Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Almanya'da Merkel'e hakaretin 2,5 yıl cezası var, bizde olay tam aksi" sözleri üzerine Almanya'da Merkel'e hakaretten açılan bir dava olup olmadığını araştıran Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, tek mahkumiyet kararının hakaretten değil, nefret söylemi ve ırkçılıktan kaynaklandığını yazdı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, "Facebook’ta Merkel’e de söz söyleyen bir Neo-Nazi mahkum olmuş ama galiba davaya ilişkin doğru aktarılan tek bilgi bu. Alenen ırkçı olan bu kişi, gazeteci değil, düşünür değil. Dahası mahkumiyetinin esas sebebi nefret ve suça tahrik, hakaret falan değil" dedi.
Kerem Altıparmak'ın Bianet'te yayımlanan makalesi şöyle:
Adalet Tartısında Bir Merkel Davası Kaç Bin Erdoğan Davası Eder?
Garip bir soru değil mi? Bir ülkenin başbakanıyla ilgili bir dava neden bir başka ülkenin cumhurbaşkanı ile ilgili bir adalet dengesinin ölçüsü olsun ki? Ama bu garip sorunun kaynağı ben değilim, bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Kendisine ve ailesine hakaret edildiği iddiasıyla binlerce ceza ve hukuk davasının açılmasına vesile olan Cumhurbaşkanı, dün yaptığı bir konuşmada Almanya’da verilen bir mahkeme kararını hatırlatmış ve şunları söylemiş: “Almanya’da sosyal medya üzerinden yürütülen Merkel’e yönelik hakaret ve bunun neticesinde 2,5 yıl mahkumiyet oldu, yargı seri şekilde neticelendirdi. Ülkemizde olay tam aksi, tam tersine. Buralarda ise istedikleri gibi hakaret edebilecekler. Gerek siyasetin içerisinde bulunanlar gerekse meslektaşları tarafından takdir edilecekler”.
Bilindiği gibi Türkiye siyasetinde sık kullanılan bir taktik bu.İlgili, ilgisiz bir Batı Avrupa ülkesi bulunur, oradaki en kötü örnek alınır, biraz çarpıtılır, sonra da “Bakın orada da var buna neden ses çıkarmıyorsunuz, siz çifte standartçısınız” denir. Amaç bellidir, Batılı ülkeler kendilerinin çok daha vahimini uyguladıkları önlemleri bize gelince eleştirmektedirler. Çünkü tek dertleri Türkiye’nin gelişmesine karşı olmalarıdır, bunun için de kahraman yöneticilerimizi bu şekilde hedef almaktadırlar vs.
Kendi yaptığı adaletsizliğin, başka adaletsizlikler nedeniyle hoş görülmesini talep ettiği için her zaman son derece tutarsız bir adalet anlayışını yansıtan bu taktik yaklaşım, bu örnekte her zamankinden daha da feci bir şekilde dökülüyor. Çünkü aslında Cumhurbaşkanı diyor ki “Madem Almanya’nın bir yerinde bir hakim bir kez Merkel için karar vermiş, dışarıdan içeriden kimse benim için açılan binlerce soruşturmaya ve davaya ses çıkarmasın”.
Bunun ne kadar mesnetsiz bir çağrı olduğunu aşağıda rakamları ile belirteceğiz ama önce şu Merkel’in davası meselesini aydınlatmak gerekiyor.
Kayıp Merkel Davası
Haberi okuyunca, Merkel davasını arayıp bulmak için özel bir çaba harcadım. Öyle ya, konuyla yakından ilgilenen biri olarak nasıl atlamış olabilirdim ki? Önce İngilizce çeşitli varyasyonlarla Merkel’e hakaret davasını aradım. Siz de deneyin, göreceksiniz bulunmuyor. Yani öyle kimsenin ciddiye aldığı bir dava ve karar değil bahsedilen. Aramanızda karşınıza en çok çıkacak sonuç Erdoğan’ın dünkü konuşmasının İngilizce çevirisi olacak. Bu karara ulaşamamamızın nedeni hain emperyalistlerin Almanların bu adaletsizliğini bizden saklaması değil. Konunun pek de Erdoğan’ın sunduğu gibi olmaması.
