Gündem

Erdoğan'ın eski metin yazarı: Yaşananları iyi okuyamazsak bir gün bocalarız; zafer sarhoşluğuna dikkat

"Erken zafer duygusu bizi mahmurluğa yöneltmesin"

30 Nisan 2018 14:18

AKP-MHP ittifakının Tayyip Erdoğan’ı aday göstermesinin ardından muhalefet blokunda Abdullah Gül'ün gündeme gelen adaylığına ilişkin olarak tartışmalar sürüyor. "Sanki Abdullah Gül karşımıza muhalefetin ortak adayı olarak çıkmış gibi, sanki muhalefetin tamamı ittifak yapmış da üzerimize geliyor gibi heyecanlı ve kararlı olmak durumundayız" diyen Yeni Şafak yazarı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eski metin yazarı Aydın Ünal, "Şu birkaç haftada yaşananları iyi okuyamazsak, bugün olmasa bile bir başka gün bocalarız" dedi.

Ünal, "Biz ki, vakaları iyi okuyabildiği için, hatalarından ders çıkarabildiği için ayakta durabilen ve ilerleyebilen bir hareketiz. Bizim en büyük düşmanımız rehavettir, zafer sarhoşluğudur. Aman ha bu tuzağa düşmeyelim" diye yazdı.


Söz konusu iddiaların ardından Erdoğan'ın, Orgeneral Hulusi Akar ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın'ı Gül ile görüşmeye gönderdiği ileri sürüldü. İddialar sornası açıklama yapan Gül, "Çok geniş bir mutabakat olması durumunda üzerime düşeni yapmaktan kaçmayacağımı söyledim" ifadesini kullanarak, "Geniş bir mutabakatın ortada olmadığı gözükmüştür. Adaylığımla ilgili bir süreç söz konusu değildir" dedi.


Aydın Ünal'ın, "Erken zafer duygusuna dikkat" başlığıyla (30 Nisan 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Muhalefet, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşısına bir “çatı aday” çıkarmak istiyordu ama çatı ve stratejisi daha oluşum aşamasında çöktü. Böyle bir hezimetin, daha doğrusu beceriksizliğin ardından muhalefet partilerinin göstereceği hiçbir aday heyecan oluşturmayacaktır. Hem Recep Tayyip Erdoğan’ın, hem de AK Parti’nin 24 Haziran seçimlerinden zaferle çıkacağı bugünden netleşmiştir.

Ancak, mücadelede, “erken zafer duygusundan” daha tehlikeli bir duygu yoktur.

Abdullah Gül, kendi siyasi tarihinin kapanış konuşmasını yaparken “risk almaz” yakıştırmalarına pek içerlediğini ifade etti. Oysa öykünün tamamı okunduğunda, “risk almaz” yakıştırmasının son derece isabetli olduğu görülüyor. Çatı adaylığa heveslenirken de Gül’ün kazanacağına dair bir umutla hareket ettiğini dikkatlerden kaçırmayalım.

Gül nasıl kazanacaktı? Muhtemelen stratejisi şuydu: Muhalefet partilerinin tamamının oyunu alacak, FETÖ’cülerin ve ailelerinin oyunu alacak, dindar/muhafazakâr kesimin bir miktar oyunu alacak, Batı’nın, finans çevrelerinin ve uluslararası medyanın rüzgârını da arkasına alacak ve yüzde 50’nin üzerine çıkacaktı.

Kabul edelim ki makul bir strateji. Abdullah Gül, böyle bir denklemi gördüğü için risk almış olmalı.

Siyasette mantık ve matematiğin kuralları her zaman işlemez. Böyle bir denklemin hesap edilemeyen değerleri olacaktı. Örneğin “vefasızlık” ya da “ihanet” değerleri denkleme eksi değer katacak ve sonucu etkileyecekti. Kazanan yine Erdoğan olacaktı. Ancak yine kabul edelim ki, böyle bir denklem, böyle bir strateji, süreci zorlaştıracaktı.

Muhalefetin “makul” stratejisi kendi kendine dağıldı. Buradan erken bir zafer çıkarmak yanıltıcı olacaktır.

Ayrıca, “asla durmayacaklarını”, “asla vazgeçmeyeceklerini” her an akılda tutmak gerekiyor. 2002’den beri her yolu, her yöntemi denediler. Erdoğan ve AK Parti hiç geri adım atmadı ama muarızlar da hiç vazgeçmedi. Bugün de vazgeçmeyecekler. Bir stratejileri çökünce diğerine sarılacak, Türkiye’nin yürüyüşünü durdurmak için taarruza devam edecekler.

Muhalefetin ve stratejisinin çökmüş olması bizi rehavete sevk etmesin. Erken zafer duygusu bizi mahmurluğa yöneltmesin. “Nasıl olsa kazanıyoruz”, “ezip geçiyoruz”, “seçimi çok rahat alıyoruz” hissiyatı aman ha teşkilatımıza uğramasın.

Biz zaferle değil, seferle mükellefiz.

Yaşananlardan da ders çıkarıp daha çok çalışmak, Cumhurbaşkanımızın deyimiyle “kapı kapı dolaşmak”, zaferi de zaferin sahibinin takdirine bırakmak zorundayız.

Sanki Abdullah Gül karşımıza muhalefetin ortak adayı olarak çıkmış gibi, sanki muhalefetin tamamı ittifak yapmış da üzerimize geliyor gibi, sanki 15 Temmuz gecesi irademize saldırılıyor gibi uyanık, dinç, heyecanlı ve kararlı olmak durumundayız.

Unutmayalım ki bizim derdimiz seçim kazanmak değil; bizim meselemiz bu ülkeyi büyütmek, bu milleti yüceltmek. Yükleneceğimiz mesuliyetin en yüksek olduğu bir seçime giriyoruz. Hiç durmadan, aralıksız çalışacağımız bir sürece adım atıyoruz. Adımlarımız hızlandıkça ok yağmurlarının da kesifleşeceği bir döneme yaklaşıyoruz.

Şu birkaç haftada yaşananları iyi okuyamazsak, bugün olmasa bile bir başka gün bocalarız. Biz ki, vakaları iyi okuyabildiği için, hatalarından ders çıkarabildiği için ayakta durabilen ve ilerleyebilen bir hareketiz. Bizim en büyük düşmanımız rehavettir, zafer sarhoşluğudur. Aman ha bu tuzağa düşmeyelim.