18 Ağustos 2024 06:39
Dünya ve Türkiye iki haftadır “maymun çiçeği” denilen yeni bir bulaşıcı hastalıkla uğraşıyor.
Tabii komplo teoricileri bir anda devreye girdi, pireler deve yapıldı, yeni bir küresel kabusumuz oldu.
Sonunda maymun çiçeği korkusu, orman yangınlarının ıstırabı ve külleri ile birleşince yazın son günleri de kapkara oldu.
Oysa bundan 3 hafta önce bize çok daha yakından ve çok daha kolay geçebilecek bir başka alarm gelmişti.
Yunanistan Ulusal Kamu Sağlığı Kurumu (EODY) 24 Temmuz günü herkesi şaşırtan bir açıklama yaptı.
Bu yılın başından beri Yunanistan’da 16 ayrı yerde Batı Nil Virüsü vakası tespit edilmişti.
Yunanistan Sağlık Bakanlığınca yapılan açıklamaya göre 2024 yılında bu virüs ülke genelinde toplam altı kişinin ölümüne sebep olmuştu.
Bu ölümler son 6 hafta içinde yaşanmıştı.
EODY’nin raporuna göre, virüs en çok Kardiça, Larissa, Trikala, İmathia, Selanik ve Pela bölgelerinde tespit edilmişti.
Bu hastalık sivrisineklerden geçen bir hastalıktı.
Ve düşünün Atina ile İstanbul arasında günde 42 uçuş var.
Sınırımız bir nehir.
Yani sivrisinek tarlası…
Bunun anlamı şuydu:
Yunanistan’ın sineği, Afrika’nın maymun çiçeğinden daha yakında bir tehlikeydi. Türkiye’de yaşayan insanlar için Maymun çiçeğinden çok daha açık ve yakın bir tehlikeydi.
Ama dikkat ettim pek dikkate alan olmadı.
Afrika’dan gelen maymun çiçeği gözümüzde daha büyüktü.
Ama rakamların gerçeği kafamızdaki bu büyüklüğe uymuyordu.
Bu yıl Afrika’da 15.600 maymun çiçeği hastalığı vakası tespit edildi.
Bu virüsle ilintili ölüm sayısı ise 557.
Peki hiç düşündünüz mü bir türü komşumuz Yunanistan’dan gelen sivrisinekle ilgili hastalıklardan her yıl dünyada kaç kişi ölüyor?
Şimdi sıkı durun…
Yılda 800 bin kişi…
İşte o yüzden bu pazar günü size “dünyanın en katliamcı” generali Anofel ve ordularını tanıtmak istiyorum.
İnsanın var olduğu günden bu yana 52 milyar kişinin ölümüne sebep olan general Anofel'in hikâyesi bu.
Onun adını belki hiçbir tarih kitabında okumadınız.
Oysa dünya tarihini değiştiren, Hitler’den bile daha zalim, Büyük İskender’den daha fazla savaş kazanmış en kanlı askeri komutan o.
110 trilyon askerden oluşan bir ordusu var.
Dediğim gibi her yıl 800 binden fazla insanın ölümüne neden oluyor.
Onun adını hiç duymadınız.
Çünkü adı bugüne kadar sadece tıp ve biyoloji kitaplarında yazılıydı.
Bugüne kadar onu en iyi anlayan ve anlatan insan bir tarihçi oldu.
Oxford Üniversitesi tarih bölümü öğretim üyesi Timothy C. Winegard…
Sivrisineğin insanlık tarihindeki yerini anlatan bir kitap yazdı ve 2019 yılında yayınlandı.
Kitap Türkçe’ye de çevrildi.
Daha önce bu kitabı tanıtan bir yazıyı yayınlamıştım.
Şimdi komşumuz Yunanistan’dan gelen haber onu tekrar güncelleştirdi.
Bugün size işte o General Anofel’i ve acımasız ordusunu anlatacağım.
Biraz uzun ama tahmin ediyorum hiç sıkılmadan okuyacaksınız.
Önce kimdir bu zalim General Anofel?
Bildiğimiz “Anofel” sivrisinek...
Daha doğrusu 400 ayrı türü bulunan bir sivrisinek cinsi.
30-40 tür sıtmaya (malarya) neden oluyor.
En tehlikelisi “falciparum” denilen parazit.
Karl Marx 1882’de şöyle yazmıştı:
“İnsan kendi tarihini yapar, ama istediği gibi yapamaz...”
“Mosquito” (Sivrisinek) kitabını yazan Timothy C. Winegard ise tarihi en fazla değiştiren canlının sivrisinek olduğunu söylüyor.
Ona göre “General Anofel”, yani başkomutan sivrisinek ve onun orduları, tarihin değişmesinde Büyük İskender, Napolyon, Hannibal ve Hitler’den çok daha büyük rol oynadı.
Ona göre yeryüzünde sivrisinek diye bir canlı olmasaydı, bugün dünya bambaşka bir yer olacaktı.
İşte bu harika kitabı okudum ve bugün size anlatıyorum.
