Gündem

Eren Keskin: 90’larda da çok baskın yaşadım, ama ilk kez evim maskeli timlerce basıldı

"Annem çok korktu o günden beri yatıyor kadın"

21 Ağustos 2016 16:08

İnsan hakları savunucusu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkez yöneticisi, İstanbul Barosu üyesi avukat Eren Keskin, Özgür Gündem soruşturması nedeniyle evi basılan isimlerden birisi. O sırada kendisi Diyarbakır’da, evde 85 yaşındaki annesi var ve baskından beri hasta. Keskin, “Ben 90’larda da çok baskın yaşadım, iki kez silahlı saldırıya uğradım, ilk kez evim maskeli timlerce basıldı. Sırf annem değil mahalle korktu” diye konuştu.

Cumhuriyet'ten Hilal Köse'nin sorularını yanıtlayan (21 Ağustos 2016) Eren Keskin'in açıklamaları şöyle:

Özgür Gündem’in kapatılmasını nasıl yorumlarsınız?

Benim için hiç şaşırtıcı olmadı açıkçası. Özgür Gündem’in her sayısına o kadar çok dava açılıyor ki... Tarihin tekerrür deceğini düşünüyordum. Hiç kimşe şaşırmadı. OHAL’in muhaliflere yansıyacağını biliyorduk. Bu kadar erken olacağını beklemiyorduk belki... O sırada içerde olan gazetecilerin gözaltına alınma gerekçesi polise mukavemetti. Komik bir şey. Hem kendileri dayak yediler hem de bu gerekçeyle gözaltına alınıp, birkaç gün sonra serbest bırakıldılar. Biz, FETÖ’cülerin, AKP ile uyumlu bir şekilde, devletin içinde yer aldıkları dönemlerde de son derece fütursuzca tutuklamalar görüyorduk. Biz onlardan da çektik. KCK operasyonlarından kimse bahsetmiyor. O operasyonları FETÖ’cü diye tutukladıkları hakimler yaptılar.

Özgür Gündem genel yayın yönetmeni olduğunuz için dava yağmuruna tutuldunuz. Ne olacak sonunda?

Hakkımda, 99 dava ve soruşturma var. Biri bitti, 3 yıl 9 ay verdiler. Genel yayın yönetmenliğini 3 yıl yaptım. Gazeteci değilim, fiilen genel yayın yönetmenliği de yapmadım. Künyeye ismimi dayanışma için yazdırdım, gazete baskı görüyordu. Barış süreci denilen dönemde hiç dava açılmıyordu. Süreç bitince dava bombardımanı yaşandı. Davalara gitmekten kendi işinizi yapamıyorsunuz. O nedenle genel yayın yönetmenliğini bıraktım. Altı aydır künyede ismim yok.

Eviniz basıldı. Bekliyor muydunuz böyle bir şey?

Annemin yaşadığı ev. Anneme bakan hanım o sırada evdeydi. Sonra yeğenim de yanlarına gitti. Ben doksanlarda da çok baskı yaşadım. İki kez silahlı saldırıya uğradım. İlk kez evim maskeli timlerce basıldı. Bütün mahalleyi tutuyorlar. Evin bütün katlarına maskeli silahlı polisler yerleşiyor. Çatılara çıkıyorlar. İnanılmaz bir görüntü. Annem çok korktu o günden beri yatıyor kadın. Sadece annem değil bütün mahalle korktu. O gece beni de gözaltına alacaklardı. Ama Diyarbakır’daydım. İlk uçakla geri döndüm. Her gün bürodayım, gelen olmadı. Pazartesi ya da Salı günü savcılığa gideceğiz. Savcı, bu hafta yoğun olduğunu söylemiş. Gittiğimde emniyete götürüleceğim. Kaç gün tutarlarsa, gözaltında kalacağız. Savcı alabilir ifademi ama ‘OHAL var benim yetkim yok’ demiş.

Gözaltına alınmaktan ya da tutuklanmaktan korkuyor musunuz?

Gözaltına alınmaktan hiç korkmadım. İnan bana güçlüyüm diye bir iddiam yok. Tabii ki benim de korkularım var. Ben, cesaretin insanı en koruyan şey olduğuna çok inanıyorum. Çünkü cesaretiniz olduğunda, size düşman olanlar da saygı göstermek zorunda kalıyor. Bunu çok yaşadım. Polisler, hâkimler... Sevmiyorlar, nefret ediyorlar ama saygısızlık da yapmıyorlar yüzünüze karşı. Ben kendime o kadar güveniyorum ki; hiçbir örgütün üyesi olmadığımı, bir insan hakları savunucusu olduğumu o kadar iyi biliyorum ki... Beni bir örgüt üyesi olarak gözaltına almalarına dünya güler. Ama kendileri bilir. İnan benim hiç umurumda değil. Çünkü başka insanlar, Musa Anter, Ferhat Tepe... Onlar ifade özgürlüklerini bile kullanamadılar. Biz en azından kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. En azından yaşıyoruz.

En son ne zaman gözaltına alındınız?

