Gündem

'Erdoğan'ın açıklamasından sonra Öcalan'ın mektubunda PKK kongresi için verdiği tarih çıkarıldı!'

Abdülkadir Selvi'nin 'kongre tarihi' açıklaması Sırrı Süreyya Önder tarafından yalanlandı

23 Mart 2015 16:07

Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet arasındaki İzleme Heyeti restleşmesine ilişkin olarak, Bülent Arınç'ın "Erdoğan açıklama yapılmasaydı acaba mektup nasıl olurdu" sözlerini hatırlatarak, "Öcalan PKK’ya 40 yıllık çatışma dönemini bitirmesi için kongreyi toplaması çağrısını yaptı. Ama açıklanmayan bölümde bir tarih vardı. Erdoğan'ın tepkisi sonrası Öcalan, PKK’nın 15 Nisan tarihinde kongreyi toplaması için çağrı yapıyordu. Bu cümle çıkarıldı" dedi. 

Diyarbakır'daki Newroz kutlamasında Öcalan'ın mektubunun Türkçe tercümesini okuyan HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ise, Selvi'nin yazısında yer alan "kongre tarihi çıkarıldı" açıklamalarını yalanladı.

Selvi'nin Yeni Şafak'ta "Büyü bozuluyor" başlığıyla yayımlanan (23 Mart 2015) yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izleme komitesine ilişkin açıklamalarını Diyarbakır’da takip ettim. Nevruz’a ilişkin coşkulu bir beklenti vardı. Cumhurbaşkan’ının açıklamaları ile hava bir anda değişti. Cumhurbaşkanı’nın eleştirisinin sürecin özüne ilişkin olmadığı belirtiliyor ama bir yandan da “Hakan Fidan olayında olduğu gibi olur mu?” diye soruluyordu. Cumhurbaşkanı son söz sahibi olduğu için izleme komitesinden vazgeçilir mi sorusunun cevabı aranıyordu. Hükümetin iradesine sahip çıkıp çıkamayacağı tartışılıyordu. Cuma günü Mardin-Cizre hattındaydım. HDP yöneticileri ve kanaat önderleriyle bir araya geldim. Ve bir anda kendimi bir mesaj trafiğinin içinde buldum. Öcalan’ın Nevruz mesajı gelmişti. Ama Kandil ile yürüyen bir tartışma vardı. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından sonra Öcalan’ın mesajındaki bir cümlenin çıkarılması için bastırıyorlardı. O andan itibaren çıkarılması istenen cümlenin peşine düştüm. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamasında üstü kapalı olarak oraya bir gönderme vardı. Bu durum merakımı daha da kamçıladı. Sonra ulaştım. Öcalan’ın mesajından çıkarılan bölüm PKK kongresinin toplanması için verdiği tarihti. Öcalan, nevruz mesajında net cümlelerle PKK’ya 40 yıllık çatışma dönemini bitirmesi için kongreyi toplaması çağrısını yaptı. Ama açıklanmayan bölümde bir tarih vardı. Öcalan, PKK’nın 15 Nisan tarihinde kongreyi toplaması için çağrı yapıyordu. Bu cümle çıkarıldı. Bir de Süleyman Şah Türbesi'yle ilgili güçlü vurgu vardı. Ortak tarih bilinci açısından yapılmıştı bu vurgu ama Eşme olarak yuvarlandı.

Öcalan’ın mesajında 2013 Nevruz açıklamasının ötesine geçen ve 28 Şubat’ta yapılan ortak açıklamayı pekiştiren unsurlar vardı. Bir de tarih verilseydi daha ileri bir adım atılmış olacaktı.  Mardin ve Diyarbakır’da olmak üzere iki Nevruz’u izledim. Kitleler, coşkulu katılımı ile Öcalan’ın silah bırakma çağrısının arkasında olduğunu gösterdi.

Bu Nevruz, tam anlamıyla mesaj bombardımanı altında geçti. Nevruz meydanında iliklerime kadar işleyen yağmur altında Öcalan’ın mesajını dinledim. Yağmur altında çamurlu yollardan geçip, sırılsıklam olmuş bir şekilde Nevruz meydanının dışına çıktığımda bu kez Bülent Arınç’ın, “Özgül ağırlığı” yüksek olan konuşmasıyla karşılaştım. Arınç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her gelişmeyi bildiğini ve izleme komitesinden haberdar olduğunu söyledi. Oysa Erdoğan izleme komitesinden haberi olmadığını açıklamıştı. Ayrıca Arınç, çözüm sürecini hükümetin yürüttüğünü belirtme ihtiyacı hissetti. Arınç bu açıklamayı hükümet sözcüsü sıfatıyla yaptı ve “irademize sahibiz ve çözüm sürecini biz yürütüyoruz” dedi.