İngilizce arayışlarım nafile kalınca konuya ilişkin haberin Türkçesini buldum. Oradaki Almanca yer isimlerinden yola çıkarak da karara ilişkin haberlere ulaştım.Evet, Facebook’ta Merkel’e de söz söyleyen bir Neo-Nazi mahkum olmuş ama galiba davaya ilişkin doğru aktarılan tek bilgi bu. Alenen ırkçı olan bu kişi, gazeteci değil, düşünür değil. Dahası mahkumiyetinin esas sebebi nefret ve suça tahrik, hakaret falan değil.
Nisan-Kasım 2014 arasında devamlı nefret söylemi niteliğinde paylaşımlarda bulunan bu Neo-Nazi, Angela Merkel ve yardımcılarının da Almanlara ihanet ettiği için bir duvara dizilip infaz edilmeleri gerektiğini söylemiş. Yani, Merkel’e diktatör dediği veya başka bir sıfat yakıştırdığı için değil infaz edilmesi gerektiğini söylediği ve bu söylemi diğer ırkçı ifadeleriyle birlikte nefret söylemi sayıldığı için mahkum olmuş birinden bahsediyoruz.
İnsanların Auschwitz’de fırında yanmalarını onaylayan bu kişi, mahkemece suç işlemeye teşvik niteliğinde kabul edilen on farklı paylaşım yapmış. Üstüne üstlük bahsedilen bu kişi hakkındaki hüküm de kesinleşmiş değil.
Neresinden baksanız Erdoğan davalarıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan ve özellikle de kesinlikle bir hakaret davası olmayan bir davadan bahsediyoruz. Bu açıdan baktığımızda aslında, karar hala kayıp karar. Türkiye’dekinin benzeri siyasetçiye hakaret davasını Almanya’da bulamazsınız çünkü.
İşe gelince Almanya’nın kasaba mahkemesi AİHM’den bile değerli olabilir
Yaman Akdeniz’le yakın bir tarihte yazdığımız bir yazıda, Cumhurbaşkanı’na hakaretin neden AİHM içtihatlarına ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ve Anayasa’ya aykırı olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlattık.
İlgili yazıda bahsettiğimiz içtihattan anlaşılabileceği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İspanya ve Fransa gibi Devlet Başkanına hakareti suç sayan Batı Avrupa ülkelerindeki düzenlemeleri de Sözleşme’ye aykırı buldu. Eğer Almanya’da da bu içtihada aykırı bir uygulama söz konusu olursa, şüphesiz Almanya da aynı akıbete uğramalı.
Türkiye’de yürütülen binlerce soruşturma da cezayla sonuçlandığında örnek gösterilen kararı veren Almanya’nın 21 bin nüfuslu kasabası Kitzingen’in mahkemesine değil AİHM’e gidecek. Bu açıdan bakıldığında bize ne Kitzingen Mahkemesi’nin verdiği karardan öyle değil mi? Ama öyle değil tabii, bu kararı duyan danışman belli ki mal bulmuş mağribi gibi Cumhurbaşkanı’na koşmuş ve demiş ki “Aradığımız örneği buldum efendim”.
AİHM kararları, uluslararası hukuk ve Anayasa kimin umurunda? Yaşasın Kitzingen Mahkemesi, bize istediğimiz bir dayanak sunmuş nasıl olsa.
Bir Merkel davasıyla kaç bin dava meşrulaştırılabilir ki?
Her işte bir hayır vardır. Merkel’in hakaret olmayan hakaret dava haberi kayıp olan bir başka bilgiye daha ulaşmamıza vesile olmuş. Bilgi edinme ve başka yollarla istenen ama bir türlü ulaşılamayan Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturma ve dava istatistiklerine.
Hürriyet gazetesi, ilgili haberde Adalet Bakanlığı’ndan aldığı şu istatistikleri bize sunuyor:
“Son bir yılda TCK’nın 299. maddesindeki “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 44 kişinin tutuklandığı belirlendi. Hürriyet’in Adalet Bakanlığı’ndan aldığı bilgiye göre, Erdoğan’ın seçildiği Ağustos 2014’ten bu yana 1300 dosyada kovuşturma izni istendi. Bakanlık 862’sine kovuşturma izni verirken, 30’una vermedi. 408 dosyayla ilgili süreç devam ediyor.”