Herhalde 2000’lerde cezaevleri operasyonları döneminde. Açıklama yaptığımız için her hafta alınıyorduk. 2002’den sonra hiç alınmadım.

Aslı Erdoğan’ın tutuklanmasını neyin göstergesi?

Genel olarak herkese bir gözdağı amacı taşıyor. Aklınıza Can Dündar’ın tutuklanacağı gelir miydi? Ama tutukladılar ve aylarca hapiste yatırdılar. Bu bence toplumun geneline korku salmak için yapılıyor. Onu da başarıyorlar zaten. Bu kadar önümüzü göremediğimiz bir dönem daha önce olmadı. 90’larda bile.

Beş gün avukatla görüşü yasağı, gözaltındaki kişi açısından ne demek?

Bir kere aile çocuğunun nerde olduğunu günlerce öğrenemiyor. Bu sürede her türlü işkence ve kötü muamele yapılabilir. Ayırca çok fazla hasta var. Bir öğretmen gözaltında öldü. Aslı Erdoğan’ın ilaçlarını ulaştıramadılar. Bu aslında, bence kötü muamelenin meşrulaştırılması anlamına geliyor. Ne yapıyorlarsa o beş gün içinde yapacaklar, aynı 12 Eylül’de olduğu gibi, 90’larda olduğu gibi... Avukat görüşü, o insanın daha moralli olmasını, haklarını bilmesini sağlar. Çoğumuz yaşadık gözaltı ve cezaevi. Bir insanın sesini duyabilmek o kadar önemli ki... Onu engelliyorlar. Bu uygulama başlı başına bir işkence.

İşkence iddiaları arttı mı? İşkenceyle ifade alma dönemine mi döndük?

FETÖ’cüler dinlemede çok güçlüydü. Dinleyip, yorumlayıp, işkenceye gerek duymadan insanları tutukluyorlardı. FETÖ’cülerin uzman oldukları alan birden bire yok olunca, işkence gündeme geldi. Biz insan hakları savunucuları olarak ‘işkence bitti’ söylemini hiç kullanmadık. Çünkü devlet politikasında bir değişiklik olmadığını düşünüyorduk. Bugün gerçek ortaya çıktı. İnsanlara suç atfedebilmek için işkence yeniden gündemde. İHD’ye çok başvuru var. Darbe sonrası çok fazla işkence ve kötü muamele var. Ancak asker aileleri, başvurularını resmiyete geçrimek istemiyorlar. Çok korkuyorlar. Bölgede siyasi gözaltılarda çok yoğun işkence var. OHAL öncesi de böyleydi. Cezaevlerini dolaşıyoruz, çok yoğun işkence ve cinsel işkence başvurusu alıyoruz. Cinsel işkencede bir süredir biraz hafifleme vardı, şu an yoğunlaşma söz konusu.

OHAL kalktığında işkence görenler yargıya başvurup haklarını arayabilirler mi?

Yargı öyle bir durumda ki... Biz ‘yasama, yürütme, yargı tümüyle militarizme bağımlı’ diyorduk zaten.Yargının bağımlı olduğu merkezler fazlalaştı. Şimdi tümüyle AKP’ye bağlı bir yargı oluşturuldu. Hakim kendini özgür hissetmiyor ki, aleyhe nasıl karar verecek? Bence bu coğrafyada kendini güvende hisseden hiç kimse yok. Eskiden o beğenmediğimiz yargıda bile, en azından bir suç duyurusu yapalım diyebiliyorduk. Bu rahatlığı yaşıyorduk. O da bitti. Kimsenin hiçbir şekilde güveni yok yargıya. Bir günde 3 bin hakim savcı görevden alınıyorsa ortada çok büyük bir sorun var demektir.

FETÖ’cü hâkim ve savcıların verdikleri cezalar ne olacak?

O kadar tartışılacak şey var ki... Sırf cezaevlerini boşaltmak üzere örtülü bir af çıkardılar. Bu da eşitlik ilkesine aykırı. O kadar herkes kendini çaresiz hissediyor ki... Ben 30 yıldır insan hakları mücadelesi içindeyim, kendimi bu kadar çaresiz hissetmemiştim. 90’ların her gün ölüm tehditleri aldığımız, her gün bir arkadaşımızın ölüm haberini aldığımız günlerinde bile ben bu kadar umutsuz değildim. Şimdi umudum kalmadı. Tabi, umut olmazsa mücadele olmaz, kendimizi bir şekilde motive ediyoruz ama bu kadar umutsuz olduğumuz bir süreç ben yaşamadım. Bir gün sonraya dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Benim yaşımdaki, insan hakları mücadelesinde yer almış arkadaşlarımla konuşuyoruz. Herkeste bu duygu var. Ne işe yaradı? Hiçbirimiz hayatımızı yaşamadık. Tatillere gitmedik. Çok az tatil yapmışızdır. Benim toplasak 20 yıldır yaptığım tatil sayısı 20 günü belki geçmez.

İHD olarak asker ailelerine çağrıda bulunduktan sonra çok tepki aldınız...