Sivrisinek insanlık tarihini nasıl değiştirdi…
Bu yazıyı okuduğunuz saniyeye ait pratik bir bilgi.
Şu an bugünün, yarının veya öbür günün herhangi bir anında dünyada 110 trilyon sivrisinek yaşıyor.
Ve biz insanoğlu var olduğumuzdan bu yana 110 trilyonluk bu sivrisinek ordusuyla savaş halindeyiz.
Üstelik 110 trilyonluk sivrisinek ordusuna karşı biz sadece 7.7 milyar kişiyiz.
Sivrisinek ordusunun savaşan, yani canlıları ısıran savaşçıları sadece dişi askerleri.
Bu askerlerinin elinde 15 ayrı öldürücü biyolojik silah var.
Biz ise sprey, tente, kimyasal ilaçlarla savaşıyoruz. Bu savaş için yılda harcanan para 11 milyon dolar.
İnsanoğlu dünyanın her yerinde sivrisineklerle savaş halinde.
Sadece 4 yerde sivrisinek yok. Bunlardan biri milli takımımıza tuvalet fırçası gösterilen İzlanda.
Öteki üçü ise Antarktika, Seyşel Adaları ve Fransız Polinezyası’nın mikro adaları.
Size belki hiç inandırıcı gibi gelmeyecek ama doğru.
Bugüne kadar ve bugün hâlâ insanın 1 numaralı düşmanı sivrisinek.
Homo sapiens dediğimiz insan türünün ortaya çıkışından bu yana yeryüzünde 108 milyar insan yaşadı.
Bunun tahminen 52 milyarını sivrisinekler öldürdü.
2000 yılından geçtiğimiz yıllara kadar sivrisinekler her yıl ortalama 2 milyon insanın ölümüne yol açtı. Son çalışmalarla bu rakam geçen yıl 850 bine düşürüldü.
Amber taşlarının içindeki fosillere bakılırsa, canlıları ısıran böcekler 190 milyon yıl önce ortaya çıktı.
George ve Roberta Poinar’ın, “What Bugged The Dinosaurs?” adlı kitabına göre dinozorların besin zincirinde en öldürücü yırtıcı hayvan zehirli silaha sahip ısırıcı böceklerdi.
Yani sivrisinekler.
Dinozorların yok olmasında onların büyük rolü oldu.
Milattan önce 476 yılında Pers Kralı Darius dünya nüfusunun yarısı olan 50 milyon insanın yaşadığı bölgeye hükmediyordu. Batıya doğru ilerleyip Anadolu, Trakya ve Yunan topraklarını işgale başladığında dünyanın en güçlü ordusuna sahipti.
Yunan orduları ona karşı savaşta önce kaybediyordu. Ancak en büyük müttefikleri Trakya civarındaki bataklıklardaki sivrisinekler oldu.
Darius bu bölgedeki sulak alanlarda, ordusunun yüzde 40’ını dizanteri ve malaryaya kaptırdı.
Bu bugün Yunan medeniyeti dediğimiz yolu açtı.
Ancak sivrisinekler güvenilir bir müttefik değildir.
Darius’un ordusunu yok eden sivrisinek ve malarya, daha sonra Sicilya’yı fethetmeye kalkan Yunan ordusunu da Siraküza önlerinde perişan edecekti.
Sivrisinek ve malarya o savaşta Atina ordularının yüzde 70’ini kılıçtan geçirip yok edecekti.
Darius’un ordularını durdurarak Yunan altın çağını açan General Anofel, Siraküza önlerinde Atina ordusunu perişan ederek kendi açtığı Yunan altın çağını kapatacaktı.
Büyük İskender’in ufku geniş, “kızılelması” çok büyüktü. “Dünyanın bittiği yere kadar” gitmek istiyordu.
İlk mağlubiyetini Hindistan’da İndus Nehri yakınlarında tattı.
Muson yağmurları zamanıydı ve artık karşısında, nehirlerin sularında durmadan çoğalan General Anofel ve sivrisinek lejyonları vardı.
Savaşlarda kazanan büyük komutan, önce arkadaşı Coenus’u, sonra ordusunun önemli bir bölümünü kaybetti.
Dönüşe geçti ve Ortadoğu’ya yöneldi. Dicle’nin öte tarafına geçti, Babil’e geldi. Şehrin etrafı bataklıkla doluydu. İçeride tüneller vardı.
Büyük İskender Ortadoğu’da Babil bataklıklarında öldü.
Önce büyük bir yorgunluk hissetti. ,Sonra ateşlendi. 12 gün sonra öldü.
Ölümü hakkında birçok şey yazıldı söylendi.
Ama bu kitabın yazarına göre onu öldüren Ortadoğu bataklıkları ve General Anofel’di...
Yani sivrisinek bir kere daha tarihin akışını değiştirmişti.
Sivrisinek imparatorluğu ve ordusunun tarih boyunca en büyük yardımı yaptığı ve en az ihanet ettiği ülke İtalya olacaktı.