Bu tartışmalarda hükümetin nerede durduğunu göstermesi açısından bugün ilk kez kullanılacak olan Çankaya Köşkü’nde iki önemli toplantı yapılacak. Önce Başbakan’ın başkanlığında çözüm toplantısı gerçekleştirilecek, sonra Bakanlar Kurulu toplantısına geçilecek. İki toplantıdan sonra Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç kameraların karşısına geçerek çözüm süreci ve izleme komitesi hakkında hükümet iradesinin ne yönde olduğunu ortaya koyan açıklamalar yapacak. Dikkat edin derim.

Bunlar geçiş sürecinin sancıları. Peki bu gelişmeler Cumhurbaşkanı-hükümet ilişkilerinin olması gereken zemine kavuşmasına hizmet eder mi? Edebilir. Ama gelişmelerin seyrini görmek lazım.

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna gezisi dönüşünde sürece ilişkin çarpıcı açıklamaları vardı. Dolmabahçe’de verilen fotoğrafı doğru bulmadığını belirtiyor, sürece ilişkin olarak kendisine bilgi verilmediğini söylüyordu. Bazı adımları ise Öcalan’ın kendisini meşrulaşma girişimi olarak nitelendiriyordu.

Bu durum nedir?

Çözüm sürecinin mimari olarak tarihe geçen Cumhurbaşkanı ile hükümet arasındaki görüş ayrılığını gösterir mı? Gösterir.

İkinci bir Hakan Fidan olayı ile karşı karşıya mıyız? Benzerlik arz etmesine rağmen bu biraz farklı bir olay. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını doğru analiz ettiğimizde, sürecin özüne değil, yönetimine ilişkin eleştirileri ön plana çıkıyor. Zaten aksi düşünülemezdi. Çünkü bu sürecin mimarı kendisi.

Sürecin Öcalan ile hükümetin eşit şartlarda müzakereye dönüştüğü şeklinde bir izlenim edindiği anlaşılıyor.

Bu tespit önemli mi? Önemli. Sürecin bundan sonraki seyrini etkileyecek çapta bir itiraz mı? İtiraz.

Bu tartışma hükümetin iradesinin sorgulanmasına ve sürecin seyrine etki yapar mı? Yapar.

Eğer Erdoğan 7 ay önce Başbakanı olduğu hükümetin, çözüm süreci gibi hayati bir konuda kendisine bilgi vermediğini söylüyorsa, ciddi bir durumla karşı karşıyayız demektir.

Ama izleme komitesindeki isimlerden, Dolmabahçe mutabakatına kadar kendisinin bilgilendirildiğini biliyoruz. Olumlu bakmadığını da muhataplarına ilettiğinden haberdarız. 

Bu nedir? AK Parti’nin kurulduğu 14 Ağustos 2001 tarihinden bu yana son 3 ayda yaşanan olaylara benzer sürtüşmeler yaşanmamıştı. AK Parti kendi iç tartışmaları ile milleti meşgul etmeyen bir siyasi hareket olmayı başarmıştı. Zaten bu yönüyle topluma güven verdi. Bu millet geçmişte Çankaya ile hükümet arasında yaşanan krizlerden, Cumhurbaşkanı ile Başbakanlar arasındaki sürtüşmelerden dolayı ağır bedeller ödedi. Özal ile Mesut Yılmaz, Demirel ile Tansu Çiller çekişmesi hem ANAP ve DYP’nin sonunu hazırladı hem de bu liderlerin siyasi ömrüne mal oldu. Ecevit- Sezer krizinin ülkeye yaşattığı ağır ekonomik ve siyasi krizi ise hatırlatmak bile istemiyorum. Bu partiler ve liderlerin sonu siyasi hüsran oldu. AK Parti’nin en önemli özelliği millete bir kriz yaşatmaması oldu. Zaten kriz yaşatsa, değil 9 seçimi kazanması, ilk seçimde tepe taklak giderdi.

Ama itiraf etmeliyim ki son olaylar halkın zihnini bulandırmaya başladı.

Neler oluyor sorularının sorulmasına yol açtı.

Cumhurbaşkanı-Merkez Bankası tartışması

Hakan Fidan olayı

Ve son olarak çözüm süreciyle ilgili tartışmalar

AK Parti’nin bir büyüsü vardı. Kitleler AK Parti’yi istikrarın sembolü olduğu için tercih ediyordu. Bu büyü bozuluyor.