Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan ve daha sonra Milli Eğitim ile Çalışma bakanlıkları görevini üstlenen Ömer Dinçer, "metal yorgunluğu" söyleminin AKP içerisinde yer alanların moral ve motivasyonunu olumsuz etkileyecek sonuçlar doğuracağını söyledi.
Erdoğan'ın “Kimse gücenmesin, kırılmasın. Bu değişmesi gerekenleri kusura bakmayın değiştirmek durumundayız. İlimizin Ömer’lerini bulacağız ve Ömer’lerle teşkilatları kuracağız" ifadesini hatırlatan Dinçer, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
"Bu son söylenenlerden, kastedilenin fiziki bir yorgunluktan ibaret olmadığı anlaşılıyor. Tam bu noktada sorunun sadece teşkilatlarda olamayacağı vurgulanmalıdır. Sağlam bir teşhisle tanımlanmayan o sorun neyse, belki de en az payı olan unsurun teşkilatlar olacağı belirtilmelidir. 'Metal yorgunluğu' kavramı parti içindeki güç ve çıkar mücadelelerini de kapsıyorsa, sorun sadece bu tür insanların değiştirilmesiyle çözülemez."
Ömer Dinçer'in Habertürk'te "Metal yorgunluğu’ ne anlama geliyor?" başlığıyla yayımlanan (21 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
AK Parti’de birkaç aydır, “Metal yorgunluğu” olarak tanımlanan bir sorun üzerinden değişim rüzgârları estiriliyor.
Konu ilk kez Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti’ye dönüş kongresinde (21 Mayıs 2017) gündeme geldi. Sayın Erdoğan, konuşmasında “Adeta bir metal eskimesi görüyorum. Şimdi hedefimiz bu yıl sonuna kadar teşkilatları- mızda ciddi bir yenilenmeyi sağlamaktır” dedi.
İlk bakışta “Teşkilatlarımızda yorgunluk belirtisi var, yorulanları daha taze güçlerle değiştireceğiz” denilmek istendiği anlaşılıyor. Nitekim genel merkezden buna benzer bir açıklama yapıldı: “Genel başkanımıza ayak uyduracak kadroların işbaşında olmasını sağlamak mecburiyetindeyiz. Genel başkanına ayak uyduramayan, genel başkanın taşıdığı hassasiyetleri taşıyamayan, genel başkanının üzerinden yük alamayan kim varsa bunların hepsi metal yorgunluğu içerisindedir. Genel başkanımızın kastetmek istediği asıl budur.”
Anlayabildiğim kadarıyla bir değişim dalgası oluşturarak kamuoyuna taze bir umut verilmeye çalışılıyor. Değişim havasının partiye dışarıdan bakanlarda olumlu bir etki yaratacağı düşünülebilir. Ancak “metal yorgunluğu” tespiti, partinin içerisinde yer alanların moral ve motivasyonunu olumsuz etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.
Söylenenlerden, parti teşkilatı içerisinde uzun süre çalışanların hem yorulduğu hem de sorunlara alışması nedeniyle “yönetim körlüğü”oluştuğu kastediliyorsa, değişim gerekli olur. Ancak gecesini gündüzüne katarak gönüllü çalışan insanlar, ne olursa olsun teşekkürü hak ederler. Nitekim AK Parti her kongre zamanı, teşkilat yöneticilerinde sessiz sedasız önemli değişiklikler yaptı. Gönüller alındığı için teşkilatlarda birlik ve beraberlik hep korunabildi. Halbuki bugünden sonra yapılacak kongrelerde, farklı bir gerekçeyle teşkilat yönetiminden ayrılsalar bile, “metal yorgunu” töhmeti altında kalacaklar.
Herkes, AK Parti’nin toplumla kurmuş olduğu bağın görece zayıfladığının farkında. Halbuki Cumhurbaşkanlığı sisteminden sonra bu bağın daha da güçlendirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla Sayın Erdoğan, birçok vesile ile gerçekleştirdiği konuşmalarda yorgunluk ve yenilenme üzerine vurgu yapıyor. Ancak Trabzon’da (8 Ağustos 2017) halka hitaben yaptığı konuşmada, soruna farklı bir boyut getirdi:
“Kimse gücenmesin, kırılmasın. Bu değişmesi gerekenleri kusura bakmayın değiştirmek durumundayız. İlimizin Ömer’lerini bulacağız ve Ömer’lerle teşkilatları kuracağız. Yeni listeler açıklandığı zaman halk ‘Bu hırsızı nereden buldun?’ dememelidir” dedi.
Bu son söylenenlerden, kastedilenin fiziki bir yorgunluktan ibaret olmadığı anlaşılıyor.
Tam bu noktada sorunun sadece teşkilatlarda olamayacağı vurgulanmalıdır. Sağlam bir teşhisle tanımlanmayan o sorun neyse, belki de en az payı olan unsurun teşkilatlar olacağı belirtilmelidir.
“Metal yorgunluğu” kavramı parti içindeki güç ve çıkar mücadelelerini de kapsıyorsa, sorun sadece bu tür insanların değiştirilmesiyle çözülemez. Çünkü bu sorun, misyon eksikliği ve dava ruhunun kaybolmasıyla ortaya çıkar. Misyon eksikliğinin giderilmesi için partinin yola çıkarken kabul ettiği temel siyasi ve sosyal ilkeleri tekrar hatırlaması ve bu doğrultuda yeni hedefler oluşturması gerekir. Dava ruhu ise bütünüyle ahlaki bir tavır alışla ilgilidir.
Gerçekte AK Parti herkesi kucaklayan dilini, birlik ve beraberlik ruhunu, merkeziyetçi ve buyurgan devlet karşı- sında reformcu kimliğini unuttukça yoruluyor.
Nasıruddin Tûsî, siyaset ve ahlak felsefesi alanında derin etkiler yapmış ünlü eseri Ahlak-ı Nasıri’de etkili bir yönetim için iki önemli ilkeyi şart koşar: Birlik ve adalet.
Ona göre birlik, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma hususunda bir kişinin uzuvları konumunda olan toplum (teşkilat) mensuplarının aynı görüş içinde olmasıyla mümkündür. Adalet ise toplum (teşkilat) içinde herkesi denk tutmaktır.
Teşkilat mensupları arasında güç ve çıkar mücadelelerini önlemenin yegâne yolu; hamasetten uzaklaşmak, ülke sorunlarına yönelmek ve yeni çözüm stratejileri geliştirmektir. Birliği ve canlılığı sağlamanın en iyi yolu, teşkilatlara yeni amaçlar ve hedefler koymaktır. Amaç ve hedefleri olmayanlar, yeteri kadar geleceği düşünmeyenler sorunlarıyla boğuşur.
İl ve ilçe teşkilatları, gece-gündüz çalışarak iktidara getirdiği partisinin başarılı icraatlarını kamuoyuna taşır. Esas görevi, hükümetinin performansını güvenle, gururla ve biraz da mübalağa ile anlatmaktır. Aksi halde beklemede kalması normaldir.