Kitaba göre Roma’yı Romulus ve Remus kurmuş ama General Anofel korumuş ve kurtarmıştı. Roma yakınlarındaki Pontin bataklığı tarih boyunca sivrisinek lejyonlarının en büyük karargâhı olarak kaldı.
Büyük İskender, Napolyon, Atilla, Cengiz Han gibi tarihi etkileyen büyük asker imparatorlar bir bir tarih olurken, General Anofel, Pontin bataklıklarında yüzyıllarca tarihin en büyük ordularını yendi.
Roma’yı fethetmek isteyen Hannibal, kuzeyden, doğudan gelen barbar kavimler hep o bataklıkta sivrisinek ordularına ve malaryaya yenildiler.
İtalya’da tarih boyunca kimse o meşum Pontin bataklığı ile baş edemedi.
Bataklığın sivrisinek lejyonları, sonunda bir kişiye yenildiler.
Mussolini iktidara gelince kimsenin başaramadığını başardı ve Pontin bataklıklarını kuruttu.
General Anofel ve sivrisinek ordusu tarihteki ilk büyük hezimetini orada yaşadı.
Sivrisinekler ikinci darbeyi, faşist olmayan bir ülkede, Türkiye’nin Çukurova bölgesinde yiyecekti.
Cumhuriyet’in “sıtmayla savaş” mücadelesi başarıya ulaşacak ve işgal ordularından sonra sıtma lejyonları da Anadolu’dan sökülüp atılacaktı.
Yazar, bazı kaynaklara atfen, Hıristiyanlığın özellikle İtalya’da yayılışında malarya ve vebanın önemli etkisi olduğunu iddia ediyor.
Bunun da Hıristiyanlığın “şifa arama” misyonuyla ilgisi olduğu söyleniyor.
Hazreti İsa’nın ölen bir kişiyi diriltmesi Hıristiyan takipçilere “şifacılık” misyonu yüklemiş. İlk Hıristiyan manastırları, malarya ve veba hastalıklarının en çok görüldüğü yerlerde kurulmuş.
Sıtma olan insanları kurtaran şifacı rahiplerin bu dinin İtalya’da yayılmasında çok etkisi olduğu anlatılıyor.
Roma yakınlarındaki Pontin bataklığının sivrisinekleri Hıristiyanlığın düşmanlarını yok ediyordu ama Vatikan’a da korku veriyordu.
O nedenle papalar uzun yıllar Vatikan yerine daha uzaktaki Lateran Sarayı’nda yaşadılar. Buna rağmen en azından 7 papanın malaryadan öldüğü biliniyor.
Bunlar arasında Netflix dizisinde seyrettiğimiz asıl adı Rodrigo Borgia olan Papa Alexander VI da var.
Bu arada Lord Byron’un da sıtmadan öldüğünü hatırlatayım.
İnsanın en büyük düşmanı sivrisinekse 2 numaralı düşmanı kim? Kendimiz... Yani insanoğlu.
Geçen yıl 580 bin insan başka insanlar tarafından öldürüldü.
Üç numarada yılanlar var. Onlar her yıl 50 bin insanın ölümüne yol açıyor.
Dört ve 5 numarada her biri 25 bin ölümle köpek ve kum sinekleri geliyor.
Onuncu sırada 1000 ölümle timsahlar var. Onu yılda 500 ölümle suaygırları, 100’er ölümle fil ve aslanlar izliyor.
En korktuğumuz hayvanlar olan köpekbalıkları ve kurtların yılda yol açtığı ölümler sadece 10.
Tek iyi haber şu: Sivrisinek HIV taşıyıcısı değildir. Çünkü kana zerk ettikleri salgı HIV taşımaz.
Sivrisinek ordusunun bütün üyeleri dişi savaşçılar.
Ölümcül vuruşlarını şöyle yapıyorlar.
10 saniyelik bir keşif yapıyor. En büyük yardımcısı insan teri. O nedenle çalışan, koşan, terleyen insanlar daha büyük hedef. Parfüm de onu en çok çeken şeylerden biri.
Sonra en uygun damarı buluyor ve arka tarafını yukarı kaldırarak bu damarın üzenine çöküyor.
Çok sofistike 6 iğnesi var bunlardan bir doktorların kullandığı hipodermik iğneye benziyor. Damarı açmak için iki keskin bıçak kullanıyor.
Her defasında 3-5 miligram kan emiyor ve kanının içindeki suyu anında atarak yüzde 20’lik protein kısmını saklıyor.
Emme esnasında öteki iğnelerle kanın pıhtılaşmasını önleyen özel bir salgıyı kana enjekte ediyor.
Şimdi siz karar verin…
Hangisi daha tehlikeli…
İki haftadır akşam sohbetlerinizin ve WhatsApp gruplarınızın kâbusu olan bir şebeğin adını taşıyan çiçek mi…
Yoksa alelade bir sivrisineğin hipodermik iğnesi mi…
*
© Tüm hakları saklıdır.