Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, OHAL Kararnamesi'yle kapatılan Zaman gazetesinin eski yazarı Ali Bulaç'ın “FETÖ/PDY' terör örgütüne üye olmak”la suçlanmasıyla ilgili olarak "AKP milletvekili Mehmet Metiner, AKP içindeki FETÖ’cüler için çözümü bulmuş: 'İçimizdeki FETÖ’cüler de önce bizden özür dilemeli, sonra da istifa etmelidir'. Kendisi TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi" dedi. "AKP'li FETÖ'cüye 'özür', Ali Bulaç'a kurşunlar" diyen Ertuğrul Özkök "Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı. Formül nasıl ama; 'Bizim arkadaşlara sadece özür, Ali Bulaç’a, Nazlı Ilıcak’a müebbet' Meclis’te başkanlık için bir oya bile ihtiyaç olunca ne güzel eşitlik, ne güzel bir adalet anlayışı değil mi?" ifadesini kullandı.
Ertuğrul Özkök'ün "Hürriyet ağalarının memleket evlatları olarak üç portresi" başlığıyla yayımlanan (26 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, üzerine düşeni yapmış.
Kasketler 10 numara yerel...
Poşu desen, yüzde 100 mahalli...
Gelgelelim içine konacak adam deyince...
İşte eldeki bu...
Hürriyet üst yönetimi ve yazarları önceki akşam Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin misafiriydi...
İşte orada çekilen bir fotoğraf ve “Hürriyet ağababalarının memleket evladı olarak portreleri”.
[Hürriyet]
SEDAT ERGİN: İNGİLİZ MONŞERİ İLE EGE HANIMAĞASI ARASI
Yüz dili: Belirsiz. Sıkıntılı. “Giydik ama iyi mi yaptık” ile “Madem geldik giyelim bari” arasında sıkışmış kalmış.
Kasket dili: 5 numara alınması gerekirken yanlışlıkla 4 numara alınmış. Öne doğru eğim açısı “teennili” bir biçimde ince ayarlı.
Poşu dili: On numara monşer tarzı yapılmak istenmiş ama Ege başörtüsü tarzına düşmüş. Bir adım ötesi “hanımağa” tarzına düşecek. Görünmese de poşunun altında kravat olduğu kesin.
El ve kol dili: Eller cepte. Tam “Öne bağlamış klasik Sedat Ergin Ankara tarzı değil” diyecekken, gözünüz bir sonraki kareye takılıyor. Ahhh. İşte yine o malum poz... Adana-Mersinli Sedat Ağa gitmiş, Ankaralı Sedat gelmiş. Arkadaş... Sedat Ergin asla Ankara misketi oynamaz.
Ceket dili: Blazerin metal düğmesi, “Arkadaş ağalık sizde kalsın, bana Brooks Brothers yeter” çığlığı olarak ta buralara geliyor..
KANAT ATKAYA: İZCİ KOLU KARTAL OYMAĞI BAŞI TARZI
Yüz dili: Sakin görünümlü mütereddit. “Mahallenin rock’çu arkadaşları ve Topesto ne der” endişesi apaçık belli.
Kasket dili: Farklı, çok farklı bir tarz. Ortaçağ İspanyol orta üst sınıfının, bir parmak sefalet sonrası, iki parmak asalet öncesi tarzı ile 19’ncu yüzyıl empresyonist ressamının haddinden fazla özenli yerleştirilmiş beresi arasında mütereddit bir yerde duruyor.
Poşu dili: Boyuna, Üsküdar Paşakapısı Ortaokulu izci kolu Kartal oymağı merasim izcisi ile Akhisar tütüncü üslüğü tarzından oluşan melez bir yaratıcılıkla atılmış. Bir başka bakış açısıyla Oktobr merasimine hazırlanan Komintern gençlik kolu üyelerinin kostümlü prova tarzı da denilebilir.
El ve kol dili: Tipik Kanat Atkaya. Kamusal alanda çekilmiş 10 resimden 9’unda eller göğsün hemen altında, göbeğin hemen üstünde kenetlenmiş. Karizmanın dile olsa “İşte budur” diyeceği yarım kalmış Hasan Cemal pozu.
Ceket dili: Hafif düşük kemerin üzerinde, 50 yaşa hazırlanan özenle saklanmış göbek için tasarlanmış, kısa yarı slim fit ceket. Her şeyi ile ağalık tarzına meydan okuyor.
