bir kadınla aynı masada kapuska yemem” diyorum. “Neden yemezsin” diyorlar. “Adı kapuska bu yüzden yemem” diyorum. Et, biftek yerim, kapuska yemem. Bir kadınla yemeğe çıkarsam ona para ödetmem. Şimdi diyeceksiniz bu çağda bu duygular olur mu? Böyle huylarım var.



MİNİ TEST



* Şarap mı viski mi?

Şarap.


*Mini mouse mu, tavşan kardeş mi?

Tavşan kardeş.


*Yöneticilik mi yazarlık mı?

Yazarlık.


*Toplu kadın mı sıska kadın mı?

Hatları olan kadın.


*Orta yaşlı mı genç mi?

Yaşım gereği artık orta yaş.


*Ayşe Arman mı ben mi?

İkiniz de...


*Babıali gazeteciliği mi plaza gazeteciliği mi?

Gazetecilik.



(Helin Avşar - Habertürk - 19 Eylül 2010)