Gündem

Ertuğrul Özkök: Bu şehir bu gülümsemeyi ve Akdeniz neşesini kaybederse ruhunu da kaybeder

Yılmaz Hoca çektilirken, mendebur suratlı popülist liderler bela olmaya devam ediyor

16 Ocak 2024 07:00

Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu

Bu fotoğraf 2021 yılında Eskişehir OMM'de (Odunpazarı Modern Sanat Müzesi) çekildi.

Ön planda Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, sağında müzenin korucusu iş insanı Erol Tabanca ve solunda ben varım.

Bu fotoğraf çekildiğinde Yılmaz Hoca 84 yaşındaydı.

Ertesi günü bana şehri gezdirmişti.

Yeniden yarattığı Porsuk Nehri'nde gondolla dolaşmış, temalı parklarını ve müzelerini gezmiştik.

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, iş insanı Erol Tabanca ve Ertuğrul Özkök

8 saat büyük bir enerji ile hikayesini anlattı

Abartmıyorum Büyükerşen o gün benimle 8 saat birlikte geçirmişti.

Hiç durmadan, 8 saat boyunca bana yönettiği şehri ve o şehrin hikayesini anlatmıştı.

Dipdiri ve zindeydi.

8 saatin sonunda sabah geldiği gibi aynı enerji ile belediyeye dönmüştü.

Ama asıl enerjisi neşesiydi…

Sekiz saat boyunca yüzündeki gülümseme hiç eksilmemişti.

Büyükerşen'in en büyük başarısı bu Akdeniz neşesiydi

O gün şunu düşünmüştüm.

Yılmaz Büyükerşen'in Eskişehir' yaptığı en büyük hizmet buydu…

O bitmeyen gülümsemesini, hiç eksilmeyen neşesini aynı şiddetle Eskişehir'inin bütün sokaklarına geçirmişti.

Yılmaz Hoca, Eskişehir'e Akdeniz neşesini ve ruhunu kazandıran insandı.

Yani son 20 yılda Türkiye'de kaybettiğimiz en güzel yanımızı…

Bugün Türkiye'de bütün araştırmalarda öğrenci mutluluğunun en yüksek olduğu üniversite Eskişehir Anadolu Üniversitesi.

O mutluluğu veren en büyük şey de şehrin onlara verdiği özgürlük ve yaşama hazzı.

Yılmaz Hoca'dan gelen bir telefon ile başlayan hikayemiz

O gün otele döndüğümde geriye dönmüş, Yılmaz Büyükerşen'le tanıştığım yılları hatırlamıştım..

Galiba 1979 yılıydı…

Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde genç bir yardımcı doçenttim.

Bir gün ondan telefon almıştım.

Beni Eskişehir İletişim Fakültesi'nde ders vermeye davet etmişti.

İki yıl boyunca sabahları trenle Eskişehir'e gidip, akşamları yine trenle döndüm.

Dersten aldığım parayla dönüşte Devlet Demiryolları'nın yemekli vagonunda bir kadeh Ankara viskisi içip bozkırı seyrederdim.

"Elveda Başkaldırı" kitabımın ilk sayfaları o trende yazıldı.

Alman gazeteciye bu şehir neresi diye sordum ve cevabı şu oldu

12 Eylül'den sonra Yılmaz Hoca'yla dostluğumuz daha da büyüdü.

Hiç eksilmeyen gülüşü, neşesi, pozitif enerjisi benim için hep bir rol modeli oldu.

Bundan 5-6 yıl önce Almanya'nın Bild Gazetesi'nin o günkü genel yönetmeni olan Kai Diekmann'a Eskişehir'in bir fotoğrafını gösterdim ve "Sence bu hangi şehir?" diye sordum.

Fotoğrafa baktı ve "Bir Orta Avrupa şehri olmalı ama hangisi çıkaramadım" dedi.

Oranın Anadolu'daki Eskişehir olduğunu söyleyince çok şaşırmıştı.

