Süddeutsche Zeitung'da konjonktürel gelişmeler ışığında dünya politikasında Avrupa için tehlikeli görülen yakınlıklar ve işbirlikleri yorumlanıyor:
“Önümüzdeki hafta Erdoğan ve Putin Neo-Otokratlar Zirvesi'nde bir araya gelecek. 2015'te Türkiye bir Rus savaş uçağını düşürdükten sonra iki ülkenin savaşın eşiğine geldiğiyse unutulmuşa benziyor. Bugün Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in de katılımıyla onları birleştiren ise ortak bir düşman: Batı... Bu yetmezmiş gibi Batı'nın batısı ABD'yi özgürlük ve demokrasi adına belki de şu ana kadarki en büyük tehlike bekliyor. Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump burada başkan olabilir. Trump kendini Putin'e yakın ve liberal Avrupa'ya uzak hisseden, Meksikalılara ve Müslümanlara karşı nefret tohumları eken ve başkan adayı seçilmesinden önce kendisini şu korkunç sözlerle ele veren biri: ‘Değişeceğimi mi düşünüyorsunuz? Ben değişmeyeceğim'. Beyaz Saray'da bir megaloman Batı'nın sonunu getirebilir.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorum sütunlarındaysa Türkiye-AB mülteci anlaşması ve sürüncemede kalan müzakereler var:
“Eğer Ankara Avrupa Birliği'ne ters düşerse -ki bu bir ilk olmaz-, Avrupa bununla başa çıkabilmeli. Fakat neden her gün yine binlerce sığınmacının Yunan adalarına geldiği duruma geri dönülsün ki? Viyana bu sığınmacıları almaya hiç de hevesli olmayacaktır. Avusturya Donanması’nın yetilerinin oldukça kısıtlı olduğu da bilinen bir gerçek. Yunanların ise Avrupa’nın geri kalanının selameti için sığınmacıların sıkışıp kaldığı bir tür hapishaneye dönüşmeye niyeti yok. Peki, ne yapılmalı? Avrupa Erdoğan'ın öfkesinin kendisine de bulaşmasına izin vermemeli. Yalnızca kibir sahipleri sağduyulu kalmayı zayıflık addeder.”
Die Welt gazetesinde ise AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğinde Brexit sürecinin bir örnek oluşturabileceği savunuluyor. Söz konusu yorum şöyle:
"Türkiye'yle diyaloğun kesilmesi katedilen yolu boşa çıkarmakla kalmaz, üyeliğin altında ve tamamen yabancılaşmanın üzerinde yapıcı bir gelecek tahayyülünü de zorlaştırır. İronik bir biçimde Brexit, üyelikte aceleci davranmayan, ancak yine de her iki taraf için kabul edilebilir ve işe yarar bir Erdoğan ötesi perspektif oluşturmada yararlı olabilir. Zira Brexit süreciyle Avrupa Birliği şimdi ezelden beri Avrupalı olan ve köklü bir demokrasi olan komşusuyla aynı kulübe üye olmadan nasıl partner kalınacağının bir yolunu bulmak durumunda. Buradan çıkacak sonuç icabında demokrasi konseptini bugün hala fazlaca kendine göre yorumlayan bir başka komşu için bir model oluşturabilir.”