Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye’nin terörle anılan bir ülke olmaktan çıkmak için içerde ve dışarda köklü politika değişikliklerine ihtiyaç olduğunu söyledi. “Türkiye içerde çözüm süreciyle uğraşırken, eş zamanlı olarak büyüyen Suriye iç savaşında yanlış adımlar attı. Türkiye'nin Suriye iç şavaşına doğrudan taraf olması esasta yanlıştı” diyen Günay, ”Türkiye, Suriye'de kendisine yakın yeni bir yönetim geleceği umut ve hevesiyle yanlış ittifaklar kurdu ve çok yanlış adımlar attı” dedi. Günay, “Bu kafayla gidersek esenliğe çıkamayız. Yunus'un deyimiyle "Bu aklın fikriyle Mevla bulunmaz!" derken yeni bir akıl önerisini ”Önce Suriye meselesinde gerçekçi olmalıyız. Ne PYD konusundaki dayatmalarımızın çözüme bir yararı var, ne de Esad konusundaki ısrarımızın" sözleriyle açıkladı.
Eski bakan Günay, T24’ün Türkiye’de korku yaratan terör eylemlerinin nedenleri ve bölgede süren terörle mücadele konusunda sorularını yanıtladı.
2015'e kadar azaldığını sandığımız ve giderek sona ermesini umut ettiğimiz terör eylemleri, 2016 yılında günlük hayatımızın ilk sorunu haline geldi. Bu olumsuz gelişmeyi neye bağlıyorsunuz?
Bu olumsuz gidişin iç ve dış politikadan kaynaklanan nedenleri var. İçerde, Kürt sorunu konusunda uzlaşmacı bir çözüm umudu yaratılırken, bu çözümün ne olduğu konusunda kamuoyuna hiçbir bilgi paylaşımı yapılmadı. O nedenle çözüm süreci iktidar açısından oy devşirme taktiği, Kürt siyaseti açısından da güç ve mevzi kazanma stratejisi olarak algılandı. Hedefleri kitlelerle paylaşılmayan bir sürecin böyle algılanacağını, 2013'te ve sonrasında defalarca söyledim.
Nitekim, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylama ikinci tura kalmayınca, tarafların birbirine ihtiyacı azaldı ve bu karşılıklı pazarlık süreci kesildi. Süreç kesilince, her iki tarafta da çözüm konusunda uzun vadeli bir yol haritası ve hele içtenlik olmadığı için, devreye başka hesaplar ve güçler girdi ve yeniden çatışma ortamına döndük.
- Dış politikadan kaynaklanan nedenler nedir?
Türkiye içerde çözüm süreciyle uğraşırken, eş zamanlı olarak büyüyen Suriye iç savaşında yanlış adımlar attı. Türkiye'nin Suriye iç şavaşına doğrudan taraf olması esasta yanlıştı. 2012 Yılı başında, bu savaşa taraf olmamamız gerektiğini söylediğimde bana "altı ayda bitecek!" diyenlerin bilgisizliği ve ufuksuzluğu, bugün yaşadığımız bütün sorunların başlıca nedenidir.
Türkiye, Suriye'de kendisine yakın yeni bir yönetim geleceği umut ve hevesiyle yanlış ittifaklar kurdu ve çok yanlış adımlar attı.
Sonuçta güneyimizde bir Afganistan oluştu ve biz de dünya çapında küme düşerek, Pakistan liginde bir güvensiz ülke görünümü kazandık. Şimdi bütün bu yanlış hesap, ittifak ve tehlikeli adımların bedelini biz ve bütün dünya ödüyoruz.
Oysa yapılması gereken, Suriye'nin iç bölünmelerine taraf olmadan çatışmanın sona ermesine samimi gayret göstermek ve içeriyle ilgimizi özellikle Türkmen ve Kürt topluluklarının hukukunu korumaya çalışmakla sınırlı tutmaktı. Tam tersine, Türkiye'nin Suriye'de Kürtlere karşı tavrı, içerdeki ortamın da gerilmesine ve yeni cephelerin açılmasına yol açtı.
