2007'den 2013'e kadar AKP hükümetinde Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini yapan Ertuğrul Günay, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliğiyle teklifiyle ilgili olarak "Efendim, CHP Cumhurbaşkanlığı için 'Tek Kişi Yönetimi' deyip duruyor. Vallahi de yalan, billahi de yalan, tillahi de yalan.Tümden ve küllen yalan" diyen AKP İstanbul Milletvekili ve anayasa profesörü Burhan Kuzu'ya tepki gösterdi.
"Sözde anayasa profesörü. Yeni anayasa değişiklikleri konusunda kendisini dinleyenleri bilgilendirmeye, değişikliklerin olumlu olduğuna çevresini ikna etmeye çalışıyor" ifadesini kullanan Günay, Başbakan Binali Yıldırım ile ilgili olarak da şunları söyledi:
"Anayasa konusunda açıklamalarının esprili pervasızlığı ile kampanya süresinde öne çıkmaya başlayan ve değişiklikler onaylanırsa ‘son Başbakan’ olarak tarihe geçecek olan sayın Başbakan da geçenlerde bu konuda noktayı koydu:
'Efendim, tek adam mı ülkeyi yönetecek diyorlar, tabii ki tek adam yönetecek!'"
Ertuğrul Günay'ın "Yemin ediyor, üstelik de hoca!" başlığıyla Artı Gerçek'te yayınlanan (9 Mart 2017) yazısı şöyle:
Muhterem, sözde anayasa profesörü. Yeni anayasa değişiklikleri konusunda kendisini dinleyenleri bilgilendirmeye, değişikliklerin olumlu olduğuna çevresini ikna etmeye çalışıyor. Bu alanda yoğun bir gayret içinde. Taşıdığı sıfatın da verdiği güvenle bazen genel, sloganımsı şeyler yazıyor, bazen da yazılanlara cevap veriyor.
Geçen gün bu cevaplardan birini okudum; gözlerime inanamadım. Anayasa değişiklikleri hakkında muhalefetin “Tek Kişi Yönetimi” dediğini söylüyor ve bu iddiayı şiddetle reddediyor.
Gayet normal; ancak bir anayasa hocasının, kendince haksız bulduğu bir iddiayı reddetmesi karşısında ne beklersiniz? Hukuki gerekçeler göstererek bu iddianın haksız olduğunu kanıtlamasını elbette.
Öyle yapmıyor! Çok kolay ve kutsal kavramlara içtenlikle inancı olanların kolaylıkla inanmasını sağlayacak bir yola başvuruyor. Hiçbir gerekçe göstermeden, iddiayı çürüten bir madde adı vermeden, kanıt ileri sürmeden yemin ediyor. Tek kişi yönetimi ‘yalan’ diyor, “Vallahi de yalan, billahi de yalan, tillahi de yalan.Tümden ve küllen yalan” (imlası da aynen).
Bir hukuk profesörünün, hukuki bir tartışmayı hiçbir hukuki kanıt göstermeden yeminle sonlandırmaya çalışması, -tartışmanın ciddiyetine uygun olmasa da- gerçeğe uygun olsa belki mazur görülebilir. Adam kendini yormak istemiyor, tezinin doğruluğuna o kadar güveniyor ki, yeminle kestirip atıyor, denilebilir.
Oysa gerçek öyle değil.
Anayasa değişikliklerinin 16. maddesi, Anayasa’nın bütün maddelerinde geçen ‘Bakanlar Kurulu’ sözcüklerini kaldırıyor, yerine ‘Cumhurbaşkanı’ sözcüğünü yazıyor. Buna göre, Anayasa’nın halen yürürlükte olan “Yürütme yetki ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” diyen 8.maddesinden ‘Bakanlar Kurulu’ kelimeleri çıkıyor. Bu durumda, ‘Yürütme Erki’ sadece ve tek başına Cumhurbaşkanı tarafından kullanılıyor.