Porsuk'taki o fotoğrafları 1 kilometrelik nehir boyu sanıyordum

Yılmaz Hoca'ya, bir tekneye binip Eskişehir'in ortasından temalı parka kadar Porsuk'un bütün şehir için güzergahını yapmıştık.

Ben fotoğraflarda gördüğümüz yeri 1 kilometrelik falan özel olarak geliştirilmiş bir nehir boyu sanıyordum. Meğer 11 kilometrelik bir güzergahmış.

O gün tekneden nehrin iki yanındaki hayatı gözlemlemiştim.

İnsana umut veren, modernite duygusunu yaşatan, cıvıl cıvıl neşeli bir hayat vardı o nehrin kenarında.

Türkiye'nin bütün şehirlerinin bu neşeye kavuştuğunu hayal etmiştim.

Keşke bütün şehirlerimizde böyle güleryüzlü, neşeli, vizyoner, yapıcı belediye başkanlarımız olsaydı diye düşünmüştüm.

1960'larda ilk işleri şehre çiçekçi dükkanı getirmek olmuştu

Eskişehir Üniversitesi'nin büyük hoca rahmetli Prof. Orhan Oğuz kurmuştu.

En büyük yardımcısı o dönemin genç öğretim üyesi Yılmaz Büyükerşen olmuştu.

Yaptıkları ilk işlerden biri de Ankara'nın en tanınmış çiçekçisini ikna ederek Eskişehir'de çiçekçi dükkanı açtırmak olmuştu.

Bu şehrin yeniden doğuşuna tanık olduğum günlerde eyalet sisteminin Türkiye için daha iyi olabileceği fikrine gelmiştim.

Yılmaz Büyükerşen gibi şehirlere, bölgelere ruh veren enerjik insanların Türkiye'yi uçurduğunu, bölgeler arasındaki rekabetin bizi yukarılara taşıyacağını ve her seçimde en az 7 bölgeden başarılı Başbakan, Cumhurbaşkanı adayımızın olabileceğini hayal etmiştim.

Clint Eastwood 93 yaşında adalet arayan filmini çekiyor

Şimdi Yılmaz Büyükerşen yeniden aday gösterilmiyor.

Yılmaz Hocanın kendi kararı ile bırakmasını bile kaldıramayan bünyem çok büyük bir çelişki içinde. Siyasette gençleşmeyi savunan bir insanım ve savunmaya devam edeceğim.

Ama bir yandan çok başarılı bazı istisnaların ve biricik örneklerin de kaideyi bozmayacağını bilenlerdenim.

Siz bu yazıyı okurken Clint Eastwood, "Juror No.2" adlı yeni filmini çekiyordu. Ve bu filmi gülümseyerek çekiyordu. Bu filmde adaleti arıyor yine…

Ridley Scott Yılmaz Hocayla aynı yaşta… Napolyon filmini o yaşta çekti.

Yılmaz Hoca çektilirken, mendebur suratlı popülist liderler bela olmaya devam ediyor

Benim üzüldüğüm; dünyanın başına bela olan 70 plus popülist liderler o asık suratları ile dünyayı yönetmeye devam ederken, Yılmaz Hoca gibi en büyük başarısı umut, neşe ve güleryüz olan insanların geri çekilmesi…

Eskişehir'de yaşan bir insan olsaydım, kesinlikle Yılmaz Hocanın tekrar aday olması için çabalardım.

Çünkü o şehrin en büyük zenginliğinin güleryüzlülük, neşe ve bu modern hayat tarzının olduğunu çok iyi bilirdim.

O neşenin, o gülümsemenin, o hayatı güzel yaşama heyecanının Porsuk boylarından çekildiğini düşünün…

İçki yasaklarının başladığı, konserlerin yasaklandığı, genç insanların hayatlarının tekrar evlerin içine çekildiği, sokakları tenhalaşmış bir şehri tahayyül edin…

Ne kalır o bütün Türkiye'nin hayal şehri Eskişehir'den?

Ne kalır…

O nedenle diyorum ki, Allah, Yılmaz Hoca'nın o bitmeyen gülümsemesini Eskişehir gökyüzünden mahrum etmesin.