Artvin’de içinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun da olduğu CHP konvoyuna düzenlenen silahlı saldırının ardından Twitter’da "Faşizme destek veren herkes bedelini ödeyecektir. Buna Kılıçdaroğlu da dahil. Bu henüz başlangıç…" yazdığı için hakkında gözaltı kararı verilen gazeteci Ergun Babahan, Evrensel’de yazdı. Babahan, İslam vurgusuyla düşmanı imha etmenin hedeflendiğini belirterek, “Kılıçdaroğlu ve arkadaşları bu operasyonun burada duracağına inanıyorsa, ciddi yanılgı içinde. Çünkü sonunda bu tehdidin, ‘Seküler ve Alevi’ kesimleri de hedef alması ve onları da imhaya çalışması kaçınılmaz” dedi. Babahan, CHP lideri Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının devletin çöktüğünü ve kaosun hakim olduğunu söylemesine karşın bu tabloyu yaratanlara biat ederek daha karanlık günlere giden yola taş döşediklerini ileri sürdü.
Ergun Babahan’ın bugün (27 Ağustos 2016) yayımlanan “İşte faşizm budur!” başlıklı yazısı şöyle:
Sevgili Fatih Polat’ın konukseverliği sayesinde bugün size Evrensel gazetesinden seslenme fırsatı buluyorum. Cadı kazanına dönen Türkiye’de faşizan uygulamanın hedeflerinden biri de ben oldum maalesef.
CHP’nin devlete teslim olması, demokratik güçlerle iş birliği yerine Siyasi-İslamcı, yağmacı AKP çizgisiyle uzlaşmasının kaçınılmaz sonucu bu yaşadıklarımız. Üstelik filmin henüz daha başındayız, gerisi de gelecek.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi suikastında olduğu gibi, garip bir çatışmanın ortasında kalıp hedef haline gelmesi üzerine attığım tweeti, faşizan-gerici cephe, bir tehdit gibi yorumlayıp beni hedef haline getirme yolunu seçti. Bu işte başrolü, AKP Milletvekili Adnan Boynukara oynadı.
Adalet Bakanlığında yüksek müşavir olarak çalışıp 17-25 Aralık’ta görevini başarıyla icra eden bu şahsın talimatı üzerine, İstanbul Başsavcılığı, hakkımda ‘‘Suçu ve suçluyu övmek’’ gibi bir iddiayla soruşturma başlatmakla kalmadı, üst sınırı iki yıl hapis cezası olan bu suçlamadan bir de gözaltı kararı çıkardı.
Hukukun tamamen siyasi iktidarın emrine girdiğini gösteren bu olay, yaşadığımız ve yaşayacak olduğumuz karanlık gelişmelerin en hafif yüzü aslında. Türkiye’de hukuk mesleği icra eden meslektaşlarımdan aldığım bilgiler, ürpertici. Gözaltında kötü muamelenin sıradanlaştırılması, işkencenin giderek yaygın hale geldiği bir ülke Türkiye artık
FETÖ diye başlatılan cadı avı, bugün Kürtleri hedef alıyor ve ilk günden bu yana çarpık olan Suriye siyaseti nedeniyle bugün çok ciddi bir Türk-Kürt savaşına dönüşme riski taşıyor.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, darbeye karşı doğru duruşuyla başlattığı çıkışı ne yazık ki sürdüremedi ve bölünmeyi-düşmanlığı ve şiddeti destekleyen Saray politikalarına teslim oldu.
1930’ların Almanyası’nı çok sık örnek veriyorum çünkü bugün yaşananlar birebir aynı. ‘Düşman’ kavramı üzerinden bir arada tutulan eğitimsiz bir geniş kitle. İslam’a yapılan sürekli vurgu ve düşmanı imha etme hedefi. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları bu operasyonun burada duracağına inanıyorsa, ciddi yanılgı içinde. Çünkü sonunda bu tehdidin, ‘Seküler ve Alevi’ kesimleri de hedef alması ve onları da imhaya çalışması kaçınılmaz.
Kılıçdaroğlu’ya yönelik suikast girişiminin ardından attığım tweet bu konuda uyarı niteliğindeydi ve kanımca uyarım geçerliliğini koruyor.
Türkiye’nin önünde tek yol vardır; demokrasi, hukukun üstünlüğü ve barış.
Savaş ve nefret söyleminin tek kaybedeni Türkiye ve geniş halk yığınları olacaktır. Abdülhamid’den sonra gelen İttihat Terakkicilerin ülkeyi ne hale getirdiği çok açık ortadayken, CHP’nin böyle bir oyunun parçası olup, şiddet politikalarına destek veriyor olması ülke için çok ciddi bir talihsizlik ve tehdittir.
Kürt sorunu konusunda düzenin tüm partilerinin ‘İttihatçı Cephe’ üzerinde birleşmiş olması ve IŞİD yerine Kürtleri düşman ilan etmesi, cehenneme açılan kapıyı aralamıştır. Yolsuzlukları, hukuksuzlukları nedeniyle iktidara mahkum olanlar için bu son oyun olabilir ama CHP’nin böyle bir oyuna meşruiyet sağlıyor olması anlaşılmaz bir gelişmedir.
Farklı düşünen her sesi öldürerek, yargılayarak susturmaya çalışmak faşizan rejimlerin ortak özelliğidir. Siyasi yelpazenin neresinde durursa dursun, tüm baskıcı rejimler özgür düşünceden korkar. Sorgulamanın mutlak iktidarlarının sonu olacağını bilir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu özel koşullar nedeniyle sadece mutlak iktidarın gitmesi değil söz konusu olan. Ülkenin huzuru, barışı ve istikrarı. Devletin çöktüğünü, kaosun hakim olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, bu tabloyu yaratanlara biat ederek daha karanlık günlere giden yola taş döşüyorlar.
Bu yanlışın bedelini hem onlar, hem tüm ülke ödeyecek ne yazık ki.
Hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, etnik köken, siyasi ve dini inancı-inançsızlığı ne olursa olsun, tüm yurttaşlarının eşitliğini sağlayamayan Türkiye huzur ve barış bulamaz. Bunu görmemek için kör olmak lazım.