Türkiye, bir yandan dünyayı tehdit eden çağdışı köktendinciliğin, bir yandan da yıllardır uğraştığımız ırkçı terörün saldırılarıyla karşı karşıya ise, her iki alanda atılan bu yanlış adımların cezasını çekiyor.
- Terör eylemleri günden güne artıyor? Bu nereye kadar sürecek? Türkiye, adı terörle anılan bir ülke mi olacak?
Türkiye, adı terörle anılan bir ülke olamaz, olmamalıdır. Biz Afrikalı yahut ön Asyalı bir kabile topluluğu değiliz. Ya da sınırları emperyalizm tarafından çizilmiş, yapay, hanedan reisleri arasında paylaştırılmış türedi bir Arap devleti de değiliz.
Böyle bir görüntü bu topraklarda bin yıllara dayanan köklü devlet geleneğimize, bir asırlık Cumhuriyet, 70 yıllık demokrasi emeğimize, yarım yüzyıllık AB yolculuğumuza büyük haksızlık olur.
Ancak, adı terörle anılan bir ülke olmaktan çıkmak için içerde ve dışarda köklü politika değişikliklerine ihtiyacımız var. Yönetimdeki kafa karışıklığına, yönetici kadrolarındaki görülmemiş yetersizliklere, istihbarat yoksunluğuna, terör failleri hakkındaki bilgi saptırma acemiliği ve densizliklerine ayrı ayrı değinmeyi gereksiz görüyorum. Bunları aklı ve vicdanı olan herkes görüyor ve değerlendiriyor. Onun için şu kadarını söylemeyi yeterli buluyorum: Bu kafayla gidersek esenliğe çıkamayız. Yunus'un deyimiyle "Bu aklın fikriyle Mevla bulunmaz!"
- Yeni bir akıl öneriyorsunuz; önerinizi örneklerle açar mısınız?
Önce Suriye meselesinde gerçekçi olmalıyız. Ne PYD konusundaki dayatmalarımızın çözüme bir yararı var, ne de Esad konusundaki ısrarımızın. Biz Suriye'de bir an önce çatışmanın durmasına, göreceli de olsa sükunetin sağlanmasına, hiç dayatma yapmadan, uluslarası platformlarda samimi katkı yapmalıyız. Dünyanın gördüğü gerçeğe, gözümüzü kapatırsak, gerçeği yok etmiş olmayız; bizim kör olduğumuz ortaya çıkar. Bugün, IŞİD’in yok edilmesi dünya için öncelik taşıyor. Bunu görmeli, buna göre davranmalıyız. Önce Suriye'deki bu kirli ve kanlı savaş dursun; sonra ne olacağına Suriye halkı karar versin.
İçeride de, yeni politikalara daha süratle ihtiyacımız var. Eski devlet refleksleriyle bir yere varılamayacağını yeniden hatırlamamız için daha kaç can yanacak? Daha kaç şehit vereceğiz, daha kaç yurttaşımız ölecek?
Bizim, bir an önce, yeniden diyalog yöntemleri aramak, bulmak, barışçı yollarla sorunlarımızı konuşmak ve çözmek için yeni bir siyaset aklına ihtiyacımız var. Bunun için de Türkiye'nin bu kavgacı, hukuksuz, totaliterliğe yönelen ilkel siyaset anlayışından tez vakitte vazgeçmesi gerekiyor. Adalete, hukuk devletine, demokrasiye sahip çıkmalıyız. Adaletin olmadığı bir ülkede barış da, huzur da, birlik de, esenlik de olmaz!
Bu gergin, inkarcı ve imhacı dil ve yöntemlerle bir yere varamayız. Bu dil ve yöntemler bizi bölüyor; acılarımızı bile ortaklaşamıyoruz; ortaklaşa yaşayacağımız bir sevinçli günümüz de zaten kalmadı.