Anayasanın 104. maddesini değiştiren 8.maddede Cumhurbaşkanı, “yardımcılarını ve bakanları atar ve görevlerine son verir” deniliyor.
Maddeleri yüzeysel okuyanlar ve hele hukuk bilmeyenler için bu cümle yanılmalara neden oluyor. Sanıyorlar ki, Cumhurbaşkanı ‘bakanları atar’ denildiğine göre, ortada bugüne benzer yetkilerle donatılmış ‘bakanlar’ ve doğal olarak bir ‘Bakanlar Kurulu’ var.
Oysa, yeni düzenlemede bu kişilerin sadece adı ‘bakan’; gerçekte Cumhurbaşkanının belli konuları kendi adına takibe memur ettiği ‘görevli’ konumundalar. Millete ve Meclis’e karşı değil, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlular (değişikliğin 10.maddesi). Bu ‘bakanlar’ın bir arada anlam ve yetki sahibi olduğu, hukuki bir tüzel kişilik (hükmi şahsiyet) olarak bir ‘Bakanlar Kurulu’ yok.
Nitekim, Anayasa değişikliklerinin sonuçlarını açıklamak için TBMM tarafından yayınlanan ‘Meclis Bülteni’ adlı resmi yayının 42. sayfasında bu gerçek açıkça yazılmış: “SİSTEMDE BAKANLAR KURULU OLMAYACAK. Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacak ve yerine getirilecek.”
Bu noktada bazıları, “Efendim, yürütme yetkisi tek başına Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacak olsa da, yasama var, yargı var; bu durumda tek kişi yönetiminden söz edilebilir mi?” diye kendilerince itiraz ediyorlar.
Bu itirazların ciddiye alınması mümkün değil. Bir kere yönetim deyince öncelikle kastedilen “yürütme erki ve görevi”dir.
Değişikliğe göre Cumhurbaşkanı bu alanda hiçbir ortak kabul etmeden, tek başına, dilediğince yetki kullanıyor. Atadığı yardımcıları ve bakanları ne seçime giriyor, ne de Meclis’in onayına sunuluyor. Oysa örneğin ABD’de Başkan Yardımcısı seçimle geldiği gibi, sadece bakanlar değil, hemen bütün üst düzey atamalar Senato’nun onayına bağlıdır.
Kaldı ki, yeni sistemde Cumhurbaşkanı, aynı zamanda parti genel başkanı da olabileceği için, bu sıfatla milletvekillerini belirleyebiliyor, böylece yasamaya da büyük ölçüde egemen oluyor. Cumhurbaşkanına, hiçbir şarta bağlı olmadan Meclisi feshetme yetkisi de verildiği düşünüldüğünde bu ‘tek kişi’ egemenliğinin boyutları daha iyi anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanın yargının üst organlarının oluşmasında taşıdığı üstün yetkiler de (AYM’nin 15 üyesinin 12’sini, YSHK’nın 13 üyesinin 6’sını doğrudan, 7’sini Meclis eliyle seçtiği/seçtirdiği) göz önüne alınınca, bu egemenlik artık evrensel demokrasinin sınırlarını aşıyor, “Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı” olarak Asya ufuklarına kanat çırpıyor.
Anayasa konusunda açıklamalarının esprili pervasızlığı ile kampanya süresinde öne çıkmaya başlayan -ve değişiklikler onaylanırsa ‘son Başbakan’ olarak tarihe geçecek olan- sayın Başbakan da geçenlerde bu konuda noktayı koydu:
“Efendim, tek adam mı ülkeyi yönetecek diyorlar, tabii ki tek adam yönetecek!” (20.02.2017-gazeteler)
Bu durumda, “tek adam yönetimi yalan, Vallahi, billahi, tillahi!” diye yeminler eden hoca efendi ne yapacak dersiniz? Sözünü mü düzeltecek, yeminini tevil mi edecek, ne?
Doğrusu hiç merak etmiyorum.