17 Nisan 2024 07:00
Zamanın Ruhu | Ertuğrul Özkök
AKP belki de kuruluşundan bu yana en derin “kültürel depremini” yaşıyor.
Bir iç savaş bu ve adını koyalım:
“Birinci Istakoz Muharebesi…”
AKP’nin “Durumdan vazife çıkarma” uzmanları, 31 Mart seçiminde neredeyse bütün kentsel nüfusu kaybetmelerinin “sorumlusunu” buldular:
“Kanlı ıstakoz hançerini AKP’nin tertemiz sırtına saplayan hainler…”
Vallahi Abdulkadir Selvi’nin o eşsiz muhayyilesinin bile hayal edemeyeceği bir “teşhis” bu…
Ve bayram günü Cannes’da ıstakoz yiyen bir kadın partiden atılırsa, AKP’ye musallat olan bütün cinler kovulmuş olacak.
Diyorlar ki;
"O ıstakoz hançeri sırtımızdan çıkarılırsa, AKP yine kanatlanıp uçacak…"
Kimse de çıkıp demiyor ki,
"İyi de arkadaş, biz İstanbul’da 2017’den beri 6’ncı defa kaybettik…
Yani 'Birinci Istakoz Vakası'ndan tam 7 yıl öncesinden beri kaybediyoruz.…"
Sayayım mı…
2017 Referandumu… ”Hayır” çıktı.
2019’da 2 belediye başkanlığı seçimi.
Etti mi 3…
2023’de iki Cumhurbaşkanlığı seçimi… 2'sinde de Kılıçdaroğlu kazandı.
Ve 2024’te en ağır hezimet.
Etti mi 6…
Öyleyse, hangi hainin elindeki hangi hançer aslında kime saplanıyor 7 yıldan beri…
Ey….
AKP’nin gözleri olup da gören, kulakları olup da işiten ama dilleri olup da konuşamayan makul yöneticileri…
Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, 31 Mart gecesi AKP’nin hezimeti ile birlikte asıl kaybedenler “Siyasi İslamcılar” ve “İhvancılar” oldu.
Türk seçmeni “Siyasal İslam projesini”; Milli Eğitim Bakanı, Diyanet İşleri Başkanı ve tarikatlarıyla birlikte sandığa gömdü.
Bu “ıstakoz muharebesinin” ortasında, bu toz duman içinde sağlıklı bir “seçim sonucu analizi” mi istiyorsunuz?
Buyurun size çok gerçekçi bir “seçim teşhisi raporu…”
Çok ortalarda görünmeyen, Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu önceki gün sürpriz bir mülakat verdi.
Bence 31 Mart hezimetini açıklayan “en gerçekçi” rapor buydu.
Ben bu raporu ele geçirdim.
Öyle gizli kapaklı yollardan da değil.
Bardakoğlu’nun “tam zamanında” ve çok ilginç bir adrese bırakılan bu mülakatı ile…
Bu mülakat önceki gün “Açık Deniz” dergisinde yayımlandı.
Hemen bir parantez açıp söyleyeyim. Açık Deniz öyle bir denizcilik veya yatçılık dergisi değil.
Muhafazakar kesimden bazı aydınların çıkardığı bir düşünce dergisi.
Ancak o kadar önemli ve tam zamanında bir mülakat ki, dergi kağıt baskısını bekleyememiş ve önceki gün dijital edisyonuna kondu.
Bu konuşma dün de Karar Gazetesi'nde tam metin olarak yayınlandı.
Ancak çok uzun ve klasik, düz bir editoryal anlayış ile verildiği için, bu renkli ıstakoz savaşı içinde insana “Gel beni oku” demiyor.
O nedenle bu mülakatın en çarpıcı yerlerini, çarpıcı ara başlıklarla size özetledim.
Tabii böyle yapınca bazı cümleler konteksinden kopmuş olabilir.
O nedenle ilgilenene linkini de veriyorum.
Bana göre bu mülakat, ıstakoz savaşının tam ortasında sağlıklı bir seçim tahlili yapmak isteyen AKP yöneticilerine çok gerçekçi bir “Siyasal İslam neden çöktü?” raporu bu.
Buyurun, saygın bir din insanının ‘Siyasal İslam neden hezimete uğradı?” mülakatına birlikte madde madde bakalım…
Teşhis 1: Maalesef ‘padişah efendiler’ her zaman adaletli olmadılar
(*) “...Bu topraklarda siyaset hep İslam’ın öngördüğü ahlakî çizgide, hak ve adalet çizgisinde gitmedi. Padişah efendiler, yöneticiler her zaman adaletli olmadılar. Onlar konuşma ve yazılarında adaletten çokça bahsetmiş, Allah’tan ve Peygamber’den, dini korumaktan çok söz etmiş olabilirler. Hatta yanlarında kendilerine kolayca fetva veren, kitaplardan onay devşiren kavuklu, sarıklı insanlar da bulunabilir. Ama bütün bunlar yapılanları adil ve haklı kılmaz.”