Ben sizin aracılığınızla bir kere daha söylemek istiyorum. İHD’lilerin kesin bir ilkesi vardır. Biz ‘işkenceciye bile işkence yapılmasına karşıyız’ diyoruz.‘Kenan Evren bize çok çektirdi, bir gün Kenan Evren’e işkence yapılırsa karşısında biz dururuz’ diye örnek veriyorduk. O kadar netiz. Asker ailelerine çağrı yaptık çünkü onlar, bu olayda hiç rolü olmayan, en zavallı konumdaki insanlar... AKP trollerinden o kadar tehdit ve hakaret geldi ki. İnsanlık yok diye düşünüyorsunuz. İnsanlık ölmüş. Düşünün ‘en büyük asker bizim asker’ diye her gün slogan atan insanlar o emir erlerine düşman oldu.

Size nasıl tehditler geldi? Şikâyet ettiniz mi?

Anneme babama küfredenler, kesik baş resmi gönderenler, ‘senin sonun da Tahir Elçi’ diyenler... Ben ömrümde bu kadar tehdit ve hakaret almadım. Kime suç duyurusunda bulunacağım? İnancım yok ki. Ben hukukçu olarak bu noktaya geldim. En çok anneme babama yapılan küfürler rahatsız ediyor. Engelliyorum hepsini.

Sıla’nın başına gelenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP’ye ve diğer partilere oy verenler neye karşı çıktı bugüne kadar? Kürt coğrafyasında, yıllardır büyük hak ihlalleri yaşanıyor. 80 yaşında Musa Anter’i öldürdüler. Vedat Aydın’ı işkenceyle katlettiler. Gazeteciler öldürüldü. Sur’da, Cizre’de olanlar varken hiçbir şeye ses çıkarmayan insanlar şimdi demokrasi havarisi oldu. Biz yaşıyoruz baskıları. Nihat Doğan, Davut Güloğlu büyük sanatçı olmuş, Sıla’ya, Halil Sezai’ye her gün televizyonlarda hakaret ediyorlar. Bu korkunç bir şey. Algı operasyonu. İnsanların can güvenlikleri yok. Biz alışığız ama Sıla’ya birisi bir şey yapsa hesabını kim verecek? Herkes Ahmet Hakan, Kutuluş Tayiz gibi yalaka olamaz. Şahsiyeti olan insanlar da var. Kurtuluş Tayiz, PKK’den yattı. Cengiz Algan, her gün yan yana yürüdüğümüz arkadaşımız şimdi bizi hedef gösteriyor. Bu nasıl bir şey? Anlamıyorum gerçekten. İnsanın birazcık kendine saygısı olur. ‘FETÖ’cü itirafçı’ diye ekranlara çıkan insanlar, iğrenç bence.

FETÖ operasyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Normalde bu iktidarın, iktidarda kalması çok ilginç bir şey. Her şeyi ortak yaptılar. Bu hakimleri oraya yerleştiren kim? O zaman bütün örgüt suçlusu olarak yargılayıp ilan ettiğiniz insanlar ‘kandırıldık’ desinler siz de bırakın. Siz kendinizde özür dileme hakkı görüyorsunuz ama başka hiç kimsede bu hakkı görmüyorsunuz. Böyle bir demokrasi olabilir mi? İnanılmaz bir cadı avı var. En başta sorgulanması gereken Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı. Genelkurmay Başkanı son ana kadar onlarla çay içiyor, hiçbir şeyden haberi yok. İslami sermaye de el değiştiriyor. OHAL ilan ettiler, sorgusuz sualsiz FETÖ’cü sermayeye el koyuyorlar. Bir dolu hastane, şirket, okul, hükümetin eline geçti. ‘Ordunun malı olmasın’ diyorduk ama bu demokratikleşme için yapılsın. Diyelim ki bir doktor, Fethullah Gülen’e inanıyor. Bu, düşünce özgürlüğü kapsamındadır. Darbe yapmamış ki bu insan. Nazlı Ilıcak’ı tutuklamak ne demek? Nazlı Ilıcak düşüncelerini yazan bir gazeteci. Şahin Alpay, liberal demokrat bir insan. Amaç gözdağı. Ergenekon’da yargılanan herkes şimdi masum ilan edildi. Yarın FETÖ’cülerin masum ilan edilmeyeceği ne malum? O zaman da yine biz cezalandırılacağız.

Ne zamana kadar?

Biz bu kadar azınlık olduğumuz sürece bence hep cezalandırılacağız. Gelen giden bize vuruyor yani. Bu hayatta benim en mutlu olduğum günlerdi, 7 Haziran günleri. Silahlı mücadeleden çok, demokratik mücadeleden korkuyorlar aslında. Silahlı mücadele onları da güçlendiriyor. Ama demokratik mücadele son derece önemli bir şey. Barış, iyilik isteyen, işkence istemeyen, herkes düşüncesine göre yaşasın diyen iyi insanlar oy verdiler. Bu da kötü devleti korkuttu.