11 Ekim 2023 06:00
Ertuğrul Özkök | Küçük Güzel Şeyler Dükkânı
Haber önceki gün geldi.
Mey Diageo Grubu Cumhuriyet’in 100’üncü yıl kutlamaları için çok değişik bir proje geliştirmiş.
Cumhuriyet’in ilk 100 yılının masa kültürümüzdeki en büyük sembollerinden bir olan bir rakının etiketinde…
İşte o etikette çok radikal bir MeToo devrimi gerçekleşti.
O rakının tadından çok etiketi Cumhuriyet’in 100 yıllık kültürünün artık sanat eseri haline gelmiş kült bir örneğidir.
Orijinalinin müzelerde sergilenmesi gereken gerçek bir ikonadır o.
Masada oturan iki erkek görürüz o etikette.
İkisinin de üzerinde smokin vardır.
Masanın üzerinde bir şişe rakı durmaktadır.
Erkeklerden birinin ağzında sigara vardır.
Yani etikette baktığınızda kafanızda çizilen manzara şudur:
Rakı erkek içkisidir.
Dediğim gibi, bir etiket Cumhuriyet’in birinci 100 yılının gerçek bir gusto ikonasıdır.
İkinci yüzyılda Black Tie’dan, Şık Casual’a dikey geçişMey Grubu şimdi bu etiketin ikinci yüzyıl versiyonunu hazırlıyor. |
Bu rakı ilk defa 1930 yılında üretildi.
Şişe üzerindeki etiket, o yıllara göre devrim sayılabilecek bir modernitenin izlerini taşıyordu.
Dönemin en önemli grafik tasarım sanatçısı İhap Hulusi Görey tarafından yapılmıştı.
Bugün, Cumhuriyet dönemi Türk modern grafik sanatının en önemli eserlerinden biri kabul ediliyor.
İhap Hulusi; Sümerbank, Milli Piyango ve başka devlet kuruluşlarının markalaşmasına çok büyük hizmetler yapmıştı.
Yeni etiket Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı için hazırlandı.
Hazırlayan sanatçı Emrah Yücel…
Emrah Yücel, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü mezunu. Daha sonra eğitimini Bilkent Üniversitesi’nde sürdürdü.
Türkiye’de onu Hollywood filmleri için yaptığı afiş çalışmaları ile tanıyoruz.
Los Angeles’ta yaşıyor.
Instagram’da ‘@emrah_yucel_la’ adlı bir sayfası var.
Orada bazı eserlerini de paylaşıyor.
Kendi bedenini de sanat eseri haline getirmiş bir sanatçı.
Paylaşımları arasında Murat Arık’ın çektiği çok ilginç bir fotoğrafı da var…
Göğsünde “Tutto Passa” (Her şey geçer) yazan bir dövme dikkati çekiyor.
Emrah Yücel’in yeni etikete getirdiği tek yenilik masaya bir kadını oturtması değil.
Aynı zamanda klasik rakısı logosunu da biraz değiştirmiş.
Yazının karakterlerinin aslına sadık kalmış ama bazı fazlalıkları atarak daha kolay okunur hale getirmiş.
Kendi payıma yeni etiketi çok beğendim.
Peki masaya neden bir kadın oturdu?
Mey Diageo Genel Müdürü Levent Kömür gülümseyerek, “Kadınlar masadaki yeri bileklerinin gücüyle aldı” diyor.
Onun verdiği rakama göre, Türkiye rakı tüketicilerinin (tüketiminin değil) yüzde 30’a yakını kadınlardan oluşuyormuş.
Bu rakam son 20 yılda yüzde 2’lerden buraya gelmiş.
Ben de buna “Rakıda MeToo etkisi” diyorum.
Bir de pratik soru.
Eski etiketli ürün ne olacak…
Üretimi devam edecek. İsteyen Cumhuriyet’in birinci yüzyılın efsane rakısını içmeye devam edebilecek.
Üstelik fiyatı yeni etiketli üründen ucuz olacak.
İki rakı arasındaki bir fark da alkol derecelerinin değişik olması.
Klasik eski etiketli ürün 45 derece.
Delüks ise 50 derece…
Evet, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında rakıdaki MeToo devriminin özeti böyle…
Bodrum ve Urla’nın ilk Michelin Yıldızları 9 Kasım’daBugünlerde Türkiye’de gastronomi sektöründe en merakla beklenen gecenin davetiyeleri ulaştırılmaya başlandı. Merakla beklenen soru: Urla’dan mı, Bodrum’dan mı daha çok yıldız?Bu yıl cevabı en merak edilen soru şu: Bence Türkiye’nin gerçek gastronomi bölgesi UrlaYazın neredeyse tamamını Bodrum’da geçirdim. |
Nur Sürer son zamanlarda “Aile” dizisinde başarıyla oynadığı rolle gündemde.
Ben de ilgiyle izliyorum.
Dizinin çekildiği Belma Simavi’nin Polonezköy’deki evinin, biz eski Hürriyet çalışanları için çok özel bir yeri vardır.
Nur Sürer, geçen gün bir pasajdan çıkarken kendisine Farah Zeynep’in Yılmaz Güney’le ilgili sözlerini sormuşlar.
Hani şu Güney’in ‘Kadınları dövmesi’ ile ilgili sözlerini…
İlk cümlesine küçük bir ekleme yaptım
Nur Sürer’in cevabını aynen aktarıyorum:
İlk cümle:
“Yılmaz Güney sinemanın kilometre taşıdır…”
Bu cümleye itirazım yok. Tek ekleyeceğim şu olabilirdi:
“Kilometre taşlarından biridir…”
Ama ondan sonra gelen cümle şu:
“Onun yaptığı şu kadar şeyi yapsınlar, ondan sonra konuşsunlar…”
Eh, insan bunu söyleyebilir derim.
Ama arkasından gelen şu cümleler:
“Yılmaz Güney bizim, yani sinemacıların kırmızı çizgisidir… Kimsenin haddi değil Yılmaz Güney’le ilgili konuşmak…”
Brrr!.. Vallahi kendimi bir an 1960’ların devrimci öğrenci forumlarında hissettim.
Hepimize parmak sallayarak “Somut durumun somut tahlilini” yapan yeşil parkalı, pos bıyıklı devrimciler geldi gözümün önüne…
Onlar da bize aynı şeyi söylerdi:
“Aksini söylemek kimsenin haddi değil…”
Şu günlerde Yılmaz Güneş tartışmasının açılmasını pek anlayamadım.
Ama Yılmaz Güney’in niye eleştirilemeyeceğini de anlamıyorum.
Yani şimdi ben artık, “Yılmaz Güney’in bazı filmlerini sevdim ama bazılarını hiç sevmedim” diyemeyecek miyim?
MeToo çağında kimse çıkıp Yılmaz Güney’in kadınlarla ilişkisini sorgulayamayacak mı?
Neyse, daha ileri gidip haddimi aşmayayım..
Yoksa hem Aile dizisinin sert kadını Hülya Soykan’dan ağır bir fırça yerim…
Hem de durup dururken Upper Cihangir’in akşam masalarının mezesi olurum.
© Tüm hakları saklıdır.