Teşhis 2: Bu “İslamcı” fotoğraf karesi nasıl ortaya çıktı?
(*) “Tarihten bu yana kamu yöneticilerden birazı dinin ayakta kalmasını kendiyle kaim gördü ve din koruyuculuğuna soyundu, birazı başkasının kendisi kadar adil olamayacağını varsaydı. Ve bu yanılsamaların iğvasıyla ne yapıp edip iktidarlarını korumak için maddi ve manevi güç devşirmeyi, insanları sindirmeyi, muhalif hareketleri bastırmak gerektiğini düşündüler. Bu şekilde işin içine insanî zaaflar, hırslar ve duygular girince gördüğümüz resim ortaya çıktı.”
Teşhis 3: Böyle krallar tahta çıkınca ülkeyi tarumar eder
(*) “Kur’an-ı Kerim, “Allah katında en değerliniz, en müttakî olanınızdır,” yani “günahtan, yanlıştan, hatadan, haksızlıktan, zulümden en çok sakınanınızdır” buyuruyor… Kur’an-ı Kerim’den Allah katında özel imtiyazları olan bir halife/kral motifi hiçbir zaman çıkmaz. Aksine bir âyette “Bu krallar bir ülkeye girdiği, işgal ettiği vakit orayı tarumar ederler, oranın onurlu insanlarını aşağılar, işe yaramaz ayak takımını ise baş yaparlar” mânâsında bir yergi de var.”
Teşhis 4: Siyasi anlamda “biat” ve “halife” uydurma kavramlardır
(*) “Biat kelimesinin başlangıçta siyasi bir anlamı zaten yoktur, insanların birbirine söz vermesini remzeden tokalaşma demektir… Sözün özü, siyasi anlamda biat da, halife de tarihin ürettiği kavramlardır. Ama ne yazık ki, geleneksel siyasi kültürde itaat konusu ısrarla vurgulanır ve işlenir; adeta kutsanır ve herkese bu yönde telkinde bulunulur. Haksızlık ve kötülük karşısında isyan ve direniş ahlakı ise pek önemsenmez ve dillendirilmez.“
Teşhis 5: Nerede itaat edeceğine, nerede dur diyeceğine karar vermek bize ait sorumluluktur
(*) “Nerede itaat edeceğini, nerede hayır diyeceğini, neyi onaylayacağını, neyi onaylamayacağını, neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu bilmek. Haksızlıklara razı olmayıp, yanlışlara evet dememek… Kamu malına hıyanetten, rüşvetin ve adam kayırmanın her türlüsünden uzak durmak. Bunlar hep bize ait bir sorumluluktur.“
Teşhis 6: Haksızlığı ve zulmü önlemek istiyorsak gökyüzünden gelecek melekleri beklemeyelim
(*) “Allah gökten melekler gönderip yeryüzünde aramızda haksızlığı, keyfiliği, yolsuzluğu, kamu malına hıyaneti, suçların ve günahların işlenmesini önleyecek değil. Toplumda vergi adaletini, insan haklarını, hukuku, yargıda adaleti, emanetlerin ehline verilmesini sağlayacak hiç değil. Bütün bunları biz yapacağız; bu sorumluluk bizim. Demek ki yeryüzünü mamur edecek olan, yeryüzünde adaleti sağlayacak, haksızlığı ve zulmü önleyecek olan, zulme ve haksızlığa karşı çıkacak olan, herkese hak ettiğini verecek olan insanın kendisi. Gökyüzünden gelecek özel melekleri beklemeyelim. Mehdi, Mesih de beklemeyelim.”
Teşhis 7: Çareyi bizler bulacağız, bundan başka çıkış yolumuz yok
(*) “Müslüman toplumlar, en adil şekilde kamu yönetiminin nasıl gerçekleşeceğini, bunun için ne gibi kurallar ve kurumların olması gerektiğini kendileri bulacak ve bu gerekleri tek tek hayata geçirecekler. Kendi toplumlarında haksızlıklar nasıl önlenebilir ve kötü yönetim nasıl düzeltilebilir? Şeffaflık, hesap verebilirlik nasıl sağlanır? İnsanın insanı ezmesi, köleleştirmesi nasıl önlenir? Müslüman toplumlar oturacaklar, bütün bunların çarelerini bulacaklar. Bunun tedbirlerini alacak, kurumlarını kuracak, kurallarını geliştirecekler. Başka yolu yok.”