Olayın Merkel’le kıyaslanabilir yanı olmadığı açık. Bir senede 1300 kez uygulanan 299’un yanında, Erdoğan’ın avukatlarının açtığı sayısını bilemediğimiz ama en az yüzlerce olduğu tahmin edilebilen tazminat davaları, Cumhurbaşkanı olmadan önceki dönemde TCK’nin 125. maddesi kapsamında açılan kamu görevlisine hakaret davaları, yine Sümeyye Erdoğan ve Bilal Erdoğan tarafından açılan tazminat ve ceza davaları düşünüldüğünde en azından birkaç bin davalık bir adliye mücadelesinden bahsediyoruz. Erdoğan ailesinin aldırdığı sayısız erişim engelleme kararını eklemeye ise hiç gerek yok.
Bir başka deyişle, terazinin bir tarafında Merkel’i kurşuna dizdirmek isteyen bir Neo-Nazinin davası, öbür tarafında ise Erdoğan ailesinin devam eden her neviden binlerce davası var.
Erdoğan v. Sezer
Merkel’in adının geçtiği tek bir davanın Erdoğan’ın bu devasa dava sayısıyla aşık atamayacağı şüphesiz de acaba Erdoğan’ın dava performansı herhangi bir T.C. Cumhurbaşkanı ile kıyaslanabilir mi?
Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olduğu 2006 yılında Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre sadece 33 kişi TCK 299. maddeden yargılanmış. 2007 yılında ise bu sayı sadece 26.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması sonrasında bu hüküm yavaş yavaş siyasi bir araç haline dönmeye başlamış, ama gerçekten yavaş yavaş. 2013 yılında sanık sayısı 139’a çıkmış. 2007 yılıyla kıyaslandığında yüzde 500’ü aşan bir artış demek bu.
Ama Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile başlayan patlamanın yanında bu sayı hiçbir şey. Haberdeki 1300 sayısını esas alırsak 2007’ye göre aynı suçtan açılan dava sayısında tam 500 kat bir artış olacak. Yani artış yüzde 5000.
Bu söz konusu şikayetlerin tamamında bir kişinin şüpheli olması halinde geçerli olan oran; sanık sayısı ve dolayısıyla artış oranı çok daha yüksek de olabilir, bunu 2015 istatistikleri yayınlandığında daha net söyleyebileceğiz. Şüphesiz hiçbir suç tipinde böyle bir artışın hukuki meşruluğu savunulamaz. Ekonomik kriz dönemlerinde bile ekonomik suçlarda 500 kat artış olağan karşılanamaz, eğer hukuk yoluyla siyasi amaçlara ulaşmak istenmiyorsa tabii.
İşte Cumhurbaşkanı’nın danışmanları Merkel örneğini bu yüzde 5000’lik artışı örtmek için kullanmayı düşünmüşler belli ki. Erdoğan’ın tarafı olduğu binlerce ceza, hukuk ve erişim engelleme kararını Merkel’i kurşuna dizerek öldürmeyi planlayan bir Neo-Nazi yüzünden meşru görmemizi bekliyorlar.
Bazı kararlar önemli ve ağırdır, tarih boyunca isimleriyle hatırlanırlar, doğru. Ama Erdoğan ve danışmanları kusura bakmasınlar, Kitzingen kasabası hakiminin verdiği karar o kararlardan değil.
O kadar değil ki, kararla ilgili haberi bulmak için IT (bilişim teknolojisi) teknikleri bulmanız gerekiyor. Türkiye’deki binlerce davadaki adaletsizliği o kararla adalet terazisinde dengeleyemezsiniz.
Kitzingen hakiminin kararı bırakın 1300 davayı; gözaltına alınan, tutuklanan çocukların nezarette korkuyla geçirdiği 10 dakikayı bile meşru kılmaz. Bunun için daha önce söylediğimizi tekrar edelim, TCK 299 hukuken yoktur ve uygulanamaz, siz de olur olmaz örnekler peşinde koşmayı bırakın!