CENGİZ SEMERCİOĞLU: TİLKİ AVINA ÇIKACAKKEN MERSİN
Yüz dili: Hiç tereddüt yok. Rahat, kendinden ve yaptığından emin, apaçık mutlu bir ifade. Konuşulacak bir fotoğraf çekildiğinden ve köşesinde yazacağından emin.
Kasket dili: Büyük bir ihtimalle Sedat’ın 5 numara kasketi yanlışlıkla ona verilmiş ama tam oturmuş. Hayatının her günü kasket giyermiş gibi rahat. Kasketi utandıracak kadar özenli konulmuş başa.
Poşu dili: Daha çok, Burberry trençkot üzerine atılmış kaşkol tarzına yakın. Ancak bağlanırken renklerin dağılımının çok dengeli olmasına aşırı özen gösterildiği için, Mersin poşusundan çok LGBT fuları ortaya çıkmış.
El kol dili: Bildiğimiz Cengiz. Onun kadar rahat. Kollar, hiçbir hesap yapılmaksızın en doğla haliyle yana bırakılmış. Six Pack modasının artık yerini Serge Gainsbourg cool’luğuna bıraktığının farkında bir bilinçaltı, üstünden bile rahatlıkla görünüyor.
Ceket dili: Blucin üzerindeki tweet ceketin anlamı ancak Oxford sözlüğünde bulunabilir. Yanında bir Beagle veya Setter olsa, tavşan veya kuş avına çıkmaya hazırlanan İngiliz “Landlord’u” diyeceksiniz. Yolu yanlışlıkla Mersin-Adana arası ağalığa düşmüşse, “Kabahat kesinlikle benim değil” diyen bir sonbahar fashion’u buram buram kokuyor.
YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEM
HÜRRİYETÇİLERİN memleket çocuğu olarak portrelerinde tek eksiklik...
Eee şalvar, potur, çizme nerede...
Hadi oradan sizi gidi çakma ağalar, tebdili kıyafet monşerler...
Burhanettin Başkan... Bir dahaki sefere ben geleceğim oraya...
Ve bu yalnız ve güzel ülkem gerçek halk ağası nedir görecek...
Dizini yere vuran bir Akhisar zeybeği kalkınca ne yapar bütün millet görecek.
ŞURAYA YAZIYORUM: ESAD AİLESİ'NİN TÜRKİYE'DE TATİL YAPACAĞI GÜNLER YAKINDIR
BUGÜNLERDE Ankara’da olup biteni bize en iyi aktaran gazeteci Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi değil mi...
Onun dünkü yazısından, “Ankara’daki havayı” aynen aktarıyorum:
“Suriye ve Irak politikalarında önemli değişikliklerin yaşandığı bir sürecin içinden geçiyoruz.
Suriye’nin bütünlüğünü esas aldığı için Rusya ve İran’la anlaşabiliriz.”
“Esed konusundaki çekincelerimiz geçerli ama öncelikli değil...”
Ben bunu şöyle okuyorum:
“İran, Rusya ve Esad’la anlaşabiliriz...”
Şuraya yazıyorum.
Esad ve ailesinin tekrar Türkiye’de tatil geçireceği günler yakındır.
TÜRK DİPLOMASİSİNE BİR İNGİLİZ ATASÖZÜ
DÜN Hürriyet’te Verda Özer’in köşesinde bir İngiliz atasözü vardı:
“Kendini bir çukurda bulursan hemen kazmayı kes...”
Bugün Lozan’la kafasını bozan Türk diplomasisine verilebilecek en iyi tavsiye.
AKP'Lİ FETÖ'CÜYE 'ÖZÜR' ALİ BULAÇ'A KURŞUNLAR
AKP milletvekili Mehmet Metiner, AKP içindeki FETÖ’cüler için çözümü bulmuş:
“İçimizdeki FETÖ’cüler de önce bizden özür dilemeli, sonra da istifa etmelidir.”
Kendisi TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi.
Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı.
Formül nasıl ama...
“Bizim arkadaşlara sadece özür, Ali Bulaç’a, Nazlı Ilıcak’a müebbet...”
Meclis’te başkanlık için bir oya bile ihtiyaç olunca ne güzel eşitlik, ne güzel bir adalet anlayışı değil mi...