Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Ergenekon davasının temelini oluşturan belgeler evinde bulunan, uzun süre Fethullah Gülen ile birlikte çalıştığı belirtilen Tuncay Güney hakkında "Peki o her şeyi başlatan sahtekâr hangi kuburda Her şey onun kargacık burgacık elyazısı ile yazdığı iftiralar ve çizdiği o meşum 'Ergenekon çetesi şeması' ile başlamıştı... Herkesin inine girildi de, onun kuburuna girmeye neden kimse cesaret edemiyor..." ifadelerini kullandı.
Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet gazetesinin bugünkü (2 Ağustos 2016) nüshasında yayımlana 'Bugünün muhalefeti yarına bırakılır mı' başlıklı köşe yazısı şöyle:
Ben Nihat Genç'i severim. Neden mi...
***
Fikirlerine katıldığımdan değil...
Üslubundaki keskinlikten dolayı hiç değil.
***
Delikanlı adamdır da ondan.
Günün 24 saati delikanlıdır.
Bu ülkenin nöbetçi vicdanlarından biridir.
Geçen gün Odatv’deki yazısını bu yüzden çok sevdim.
***
O ki en şiddetli muhaliftir Erdoğan’a...
- Dedi ki...
Mühim olan vatan sevgisi ve vatan nöbetiyse eğer...
Bugün için muhalefet teferruattır...
- Dedi ki...
Benim itirazım yarını da bekleyebilir.
Bugün görev vatanı savunmaktır.
***
Ben de öyle düşünüyorum...
***
Ama Nihat Genç gibi ben de şunu sormadan geçemeyeceğim.
Askeri okulları kapatmak iyi bir fikir midir?
Ülkemizi duvara toslatan siyasi elit, polisin ve yargının içindekiler hepsi sivil okullardan mezun.
Askeri sivilleştireceğiz derken, polisin, yargının, sivil bürokrasinin bütün arızasını askere de bulaştırma tehlikesi yok mu...
Peki o her şeyi başlatan sahtekâr hangi kuburda
Hatırlayın o günleri...
Her şey onun kargacık burgacık elyazısı ile yazdığı iftiralar ve çizdiği o meşum “Ergenekon çetesi şeması” ile başlamıştı...
***
Hani adı Tuncay mıydı neydi...Hani Kanada’ya sığınıp hahamlık başvurusu yapmıştı...
***
Kimler yoktu ki o iftira kuburunda...80 yaşındaki İlhan Abiler...Terminal safhadaki Türkan Hanımlar o sahtekârın işaretparmağı ile alınmışlardı evlerinden...
***
İbrahim Bey...
TRT’nin o günkü genel müdürü...Hatırlıyor musunuz...
Devletin TRT’sine canlı bağlatıp üç buçuk saat bizlere atılmadık iftira bıraktırmamıştınız.
Bu nedir dediğimizde, haber dairenizden “Gazetecilik yapıyoruz” cevabı gelmişti...
***
Nerede şimdi o karanlık adam...
Herkesin inine girildi de, onun kuburuna girmeye neden kimse cesaret edemiyor...
Türkler için güzel bir karakter testi
Logosunda “Türkiye Türklerindir” yazan bir gazetenin çalışanıyım.
***
Bu gözler, şahidin gözleri...
Çok şey gördü.
***
Kimini herkese anlattığı, kimini ise dipsiz kuyulara dönen içine attığı birçok şey...
***
Ama bir soru var ki....
Onu artık o dipsiz kuyuda tutamayacağım.
Ve soracağım...
***
Biz Türkler karakterli insanlar mıyız...
***
Ehh hepimiz birer karakter abidesi değilsek de...
Yani... Şöyle böyle işte...
***
Gerçekten öyle miyiz...
Öyleyse gelin hepimize küçük bir test uygulayalım.
Hepimiz birer kâğıt imzalasak ve desek ki
Hepimiz...
Hadi, hepimiz değilsek de kamuoyunun önündeki şu 10-15 bin kişi...
Hani televizyonlara çıkıp durmadan konuşan, köşelerinde yazanlar var ya...
İşte onlar...
***
Önümüze bir kâğıt alsak ve desek ki...
15 Temmuz’u 16’ya bağlayan gecenin saat 21.30’undan, sabah 04.00’üne kadar geçen süre içinde, telefonda ve yüz yüze ne konuştuysam...
Hepsinin kamuoyuna açıklanmasına izin veriyorum...
***
Sizce nasıl bir tablo ortaya çıkardı...
***
Var mısınız...
Ben “Varım” diyorum ama siz yine de iki kere düşünün...
Âli devletimiz Kemal Gürüz'e küçük bir pardon demeyecek mi?
Hepsi oradaydı ve neler yazmışlardı...
Ne darbeciliği kalmış, suçmuş gibi ne de Kemalistliği...
Darbe nedeniyle yakalama emri çıkardıklarında yurtdışındaydı...
Bindi gemiye, çıktı İzmir’e, uzattı ellerini ve “Hadi kelepçeleyin” dedi....
Ezberleri öylesine bozulmuştu ki... O gün içeri almaya yüzleri tutmadı.
Beş gün sonra aldılar.
Aylarca yattı...
Sağlığı bozuldu.
O günün muktedirleri bugün yurtdışından bile ses veremezken, arkadaşım Kemal Gürüz, şimdi evinde eşinin yanında sessiz bir hayat sürüyor.
Merak ediyorum, bu âli devlet ülkesine yıllarca hizmet etmiş eski YÖK Başkanı’ndan küçücük bir özür bile dilemeyecek mi...
Laik bir kadının göbeği açık elbisesi ile Alaçatı'dali darbe gecesi
Abartmıyorum, darbe sonrası okuduğum en güzel, en içten, en düşündürücü yazı.
Hürriyet’in eski ekonomi yazarı Demet Cengiz, açtığı blogunda, darbe gecesi Alaçatı’da yaşadıklarını ve hissettiklerini yazmış.
Geceki kılığım şöyleydi diyor:
“Göbeğimi açıkta bırakan fazla seksi, fazla neon, fazla turuncu bluz ve kafamda Yunan tacı...”
Yazı böyle başlıyor ve olağanüstü bir gözlem ve yorumla devam edip şöyle bitiyor:
“Türkiye’yi dizayn etmeye kimsenin gücü yetmez. Burası tam bir kafası karışıklar cumhuriyeti. Homojen tek tip insan dilerseniz de yaratamazsınız.
Herkesin bir parçası diğerine değer ve kesişen kümelerimiz içinde kaybolur gider.”
“Demetcengiz.com” adresinden girip okuyun lütfen...
Demet işsiz bir gazeteci...
İşsiz gazetecilerin ne harikalar yaratabileceğine çok güzel bir örnek...