Teşhis 8: ‘Şu adam dindardır, haksızlığı o çözer’ diyemeyiz
(*) “Batı tecrübesini ciddiye almak zorundayız. Şu kimse ahlaklıdır, dindardır; şayet onu yönetici yaparsak adaleti sağlar, ezilenin, zayıfın, kimsesizin hakkını korur diye düşünürseniz, ciddi bir risk üstlenmiş olursunuz. Kendisini Müslüman ve dindar sayan insanlar arasından göz göre göre haksızlık yapabilen, garibin elindeki ekmeği almaya kalkan nice insan çıkıyor. Temel haklar ve özgürlükler fikri buradan doğdu. Kadın hakları, azınlık hakları, adil yargılanma hakkı gibi kavramlar bu ihtiyacın ürünü.”
Teşhis 9: Totaliterlik ve dayatmacılık toplumda ikiyüzlülüğü arttırır
(*) “Totaliterlik ve dayatmacılık ikiyüzlülüğü arttırır; bunun için de siyaset farklı düşüncelere alan açmak ve farklılıkları ortak bir paydada bir arada barış içinde yaşatmak, katılımcı bir yönetimi egemen kılmak zorundadır.”
Teşhis 10: ‘Seni ben adam ederim’ deme dönemi geçti
(*) ”Yöneticinin insanına ''Benim gibi düşünmelisin, ben seni adam etmek için buradayım' gözüyle bakmasının artık geride kalması gerekir. İnsan hakları kavramının içini sen kendi keyfine göre dolduramazsın. Kadın hakları kavramını da öyle. Daha açığı, bir hakka sen, benim verdiğim ve belirlediğim hak diye baktığın zaman, artık o hak olmaktan çıkar; lütuf olur. Onu insanların takdir ve lütfuna bağladığınızda da bunun sonu çok ciddi haksızlıkların, yanlışların, keyfi uygulamaların olmasıdır; bunu önleyemezsiniz. Kurallar ve kurumlar, şeffaflık, hesap verebilirlik, katılım, objektif kıstaslar bu yüzden lâzım. Kamu hayatında kanunlar niçin çıkarılır? Hâkim, yönetici, yetkili kimse keyfine göre hüküm vermesin diye."
Teşhis 11: Açık konuşayım, ‘İslam savaşı’ diye bir şey olmaz
(*) “Açık konuşayım: İslam savaşı olmaz, insan savaşı olur; yani insanlar savaşırlar. Din de savaşa dair temel ahlakî prensipler getirir; haddi aşmayın, zulmetmeyin, işkence yapmayın, haksızlık etmeyin, yağma yapmayın der. Savaş İslam’ın bir parçası ve bir gereği değil ki savaşa İslamîlik atfedelim. İnsanlar savaşırlar, ama bu savaşanların bir dini de vardır. Biz ona İslam savaşı, Hıristiyanlık savaşı demeyiz.“
Teşhis 12: Kuran’da siyaset yok, sadece adalet var
(*) “Kur’an-ı Kerim’e bakıyorsunuz, siyasetle ilgili hiçbir ayrıntı yok. Müslümanların devlet kurmasının gerekip gerekmediği dahi belli değil. Yani kaç kişi yönetmeli, nasıl yönetmeli, nasıl seçilmeli? Bunlar hiç yok. Sadece ne var? Adalet var. Hakkaniyet var. Doğruluk var. Dürüstlük var. Merhamet var. Allah’ın kullarına karşı adil olma var.“
Teşhis 13: “Neden en çok oyu en çok cami yaptığımız kentlerde kaybettik?“
Aslında “teşhis” değil, ‘13’üncü soru’ demek daha doğru. Bu soru Bardakoğlu’nun mülakatında yok. Onu da ben soruyorum:
Eski Diyanet İşleri Başkanı'nın bu sözlerinden sonra bir AKP’linin kendine şu soruları sorması normal olmaz mı?
“Biz en çok oyu neden en çok cami yaptırdığımız, tarikat yurdu açtığımız, içki yasakları uyguladığımız, konserleri, festivalleri yasakladığımız kentsel bölgelerde kaybettik?
İşte bu sorunun cevabı, Türkiye’de makul insanların gözünde çok saygın bir yerde duran Bardakoğlu’nun yukarıda özetlediğim sözlerinde apaçık var.
Yeter ki tarafsızca ve önyargısız bakmayı bilelim.
Mesele sadece emeklilere verilmeyen para da değil. Bir kadın milletvekilinin Bayram’da ıstakoz yemesi gibi fasa fiso şeyler hiç değil.
Önünüze konmuş gerçek bir seçim analizi mi istiyorsunuz?
Buyurun saygın bir din insanının gönüllü olarak hazırladığı sapasağlam bir rapor size…
Ben en çarpıcı cümlelerini özetledim.
Anahtar kelimeler, Hak, Hukuk, Adalet, İnsan Hakları, Eşitsizlik, Kibir, Akaraba Kayırmacılığı, Dayatma, Despotluk, Biat, Halifelik, Siyasetin Devletleşmesi….
Tamamını okursanız daha da yararlı olacaktır.
Teşhis, “Açık Deniz’den”, temiz sulardan geliyor. Kokuşmuş bataklıklardan değil...
© Tüm hakları saklıdır.