Gündem

Ali Ünal: AKP döneminde İslami kesimlerde fuhuş arttı!

Zaman yazarı Ali Ünal: İktidar Öcalan için Fethullah Gülen'i, PKK için Camia'yı bitirme kararındadır

10 Mart 2014 12:13

Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, "Türkiye’nin çok partili hayatın içinde bulunduğu son 64 yılında bu iktidar döneminde olduğu kadar hiçbir dönemde dinî manevî ahlâkî aşınma ve bozulma yaşanmamıştır. İslâm hassasiyetli bilinen kesimlerin büyük çoğunluğunda tam bir dünyevîleşme yaşanmış, fuhuş artmış, aile kurumumuz olabildiğince yıpranıp çökme noktasına gelmiştir" dedi.

Ünal, AKP'nin son dönemdeki sert üslubu ve Fethullah Gülen cemaati arasındaki gerginliğe ilişkin ise, "Başbakan’ın son zamanlardaki yaygarası, büyük Kürdistan hedefi istikametinde Türkiye içinde özerk Kürdistan’a hem de iktidar eliyle gidilmekte olduğu gerçeğini gizlemeye yöneliktir" diye belirtti.

Ünal, AKP'nin Öcalan ve PKK konusundaki politikalarını eleştirerek "Bir diğer açıdan, gün gibi ortada bir gerçek olarak, iktidar, Öcalan için Fethullah Gülen Hocaefendi’yi, PKK için “Camia”yı “bitirme” kararındadır" ifadesini kullandı.

Ali Ünal'ın Zaman gazetesinde "Bir AKP analizi" başlığıyla yayımlanan (10 Mart 2014) yazısı şöyle:

Kuruluşundan itibaren iki ana sebeple AKP’yi benimseyemedim ve ilk iki seçimde AKP’ye reyimi de vermedim.

Birinci sebep olarak, İslâm dünyasını parçalama planı olan BOP veya GOP’un uygulanmaya konduğu bir dönemde Türkiye’de “İslâmcı” kökenli bir iktidar, ancak bu plana hizmet ederdi. Çünkü özellikle Türkiye İslâmcılığı köksüzdür; ciddî bir fikre istinat etmez ve üzerinde Kur’ân ve Sünnet temelinde iyi çalışılmış bir plandan mahrumdur; sloganiktir; devrimci sol karşısında daha çok bir gençlik hevesi ve kompleks tatminine dayanır. Dolayısıyla bu İslâmcılığın İslâm’ı dünyevî hedeflere alet etmesi her zaman mümkündür. Nitekim genellikle böyle olmuş ve Başbakan, GOP’un eşbaşkanı olarak, bu planda bir vazifeleri bulunduğunu, bu vazifenin de özellikle kadın haklarını iyileştirme alanında olduğunu ifade ve itiraf etmiştir. Bu vazifenin kadın haklarıyla sınırlı olmadığı ve Başbakan’ın iddia ettiği gibi, planın bitmediği de ortadadır. Bölgede, bu köşede sürekli ikaz edildiği üzere, büyük bir Kürdistan’ın kurulması da plana dahildir; PKK, bilhassa bunun için vardır. Başbakan’ın son zamanlardaki yaygarası, büyük Kürdistan hedefi istikametinde Türkiye içinde özerk Kürdistan’a hem de iktidar eliyle gidilmekte olduğu gerçeğini gizlemeye yöneliktir de. Otuz yıl kendisiyle savaşılan, onbinlerce şehide ve millî varlığın heba olmasına sebep olan PKK’ya ve arkasındaki güçlere bütün istedikleri verilmiş görünmektedir. Bir diğer açıdan, gün gibi ortada bir gerçek olarak, iktidar, Öcalan için Fethullah Gülen Hocaefendi’yi, PKK için “Camia”yı “bitirme” kararındadır.

AKP’yi hiçbir zaman benimseyememiş olmamın ikinci sebebi, İslâmî hedefleri realize etmesi mümkün olmayan bir iktidarın İslâmî veya İslâmcı temelli olduğunu inkâr için uygulamalarıyla İslâm’a kesin zarar vereceği düşüncemdi. Nitekim, Türkiye’nin çok partili hayatın içinde bulunduğu son 64 yılında bu iktidar döneminde olduğu kadar hiçbir dönemde dinî manevî ahlâkî aşınma ve bozulma yaşanmamıştır. Bu iktidar döneminde, bu köşede 12 yıldır zaman zaman ikazda bulunulduğu üzere, İslâm hassasiyetli bilinen kesimlerin büyük çoğunluğunda tam bir dünyevîleşme yaşanmış, fuhuş artmış, aile kurumumuz olabildiğince yıpranıp çökme noktasına gelmiş, aile ve toplum içi münasebetler İslâmî ve insanî olmaktan çıkmış, muamelatta, günlük hayatta aldatma ve güvenilmezlik zirve yapmış, İslâm sadece bir garnitür olma derekesine düşürülmüştür. Diğer yandan, teknik sahada bazı imkânların üzerini örttüğü acı bir gerçek olarak, millî eğitim en büyük yarayı bu dönemde almış, lise gençliğinin % 90’ı sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkların pençesine düşmüştür. Sadece Türkiye değil, belki dünya tarihinin eşini görmediği veya az gördüğü bir yolsuzluk, rüşvet, irtikap ve zimmet suçlarının bu dönemde hem de çok geniş bir dairede işlenmiş olması da yadırganacak bir husus değildir. Her biri yüz kızartıcı bu suçlara karşı İslâmcı temelli ve İslâm hassasiyetli bilinen pek çok kesimden hiçbir tepki gelmemesi, hattâ destek gelmesi, ülkede İslâmî vicdanın ne kadar tefessüh ettiğini, İslâmî insanî insafın âdeta kalmadığını ve İslâmî duyarlılığın ne ölçüde törpülenmiş olduğunu görmeye yeter.

Hz. Bediüzzaman, genel bir kaide olarak “Müslüman’ın fâsıkı, başka fâsıklara benzemez. Çünkü başka dinleri terk eden, herhangi bir dinde ışık bulabilir; fakat İslâm bütün hakikatleri muhtevî olduğundan, İslâm’ı terk eden hiçbir yerde ışık bulamaz. Başka dinlerin fâsıkları bozulmuş süte benzerken, Müslüman’ın fâsığı bozulmuş tereyağına benzer, zehirler.” der.